Ekşi Elmalar. Yılmaz Erdoğan’ın son filminin adı. İzleyenleriniz oldu mu bilmiyorum. Fakat geçmiş dönem Yılmaz Erdoğan filmlerinin gölgesinde kaldığı yönünde eleştiri ortaya koyan çok. Filmde, Yılmaz Erdoğan'ın canlandırdığı Belediye Başkanı Aziz Özay, eşi Ayda ve kızları Muazzez, Türkan ve Safiye'nin 1970'li yılların sonunda Hakkâri’de elma bahçesi içindeki evlerinde başlayan hikâyesi 1990'lı yılların sonunda Antalya'da son buluyor. Hakkâri’de elma bahçeleri ve evlenme çağına gelmiş birbirinden güzel 3 kızı ile ünlenen Belediye Başkanı Özay’ın mücadelesini anlatıyor film. Vizontele filmi ile gözlerin Van’a çevrilmesinde büyük katkısı olan Yılmaz Erdoğan, izlediğim tüm tanıtımlarda Hakkâri isminin bir şekilde lanse edilmesine katkıda bulunmuş. Bu bir kent için gerçekten önemli. Hele mevzu bahis kentler Van, Hakkâri, Bitlis ve diğer Doğu kentleri olunca... Haliyle Filmin yapım yönetmenliğini ve senaristliğini yapan Yılmaz Erdoğan sadece bir film yapmamış, doğup büyüdüğü topraklara filmin yanında isminin küçük de olsa anılmasına vesile olarak katkıda bulunmuş. Yılmaz Erdoğan bunun dışında son zamanlarda farklı mevzularla da gündeme geliyor. Sinema sektörü dışında son çıkışı Hakkâri’nin ilçe, Yüksekova’nın il olmasının tartışıldığı günlerdi hatırlarsınız.
***
BİZİM DE BİR ERDOĞAN’IMIZ OLSA...
O dönem Hakkâri’nin il statüsünden düşürülmemesi noktasında ciddi çabalar verildi. Ciddi kampanyalar yürütüldü. Sosyal medyada, sokaklarda ‘Hakkâri ilçe olmasın’ diye önemli mücadeleler verildi. Bunlardan en etkili olanlardan birisi de Yılmaz Erdoğan tarafından verildi. Erdoğan çalışılmış bir şekilde TBMM’nin yolunu tuttu. Önce 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminde bombalanan meclisin hasarlı noktalarını gezdi. Ardından AK Parti grup toplantısının olduğu gün meclisteki önemli isimlerle görüştü. Bu isimler Başbakan Binali Yıldırım ve Meclis başkanı gibi önemli isimlere talebini iletti. Araba dolusu Hakkarililer ile meclise giden Erdoğan, Hakkari’nin ilçe olmaması gerektiğini ve mutlaka il kalması gerektiği talebini Başbakan’a iletti. O dönem başbakanın bu talebin ardından kendisine yönlendirilen “İkna oldunuz mu?” sorusuna cevabı aynen şöyleydi: “Hakkari'nin temsilcileri Hakkarililerdir. Onlar da 3-4 otobüs gelmişler. Oradaki duygusal travmayı çözmek için halkla bir diyalog kurulması konusundaki görüşümüzü söyledik.” değerlendirmesinde bulundu. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra da bu karardan vazgeçildi, konuyla ilgili öneri meclisten çekildi.
İlla biz de 3-4 otobüs doldurup Ankara’ya mı gidelim napalım?
***
ERDOĞAN’IMIZ YOK AMA KANDAŞOĞLU DİYE BİR EFSANE GELDİ GEÇTİ...
Malum, Van’da dertler katmer katmer... Son 5-6 yılı büyük sıkıntılar ile geçiren Van’da deyim yerindeyse tam anlamıyla ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve daha bir çok alanda bir ‘travma’ yaşanıyor. Haliyle birilerinin bu travma halinden kenti kurtarması gerekiyor. Kurtarıcı mı lazım yani? Elbette ki hayır. Uzunca yıllar kent olarak hep kurtarıcı bekledik de ne oldu. Bize Van’ı dert edenlerin, Van için çaba harcaması yeter.
***
VAN’I ALIP ANKARA’YA TAŞIYANLARA SELAM OLSUN!
Allah Van TSO başkanı Zahir Kandaşoğlu’ndan razı olsun.
Kandaşoğlu, Van’da çoğu zaman hayırla yaad edilen bir isim. Zira Yılmaz Erdoğan’ın mecliste kendi kenti için yaptığı minimal ‘sahiplenme’ denemesini o uzunca yıllar çok sesli çok daha etkili şekillerde yaptı. Kimi zaman sesini duyurdu, kimi zaman sesi Ankara’ya ulaşmadı. Ama bunun mücadelesini verdiği inkâr edilemez bir gerçek.
“Van’da fuar yapıyoruz gelmezseniz kendimi meclisin önünde yakarım” dedi, halı sahada yapılan bir fuara o dönemler getirmedik isimler bırakmadı.
-Bir deve kervanını yanına aldı Ankara’dan Van’a kadar yürüttü. “Baktık biz Van’a çağırıyoruz kimse gelmiyor, biz de mecbur kaldık böyle bir yola girdik” diyerek tüm Türkiye’nin izlediği ekranlarda Van’a karşı sempati oluşturdu.
-Bir gecede satılan Vanspor’un haline dikkat çektiği bir toplantıda Vanspor’un satılması ve çöküşü ile ilgili olarak; “Bir gece satıldı. Vanspor o sene birinci ligdeydi. 6 ay içerisinde 1’inci ligi bırak, 2’inci ligi bırak, 3’üncü ligi de bırak yok olup gitti!” demiş, güldürürken de düşündürmüştü!
Ve bunun gibi bir çok örnek… Ki o zaman Van, şimdiye nazaran çok daha iyi bir haldeyken ciddi bir mücadelenin ismi olageldi Zahir Kandaşoğlu. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Van Kedisi’nin gözlerini alıp Ankara’nın yeni logosu yapmasına da ses çıkaran, protesto eden isim yine o olmuştu. Bunun gibi birçok örneği bir araya topladığımda şu kanaate vardım. Memleketin konuşan ve çok ses çıkaran isimlere ihtiyacı var. Öbür türlü memlekette çalan davulun da zurnanın da sesi Ankara’ya falan gitmez kimse kusura bakmasın. Ankara Van’ı duymuyorsa, Van’ı alıp Ankara’ya götürmek lazım! İki kere iki dört! Ki iletişim çağındayız, isteyince öyle bir kamuoyu yaratılıyor ki, Ankara’nın Van’ı duymaması imkansız.
***
SESİMİZ ANKARA’YA ULAŞMIYOR!
Şöyle bir hatırlamak gerekirse...
Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük af ve yapılandırma süreci son buldu. Tüm vergilere faiz affı ve yapılandırma sağlayan o kanun Van’da da heyecan yaşatmıştı. Depremden bu yana biriken vergilerin ödenmesi anlamında umut olmuştu.
Fakat!
Ortadaki borç 5 yılın borcu.
Affın ise taksit sayısı kısıtlı en fazla 18-24.
En küçük esnafın bile 100 bin TL’den aşağı vergi borcu olmadığı düşünüldüğünde olmadı, Van aftan faydalanamadı. Bu süreçte de hep birlikte bunun için bağırdık. İşin uzmanlarından fikir aldık, görüşler beyan ettik, vatandaşın sesini duyurduk.
“Bu af bize yaramıyor” diyen çığlıkları duyurmaya çalıştık. Ama ses Ankara’ya ulaşmadı.
Sonuç: Van’a yaramış gibi görünen bu aftan Van yeterince faydalanamadı. Bir kısım esnaf dışında herkes biriken borcunu olduğu gibi bırakıverdi. Borç üstüne borç birikmeye devam ediyor. Mücbir sebep hali sürüyor. Bu konuyu kendine dert eden kurum, kuruluş, STK sayısı kaç?
Hele bir sayın...
***
ETLİYE SÜTLÜYE KARIŞMAYANLAR, SİZE DİYORUZ!
Bir kaç gündür de Van’ın Et ve Süt Kurumu’nu konuşuyoruz. Hayvancılığın başkentinde hayvancılığın en büyük yatırımı kapalı halde duruyor. Van’da 2013 yılından bu yana Et ve Süt Kurumu’nun yeni kombina yapacağı söyleniyor, sözler veriliyor, yatırım programlarına alındığı söyleniyor. Ama ortada bir şey yok... Son olarak da burada yapılmayacağı konuşulmaya, Erzurum’a taşınacağı konuşulur oldu. Biz de duyduk. Dillendiriyoruz! Bu zamana kadar da Van TSO dışında kimse takipçisi olmamış. Van TSO yazdıkça yazmış, ESK da oyaladıkça oyalamış. Şimdi ortada bir belirsizlik var! Bu belirsizliğin de açıklığa kavuşturması gerekiyor.
Bu kentin burada yapılmayan, taşınması iddiası gündeme gelen yatırımının da derdinin de takipçisi olması gerekiyor.
Yahu kardeşim, bu memleketin sahibi biziz. Ortada bir mesele varsa artık kalkıp hep beraber bizim “Kral çıplak” dememiz gerekiyor. Oturup Ankara’nın bizim ağlamamızı duymasını beklersek diğer illerin güçlü lobilerinin bizim elimizden bir bir değerlerimizi almamızı izleyeceğiz.
E vallahi bu memleketin tüm vebali şu an etliye sütlüye karışmayıp sus pus olanların boynunadır!
***
BU DERT SADECE BİZİM DERDİMİZ Mİ?
Anlamıyorum. Bu memleketin borcu sadece Necdet Takva’nın mı derdidir?
Kentte 2011’den beri sadece Şehrivan Gazetesi’nin mi borcu birikiyor? Bizde başka kimsenin vergi borcu mu yok? Sadece biz kendimiz için mi istiyoruz vergi terkinini?
Et ve Süt Kurumu Van’a niye yapılmıyor diye sormak sadece Van TSO’nun mu görevidir?
Her kapısını çaldığımızda konuşmaktan kaçan Van Ticaret Borsası başkanı ne iş yapar?
Kentin en önemli kuruluşu olmakla birlikte en güçlü STK’larından birisi olan Van TB neden bu kadar pasifleştirilip ziyan ediliyor? Şehrivan olarak kapısını her çaldığımızda sorulardan kaçan Sayın Enver Menduhoğlu cevap verebilir mi acaba?
Ya da esnaf ve sanatkar odaları, birlikleri her neleri ise neden daha güçlü bir birliktelik ortaya koymaktan uzak kalırlar. Depremin üzerinden tam 5 yıl geçtikten sonra “Biz birliktelik sağlamadığımız için yanlış yapmışız!” deyip kenara çekilmek olmaz. Kusura bakmayın!
Protokole gelince yetkili bulamadığımız kadar büyük salonlar dolduran bilmem ne başkanları, müdürleri, temsilcileri, yönetim kurulları nerde? Dernekler falan filan?
Vallahi de batıyoruz! Billahi de batıyoruz!
Bilin yani… Anlatın yani…
***
MESELE ELMA DEĞİL AMA NEYSE...
Yeniden ekşi elmalara dönmek gerekirse: Hakkari’nin elması üzerinden film yapan isim olan Yılmaz Erdoğan, Hakkari’ye dair algılar da önemli rol oynadı. Erdoğan’ın ısrarı üzerine mi oldu bilmiyorum, ama Hakkari’nin il olmaktan çıkarılması ile ilgili düzenleme onun da yarattığı etkiden sonra hayata geçti.
Aslında mesele elma falan da değil.
Mesele elmanın kime nasıl anlatıldığıdır. Elma burada bir aracıdır. Mesajdır.
Önemli olan mesajı nasıl verdiğidir…
***
VAN’IN EKŞİ ELMALARI EL KALDIRSIN...
Sonuç: Van’da bir Yılmaz Erdoğan da yoktur, onun gibi sahiplenen de yoktur!
Aslında memleketin derdini kendine dert edinmek için Yılmaz Erdoğan olmaya da gerek yoktur. Yılmaz Erdoğan olmadan da bir çok iş başarılabilir.
Fakat ortada çözemediğimiz bir sıkıntı var. Bizim sorunlarımızı çözmeden önce üzerine düşünmemiz gereken bir konu var:
Galiba bizim elmalarımız ekşidir!