Zamanın birinde büyük bir savaştan mağlup ayrılan komutan hakkında yargılanma kararı çıkarılır. Savaşın müsebbibi komutan yargılanmak üzere ‘büyük’ paşaların karşısına çıkarılır. Komutana sorarlar: “Neden kaybettin savaşı anlat bakalım?”, komutan can havliyle anlatmak için başlar sıralamaya, “1’incisi teçhizatımız tükenmişti, silahımız yoktu. 2’incisi düşman çoktu… 3’üncüsü…”. Hani derler ya malumun ilamı diye zaten idam edilecek komutana aslında ‘Neden kaybettin?’ sorusu bile formaliteden başka bir şeydir… Başarısız olduğu belli, idam edileceği belli, sebep belli, sonuç belli… Gerisi sadece formalite… Devamını dinlemezler bile, ferman çıkar kalemi kırılır…
***
SEÇİME Mİ GİDİYORUZ SAVAŞA MI?
Bir seçim öncesi Van oldukça rahat bir kent iken siyasi söylemlerle bir anda savaşa giden bir kent haline geldi… Partilerin gerginlikleri çoktan seçmenin damarlarında gezmeye başladı bile… Göz bebekleri partilerin logolarına dönüştü, kimse başka bir şey göremiyor artık…
Müsebbibi siyasiler…
Üstelik daha sonucunun kestirilmediği, 1 ay kala belli olmuş gibi görülen bu seçim için bahaneler de hazır. AK Parti diyor ki; Bizim çalışmamıza izin verilmiyor, Van’da tehdit ediliyoruz, yer bulamıyoruz, gezemiyoruz, çalışamıyoruz… HDP diyor ki biz de batıda saldırılara uğruyoruz, çalışamıyoruz, barajı geçemezsek bu AK Parti’nin yüzündendir. Geçemezsek biz hatalı değiliz…
İyi de bu iki ihtimalin hayata geçmemesinde bu halkın suçu ne? Ortada ülke genelinde kitlesel etki eden fikirler, düşünceler, polemikler ve gelişmeler var. Özelde ise Van’a ve kente sirayet eden farklı uçlar, farklı düşünceler ve bu politikaların hayata geçirilme yolları… Seçimin sonucu ‘hayati’ kelimesine eşdeğer kelimeler ile nitelendiriliyor. Kazanmayan parti seçmenine ‘olmazsa’ olmaz mesajı veriyor. Veriyor vermesine de bunu yaparken de aslında oyunu istediği seçmeni aslında zurnanın son deliği olarak görmekten başka bir şey yapmıyor…
Bırakın kimin bu ülkenin başbakan olacağına. Nihayetinde bu ülkede başbakanın dışında 550 milletvekili ve parlamenter sistemde temsiliyet sağlayan 550 temsilci seçilmiyor mu? Her ne kadar esas görevi yasa yapmak olan, bu ülkenin demokrasisi, gelişimi, kalkınması için çalışmak olan Türkiye’de ise daha çok siyaset yapmak ve bir tarafı da ‘iş yaptırmamak’ üzere meclise giden siyasetçiler seçilmiyor mu?
Bunun için de soruyorum halk bunun neresinde?
Bir kere siyasetçiler olarak mesele temsiliyet olmasına rağmen bu halkın kimi istediğini sormuyorsunuz, hangi isimlerin bu işi layıkıyla yerine getireceği konusunda herhangi gerçek bir çalışma düzenlemiyorsunuz. Düzenlediğinizi söylediğiniz temayüllerde halkın aklına ve mantığına en uzak isimleri öne çıkmış gibi gösterip 8 kişilik listelerinizde yer veriyorsunuz. Her dönem ismi ilk kez duyulan ‘taze’ siyasetçileri 45 gün gibi bir süreçte Van’da ‘ideal’ milletvekili olarak kabullendirmeye çalışıyorsunuz. Listelerin büyük bölümünü ‘ithal’ isimlerle oluşturuyorsunuz ondan sonra da gelip tüm bu polemiklerin kavgasını süreçte ‘hiç’ yer vermediğiniz Van halkı önünde veriyorsunuz…
Ne oluyor?
-Bir taraf protestoların hedefi oluyor saldırıyor uğruyor. Çıkıp meydanlarda bize saldırdı deniliyor. Bir taraf mağdur bir taraf haklı rollerine konuluyor. Yapılan bu saldırının vatandaşın tam yüreğinde ‘öfke’ oluşturması için hiçbir kelimenin ‘kaç ayar’ olduğuna bakılmaksızın öfke yükleniyor… Sonra ver fırına…
-Seçim çalışmaları kapsamındaki propaganda faaliyetlerine uyulmuyor. Bir parti yer bulmamaktan şikâyet ediyor, diğer yer bulduğu halde propaganda yapamamaktan yakınıyor. Biri afiş asamıyorum, diğeri afişimi kaldırdılar diye çıkışlar sergiliyor. Aradan yine halka dokunan ‘bakın millet bu yanlış sizedir’ deyip bizleri koyuveriyorlar işin içine. Gör o zaman şamatayı…
Sadece Van için değil Türkiye için ‘savaş’ havasında bir seçim, ‘tarruz’ şeklinde seçim kampanyaları sürdürülüyor. Liderler ‘fevkalede’ hassas aynı zamanda ‘vurucu’ cümleler ile birbirlerini sertçe eleştiriyor, her biri ‘çarpan etkisi’nin fazla olacağını düşündüğü materyaller ile halk üzerinde bir seçim kampanyası yürütüyor.
Bakın iki taraf da olayı o kadar büyütmeye hazır ki: Haftalardır meydanlarda Van üzerinden bir polemik yürütülüyor. VASKİ’nin astığı musluktan kan akan afişler ‘Oy vermezseniz kan akacak!’ şeklinde yorumlanıyor. Önce yerelde sonra ulusalda haber oluyor. Seçim dönemi ya köyde su akmasa siyasetçilerde bir ‘ilgi’ bir ‘alaka’ hemencecik meydanlarda seslendiriliyor. Bakıyorsunuz bu afişlerin halkı tehdit etmek için kullanıldığı genel başkanların, başbakanların ağzında dolaşıyor. AK Parti genel başkan yardımcısı sesleniyor: “Van’ı başınıza yıkarız!” diyor, HDP cenahından cevap gecikmiyor: “Siz mi Van’ı başımıza yıkacaksınız, gelin de yıkın bakalım!”
Sen misin bunları söyleyen? Bizde pankartlar 5 gün sonra indi, yeni pankartlar asıldı. Olayın üzerinden haftalar geçmiş adamlar Türkiye’nin dört bir yanında ‘Van’ üzerinden büyük bir savaş veriyor. Halka sesleniyor: Görün bunları görün…
İyi güzel de kardeşim siz kimin memleketini kimin başına yıkıyorsunuz? Siyasi hesaplar nasıl bir hırsa dönüşüyor ki koca şehirler gözünüzde ‘minyatür’ seçim kalelerine dönüşüyor. Hırslar biz halkı yok görmeye kadar geliyor…
Yahu el insaf!.. Yok mu sizin bizi ‘kaza’, ‘bela’ ve ‘musibet’e bulaştırmayacağız bir şeyler? Bakıyorum da kimsenin bu kente dair söyleyecek sözü yok… Ne AK Parti cenahında ne HDP’de bu kentin ‘Hali nice olur endişesi…’ yok denecek kadar az. Siyasetçilerin nazarında Van’ın geleceği yok hükmünde… Öyle bir hale getirildi ki 2015 seçimleri seçmenin önünde iki seçenek var: Ya siyah, ya beyaz! Ortası yok, grisi yok…
Bakın sırf bu söylemler yüzünden memlekette gerginlik hat safhada, şimdiye kadar devam eden ‘sükunet’ ortamı bir anda değişti, parti taraftarlığı futbol taraftarlığının üzerinde seyrediyor yine… Korkudan komşu komşunun kapısını çalmıyor, ‘sonra halim ne olur’ diye vatandaş siyasi partilerin önünden, yanından geçmeye cesaret edemiyor… Sen misin safını belli eden…
Bu halka bunu yapmayın… Üstelik eğer yakın tarihi biliyorsanız Van’ın siyasi tavrını da çoktan anlamış olmanız gerekiyor… Van hiçbir partiye kendini öyle kolay kolay teslim eden bir kent değil, Van ihmal edildiğinde ‘kuzu kuzu’ itaat etmeye devam eden bir kent değil… Bu halk seçtiği tarafa tepkisini ilk seçimde gösteren bir kent… Bunu AK Parti’si de gördü HDP’si de…
2002’de DEHAP 105 bin 520 oy verip AK Parti’ye 66 bin 797 oy veren de Van halkı.
2007 seçimlerinde 163 bin 193 oyu AK Parti’ye verip bağımsız olarak seçim mücadelesini veren DTP’ye 99 bin 973 oy veren de Van halkı…
Yine çok yakın zamanda yapılan 2014 yerel seçimlerinde 239 bin 312 oyunu BDP’ye veren de 185 bin 709 oyunu AK Parti’ye veren de yine Van…
İyisi mi siz bu halkı siyasi hesaplarınızı yaparken öyle kolay kolay ihmal etmeyin derim ben. Yukarıdaki son yıllara dair parti oyları Van’ın ‘haketmeyene’ anında ‘yol’ verdiğini gösteren istatistikler… Üstelik bu tarih boyunca böyle ha, aklınıza yanlış bir şey gelmesin…
O yüzden biraz da bunları düşünseniz diyorum… Tamam siyasetinizi yapın da, hadi müsaademizi almadan bizi ‘çok’ bilinmeyenli isimlerle temsil etmeye kalktınız bari biraz bize dair bir şeyler konuşun da kendimizi çok yabancı hissetmeyelim. Olmaz mı?
***
Soruyorum: Türkiye’nin diğer kentlerinde yatırım, istihdam, kalkınma hak da bu sadece Van için mi yük?
Bakıyorum da ne iktidar milletvekili olmaya aday, ne de Türkiye’nin yeni muhalefeti olmaya aday milletvekili adaylarının şimdilik derdi arasında bu kentin:
-Vergi terkini…
-Çevre yolunun yarım kalması…
-Sahil yolunun yalan olması…
-İmarının hala oturmamış olması…
-Kentte bir ekonomik krizin yaşandığı…
-Kapıköy’ün açılması gerektiği…
-Van Gölü’nün her geçen gün kirlendiği… gibi sorunları, bekleyen talepleri üzerine yapılan konuşmalar, günlük polemiklerin yanında ‘solda sıfır’…
Bence dertlerinizin, tasalarınızın arasında birazcık da memlekete dair bir şeyler olmalı. Sudan ucuz bahaneler ile bu memlekette kimsenin oyunda yüz binlik değişimler, yüzde 10’luk değişimler olmayacak. Gelinen noktadaki tablo dün neyse bugün de o olacak. Mağduriyet üzerine yapılan siyasetler emin olun hiç kimsenin şu an kafasındaki fikri ve düşünceyi değiştirmeyecek… Ama bu kentin kaderinin değişebileceği yönündeki gerek uygulamaya gerekse de siyasete dair söylemler esas belirleyici rolü oynayacak. O yüzden siz iyisi mi seçim kaybedilince sıralayacağınız bahaneleri şimdiden kullanarak işin içinden sıyrılacağınıza kaybettiğinizde bu halka anlatabileceğiniz ‘makul’ gerekçeleriniz ile çalışın…
Yoksa inanın bu halk sonunda ne olacağını bileceğini bu seçimlerde sizin sıralayacağınız o bahaneleri dinlemeden hakkınızdaki kararı vermiş olacaktır. Sonrasında savaşı kaybeden komutanın bahanesine benzer ‘sudan ucuz’ bahaneler belli olan sonunuz hiçbir etki etmeyecek bahaneler olarak kalacaktır…
O zaman bize sudan ucuz bahanelerle değil, yükte hafif pahada ağır gerçekçi projelerle, söylemlerle gelin… E mi?