Dünya hayatı üzerine düşünürken, tarih boyunca pek çok alim ve düşünür, yaşamın geçici doğasına dikkat çekmiştir. İşte bu anlamda, Hârûn Reşîd ile Behlül arasında geçen ilginç bir diyalog, bu hususu güzel bir şekilde ortaya koyuyor.

Anlatılanlara göre, bir gün Halife Hârûn Reşîd, Behlül'den hikmetli sözler duymak ister. Adamlarını göndererek Behlül’ü yanına çağırır. Ancak Behlül, uykuda bir mezar içinde bulunur ve bu durum onu beklenmedik bir şekilde rahatsız eder.

-Siz ne yaptınız. Beni pâdişâhlık makâmından indirdiniz. Şimdi ben ne yapacağım? Dedi. Görevliler gidip bu sözleri halîfeye bildirdiler. Hârûn Reşîd onun bu hâline bir mânâ veremedi, huzuruna geldiğinde; 

-Ey Behlül! Bu ne iş, sen hangi padişahlıktan indirildin? Dedi. Bu soru üzerine;     

-Ey Halîfe! Rüyâmda kendimi hükümdâr olmuş gördüm. Tahtımda oturuyordum. Hizmetçilerim vardı. Saltanat ve ihtişam içinde idim. Lâkin senin adamların beni uyandırdı ve tahtımdan oldum. Bu sözlere Hârûn Reşîd güldü.

Bu konuşma, saltanat ve güç üzerine derin bir düşünceyi gündeme getirir. Hârûn Reşîd, rüyadaki hükümdarlığa itibar edilip edilmemesi gerektiğini sorgularken, Behlül:

-Ey müminlerin emîri! Benim hükümdarlığım ile seninki arasında ne fark var. Ben gözlerimi açınca hayat buldum. Sen gözlerini kapayacak olsan ebediyyen emirlikten düşecek, saltanatından olacaksın ve nedamet, pişmanlık günün başlayacak. O halde hangimizin hükümdarlığına itibar yoktur siz söyleyin, dedi. 

Dünya hayatı anlayana bir rüyadan ibarettir. Heyhat ki heyhat, bunu anlayan çok azdır. Bunu anlayan arasında muktedirler ve varlık sahibi kişilerin sayısı ise yok denecek kadar azdır. Dikkat edilirse kişilerin sıfatlarından bahsettik, isimlerinden değil. Bu sıfatlara sahip olunca kudret ve varlıkları kişileri sarhoş eder ve kınadıkları şeyleri hayatlarına aktarırlar. 

Mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur. Ara sıra mezarlığı ziyaret ederim. Bu, beni kendime getirir. Mezarlar hal diliyle şöyle seslenir: “Bir zamanlar bizde senin gibiydik. Kendimizi bir şey zannediyorduk. Sizi de bekleyen akıbet budur.” Mezarlıklarda gezinirken yeni mezarların süslü püslü olduğu görülür. Mezar eskidikçe geleni gideni olmaz. Bu durumu mezarın bakımsız olduğundan anlarsınız. Dünyada unutulduğu gibi mezarlıkta da unutulur.

Yazının sonunda, Ruhu'l Beyan'dan alıntı yaparak durumu özetlemek gerekirse, “Ne tuhaftır ki insan, bir-iki günlük misafir olarak bulunduğu bu dünyâda kendini aldatır.” Bu gerçek, hayatı anlamak ve sonsuz olanı görmek için bir çağrıdır. Ölüm her an yanı başımızda, ancak bizler bu gerçeği unutarak, fânî emânetlerin peşinde koşmaya devam ederiz. Unutmayalım ki ruhlarımız, bedenlerimize giydirilerek bu dünyaya dahil edilmiş birer ölüm yolcusudur. Bu yollarını unutmadan, her anı değerlendirerek yaşamayı öğrenmeliyiz.