2021 Yılı başında covid kaynaklı sebeplerden ötürü yüz yüze eğitime tam başlayamadığımız bir dönem olmuştu. 2021 yılının ikinci yarısında yüz yüze eğitime tam kapsamlı olarak geçtik. Bu geçiş dönemlerinde eksiklerimiz fazlasıyla sırıtır olmuştur. Bu tur olağan dışı olayların her yüzyılda karşımıza çıkabileceğini göz ardı etmeden kendi potansiyellerimizle daha doğruyu yapmak için neler yapabilirizlere odaklanmamız lazım. Burada yardımımıza uluslar arası kuruluşların raporları ziyadesiyle koşmaktadır. Bende önemli eğitim derneklerinin derlediği 2021 OECD raporunu sizlere açıklamaya çalışacağım.

İlk insandan bu yana eğitim bir toplumun olmazsa olmaz en önemli dayanağı olmuştur ve her çağda toplumlar nezdinde tartışılmaya açık ilk konu eğitim olmuştur. Dünyadaki eğitim seviyeleri ve sistemleri ülkeden ülkeye değişkenlik göstermektedir. Ülkelerin eğitime yaptıkları harcama payları, okur-yazar oranı, öğrenci başına düşen öğretmen sayısı, okullaşma oranı gibi birçok faktör ile eğitim sistemlerinin durumlarının karşılaştırılması yapılmaktadır. Bu karşılaştırma sonuçlarına göre ülkelerin gelişmişlik düzeyleri tespit edilmektedir. Bu amaçla yapılan karşılaştırma ve çalışmalar Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Teşkilatı (OECD) raporlarında yer almaktadır. Bu çalışmada da eğitim alanında başarılı olan OECD ülkelerinin eğitim verileri ile ülkemizin eğitim verileri karşılaştırılarak ülkemizin bu süreçteki durumunu incelenmiştir.

Burada konuyu çok dallandırıp budaklandırmadan önemli gördüğüm konulardan biri olan fırsat ve imkan eşitliğini OECD ülkeleri ile kıyaslanmış şekilde açıklamaya çalışacağım. Koronavirüs salgını nedeniyle birçok ülkede okulların kapanması ve uzaktan eğitime geçmesi gençlerin öğrenimindeki fırsat eşitsizliklerini tekrar gündeme getirdi. OECD'nin açıkladığı Eğitime Bakış 2021 raporuna göre ailelerin sosyo-ekonomik durumunun öğrencilerin eğitim hayatındaki başarısını etkilemede Türkiye OECD ülkeleri arasında ilk sırada yer aldı. Öğrencilerin sosyo-ekonomik durumundaki farklılıkların eğitimdeki başarılarını en az etkilediği ülke ise Kanada oldu. Raporda avantajsız durumdaki ailelerden gelen öğrencilerin okulda iyi performans gösterme ve dijital öğrenme araçlarına sahip olma ihtimalinin daha düşük olduğu vurgulanırken evde ders çalışma ortamlarının olmaması ya da ebeveynlerinden derslerinde destek alamamasına da dikkat çekildi.

Bu nedenle bu öğrencilerin yüksek öğrenime devam etme ihtimalinin azaldığı belirtildi. Ayrıca benzer sorunların göçmen aileleri çocuklarında da yaşandığı belirtildi. Raporda dijital eğitimin artmasının var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirmemesi için eğitim sistemli düzenleyicilerinin daha dikkatli olması gerektiği uyarısında bulunuldu. Tüm öğrencilerin gerekli ekipman ve rehberliğe sahip olmasını garantilemenin pandemi sonrası düzelme için şart olduğunun da altı çizildi.

Her yüzyılda karşımıza çıkan bu tur felaketlerde her ülkenin etkilenme durumu farklı olmaktadır. Burada ülkelerin eğitim planlaması ve yetiştirilen insan gücünün her daim bu tur olaylara karşı duyarlılığı sonuçlara çok açık bir şekilde etki etmektedir. OECD raporunda eğitim sistemi düşük performans gösteren ülkelerde okulların daha uzun süre kapalı kaldığına dikkat çekilmiştir. Sosyo-ekonomik olarak avantajsız gruptaki öğrencilerde devamsızlığın daha yüksek olduğu ve uzaktan eğitim için gerekli teknolojik gereçlere sahip olma ihtimalinin düştüğüne de vurgu yapıldı.

Pandemi sırasında OECD ve ortak ülkelerin yaklaşık yüzde 60'ı eğitime harcadıkları bütçeleri yükseltti. Bu bütçenin nerelere harcandığı ise ülkeden ülkeye değişiklik gösterdi. Sınıf mevcutlarını azaltmak için öğretmen kadrosunu artırmak, uzaktan eğitim için gerekli ekipmanların alımı, ek burslar ve yüksek eğitim borçları gibi alanlar bütçedeki artış kalemlerinin başında geldi. Türkiye olarak bu bütçeyi OECD ülkeleriyle paralel bir şekilde harcamaya gidilmiştir. Eğitimde fırsat ve imkan eşitliğinde doğu-batı ve şehir-köy arasındaki uçuruma tam bir çözüm bulduk demek biraz iyi niyetle olaylara yaklaşmamak olur. Yaptığımız harcamalar bu ikililer arasında çok dengeli dağıtımında sınıfta kaldığımızı söyleyebilirim.

Burada değinmek istediğim bir diğer önemli konu ise Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ve sınıf mevcutlarıdır. Buradaki verileri de OECD raporunu sayısal verilerle bize suna TEDMEM den alacağım. Türkiye’de devlet okulları ve özel okulların sınıf mevcutları arasındaki fark, OECD ortalamasına kıyasla daha fazladır. Sınıf mevcudu ve öğretmen başına düşen öğrenci sayıları; öğretmen ihtiyacı, öğretim süreleri, öğretmen çalışma saatleri ve bu saatlerin öğretim ve diğer görevlere dağılımı gibi konularda belirleyici rol oynamaktadır. Ayrıca, bu sayılar eğitim kaynaklarının nasıl kullanıldığına dair önemli bir gösterge olarak görülmektedir. Sınıf mevcutlarının okul türüne göre nasıl değiştiğine ilişkin 2021 verileri, Türkiye’de devlet okulları ve özel okulların sınıf mevcutları arasındaki farkın, OECD ortalamasına kıyasla daha fazla olduğunu göstermektedir. Türkiye’de, devlet okullarında ilkokul kademesindeki ortalama sınıf mevcudu 23 iken, özel okullarda ortalama sınıf mevcudu 17’dir. Ortaokul kademesinde bu fark daha da açılmaktadır; devlet okullarında 26 olan ortalama sınıf mevcudu, özel okullarda 17’dir. Türkiye’de öğretmen başına düşen öğrenci sayıları ise ilkokul kademesinde 18, ortaokul kademesinde 15’tir ve OECD ortalamasından yüksektir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayıları ortaöğretim kademesi için incelendiğinde, Türkiye’de ortalama 11 olan sayının OECD ortalamasında 13 olduğu görülmektedir. Yükseköğretim kademesinde ise öğretim personeli başına düşen öğrenci sayısı Türkiye’de 23, OECD ortalamasında 15’tir. Türkiye’de yükseköğretimde, öğretim personeli başına düşen öğrenci sayılarında ön lisans ile lisans ve üzeri programlar arasındaki fark oldukça yüksektir. Ön lisans düzeyinde öğretim personeli başına 47 öğrenci düşerken, bu sayı lisans ve üzeri düzeyde 20’dir.

Buradaki veriler sahada karşılığını görmeyebilir çünkü okullar yukarıda verdiğim sayısal verilere göre kesin ve net bir şekilde ayrılmamıştır. Bu veriye ülkemizdeki tüm okulların dahil edildiğini göz önüne aldığımızda bu verilerin sadece ortalama bağlı olduğunu çok net bir şekilde görebiliriz. Bugün metropol şehir dediğimiz İstanbul’da ki herhangi bir ilkokulda sınıf mevcutları 45-50’yi bulurken Van’ın en ücra köyündeki sınıf mevcudu 10 olarak karşımıza çıkabilmektedir. Burada demek istediğim, kapısını çalıp içeri girdiğiniz her sınıfta bu OECD raporunun size yardımcı olamayacağıdır.

Son olarak 2022 yılının diğer yıllardan ders almış olgunlaşmış ve neyi nasıl yapması gerektiğini çok iyi bir şekilde öğrenmiş olmamızı temenni ediyorum. OECD’ nin bize verdiği not biraz düşük olabilir ama şartlar, coğrafi koşullar, nüfus miktarı, nüfus dağılımı… Gibi yapay ve doğal etkenlerin bir kısım buna neden olduğunu unutmamalıyız. Eksiklerimiz ne kadar dürüstçe farkına varırsak çözümlere de o kadar dürüstçe ulaşacağız.

ERCÜMENT ZÜNGÜR