Her Ramazan’da, her bayramda daha doğrusu içinde ‘maneviyat’ olan günlerde git gide daha iyi anlaşılıyor ki toplum olarak birbirimizden koptuk, yabancılaştık...

Hem kendimizden koptuk, hem kendimize yabancı olmaya başladık.

Bu da yetmezmiş gibi tahammülsüzleştik.

Hiç bir şeylere tahammül edemez hale geldik...

Velhasıl, kendimizden de değerlerimizden de kopuyoruz sanki...

 

***

 

Çocukluk yıllarımdan hatırlarım. Ramazan demek paylaşmak demekti, maneviyat demekti, hoşgörü demekti... Bu ayda herkes bir birine olabildiğince şefkatli, olabildiğince saygıyla davranırdı.

Önceleri davetler yapılır bir kuru ekmek, bir hurma ile de olsa oruçlar ‘beraber’ açılırdı. Şimdi ise yalnız yalnız sofralar var her yerde... Evinin kapısını açmaya mecali yok kimsenin. “Başım ağrımasın aman!” deyip kapanıyor evine...

 

***

 

Oruç tutmak ‘nefsi’ terbiye etmek demek, biz böyle öğrendik. Nefsi terbiye etmek sadece yemek yememek değildi elbette. Terbiye her yönüyle olmalıydı... Gördük ki oruç sadece aç kalmak olarak algılanmış. Gerisi teferruat olmuş. Caddelerde, sokaklarda tahammülsüzlüğün biri bin para! Kırmızı ışıkta 1 saniye gecikince ‘ana avrat’ küfredeni mi dersin, “Bana ters baktın” diye meydan kavgası başlatanı mı... “Neden kornaya basıp duruyorsun hemşerim?” diye sorduğum bir minibüs şoföründen dünyanın hakaretini, küfrünü işittiğim oldu bu Ramazan. Bu şiddet, ne celal arkadaş?

 

***

 

Dikkat ettiniz mi bilmem... Daha 5 yıl öncesinde bile birbirimizi tanırdık, selamlaşırdık. ‘Merhaba’ derdik. Anlamı “Benden sana zarar gelmez” olan merhabanın hakkını vererek selamlaşırdık... Sünnet yerini bulurdu “Selamun Aleykum” derken... Şimdi caddede yürürken tanıdık yüz bulamıyoruz.

‘Deli İso’muz vardı herkes bilirdi, tanırdı. Onları da yok artık. Aloşlar, Xezo’lar daha niceleri... Değerlerimizdi, onları da yitirdik... Her köşe başında onları görürdük şimdi Suriyeli görünümlü çift pasaportlu Urfalı, Antepli, Hataylı dilencilerden başka bir şey göremiyoruz.

 

***

 

“Heci Xelil’de (Meşhur Dostlar Kebabçısı) bir kebap yiyelim” derdik, gözü kapalı giderdik. Yada Koçero’da bir çay içerdik, sohbetin dibine vururduk. Muhabbetlerde telefonlar değil dostlar konuşurdu. Tanıdık da çoktu, güzel mekanlarda. Güzel mekanlarda, güzel insanlar olurdu. Her iki kişiden birinin tandık çıktığı Mecburiyet (Cumhuriyet) Caddesi’nde muhabbet voltaları atılırdı. Şimdi marka mekanlar peşinde koşuyoruz. Bilmediğimiz mekanlarda, ismini bilmediğimiz şeyler yiyip içiyoruz. Bunları yerken karşımızda muhabbet edecek kimseyi aramıyoruz. Facebook, twitter eşliğinde ekspresso yudumluyoruz. Dostlar sağolsun...

 

***

 

Bayram öncesi alışverişler renkli geçerdi. Babalarımız ellerimizden tutar bizi çarşı pazara alışverişi götürürdü. Böylesi büyük AVM’ler, mağazalar yoktu lakin küçük küçük dükkanlarda büyük pazarlıklar dönerdi. 50 liralık elbisenin 45’e düştüğü için sevindiğimiz 25’e aldığımız hatırı sayılır esnaflarımız vardı bizim. Bayram öncesi yeraltı çarşısında ayakkabı alırken pazarlık yapayım dedim.

“50 lira” dedi ayakkabı için ayakkabıcı.

“Ne olur?” dedim. “Bir şey olmaz. 50 lira.” Dedi.

“E pazarlık” dedim, “Pazarlık sünnet” dedim.

Cevabı hakikatti: “Pazarlıklar AVM’ler, mağazalarla birlikte bitti hemşerim” dedi. “Sünneti kaldırdılar, biz de onlara uyuyoruz” dedi. Bitirdi pazarlığı...

 

***

 

Bayramda büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpülürdü.

Şimdilerde tatil fotoğraflarının tek elle kullanılan telefonlarla beğenilip geçiliyor,

Sosyal medyanın gözlerinden öpülüyor. Bayram kutlaması bir kısa mesaj ile aradan çıkarılıp, telefonlar telefonların bayramını kutlamaktan öteye geçmiyor.

Küslükler, dargınlıklar bayram ziyaretlerine geçit vermiyor. Kimsenin kimseye tahammülü yok ya. Bayram ziyaretine gitmemek için bahane dolu her taraf. Bayram tatlıları da bayram şekerleri de fotoğrafını çekip paylaşmak için alınıyor. Evlerin kapısı çalınmıyor. Bayramlar ‘yatma’ vesilesi olarak görülüyor.

Çocuklar poşetleri ellerinde kapıyı kırasıya çalıp “Bayramınız kutlu olsun” demiyor... Masum bakışlar yok artık. Bayram ziyaretine gelen herkes “Bayramınız kutlu” olsun demeden önce “İnternet şifreniz ne?” diye soruyor herkes... “Nerde o eski bayramlar...” diye iç çekmek için çok meselemiz oldu yine vesselam...

 

Eski Ramazanları...

Eski bayramları...

Eski çocuklukları özleyen herkeslere selam olsun.

 

‘Geçmiş’ bayramlarınız kutlu olsun! Yenisini telefonum kutlamıştı zaten!