Rahman'ın adıyla… Diri diri gömülen kız çocuğuna hangi günahı yüzünden öldürüldüğü sorulduğunda, (Tekvir:8 -9.) “Onlardan birine kız çocuğu müjdelendiği zaman öfkeden yüzü kapkara kesilir” (Nahl: 58)
Şüphesiz ki bu ayetler ilk indiği zaman muhatap kitlenin kız çocuğuna bakış açısının ilahi birer şahididirler. Son vahiy sadece çağının ve sonraki tarihin değil, kendisinden çok önce başlayan insanlık tarihinin de en çok istismar ettiği konuları tabiri caizse büyük puntolarla gündemimize taşır. Evet, Arap cahiliyesi hiçbir suçu olmamasına rağmen sadece kız olarak doğduğu için bakıma, korunmaya, kollanmaya muhtaç, savaşta ticarette hiçbir fonksiyonu olmayan, alınıp satılabilecek ve hatta miras bırakılabilecek bir varlığın, biyolojik olarak hayatına son vermeyi tek çıkar yolu olarak görmüşler ve bunu fiiliyata dökmüşlerdi. Peki, o günden bugüne ne değişti? Ne kadar değişti veya gelişti? Diye baktığımızda genel olarak çok az şeyin değiştiğini görürüz.
Evet, belki kız çocukları artık amcana dayına gidiyoruz gibi vaatlerle kandırılmıyor ve çölün kızgın kumlarına gömülmüyordu. Evet, bu kez toprağın yapısı ve rengi değişmiş vaatler de bu minvalde gelişmişti ama. Ne yazık ki dünyada Özellikle de doğuda, kız çocukları ve dolayısıyla kadınlar, bedenen olmasa da ruhen gömülmeye devam ediyordu. Farklı versiyonlarını batıda da görüyoruz fakat bu yazımızda maşrik'teki kadının nasıl yok sayıldığını anlatmayı tercih ettik. Dedik ya Toprağın rengi ve cinsi değişti diye.
İşte Bu toprakların ilki ve en yaygını Arap cahiliyesinden pek de farklı olmayan; Gelenek, Töre, Kültür, Adet ve elin âlem’ in ne diyeceği üzerine kurulmuş. Kız çocuklarının Henüz doğar doğmaz suratların ekşitildiği külfet olarak görüldüğü, çamurlaşmaya yüz tutmuş bir topraktı. Bunu perçinlemek için bir sürü hikaye deyim atasözü bile mevcuttur belki de en net bakış açısını ifade eden deyimlerden biri şudur ‘mala zeran xeradıbıt, mala kuran xeranabıt."(altından yapılan ev yıkılır oğul olan ev yıkılmaz) henüz, hiçbir varlık göstermeden, Hayata eksilerle başlayan bir insan, hayatı boyunca bu eksileri artıya çevirmek için çaba sarf eder. Değerli olmanın mihenk taşının doğduğu evin ataerkine, evlendiği zaman ise gelin gittiği eve veya aşiretine kendini kabul ettirmek için uysal evlat, makbul gelin, vefalı eş, iyi anne, çalışkan, temiz, becerikli, iyi misafir ağırlayan, düğünlerde takıp takıştırarak sürüp sürüştürerek boy gösteren, ağırlığınca altın sahibi olmanın ağırlığı altında kişilik ve karakteri ezilirken kendisine Kıymet verildiğini zan ve kabul ederek varlık amacının bunlardan müteşekkil olduğuna inanmış ve bu toprağa gömülmeye bile istiye rıza göstermiştir.
Muharref geleneğin toprağına gömülmek istemeyen şarklı kadına alternatif olarak yeni bir toprak cinsi sunulan. Bu yeni toprağın rengi daha alacalı bulacalı daha janjanlı ve daha caziptir. Yapısal özelliği ise modernizm kılığına bürünmüş temelde ise kapitalizm, sekülerizm karışımı bir şeydir. Kadının fıtri ve Ruhi yapısını bedeninden ayıran, bozup parçalayan ve bu yeni bakış açısına teslim olan kadının artık sosyal hayatın içinde, eğitim öğretim ve hatta siyasi yapılanmalar dahi müdahil olmasına kapı aralar. İlk etapta kulağa hoş gelse de işin rengi başkadır.
Görece, gelişmişliği temsil eden ama bu sefer de Asli vazifesi olan Allah'a layık kul olmak ile beraber tüm maruf örfleri de elinin tersiyle iten modern kadın artık evliliği anne olmayı bile birer pranga olarak görür, giyim tarzından tutunda hayatın birçok alanın da artık yüzünü batıya dönmüş, kariyer yapmak para kazanmak ve kazandığı parayı sadece dış görüntüsüne harcamayı bir erdem olarak gören, bununla kabul görmeyi bekleyen, arta kalan zamanını magazin ve sosyal medya ile doldurmaya başlamıştır. Bununla beraber siyasal alanda da kendini göstermeye çalışan bu tipolojiye kapı açan siyasi yapılardan biri “Jın, Jiyan, Azadi” sloganıyla tamamen seküler ve temelde erkek egemen zihniyete hizmet için çağırırken Başka bir siyasi Yapı ise markalı eşarpları, yüksek topuklu ayakkabıları, lüks arabaları ile herhangi bir WhatsApp grubunda yönetici olmayı bile nitelik sayan kadın profilini sahaya sürmeyi hedef edinmiş ve bazı kadınları da maalesef olması gerekenin bu olduğuna ikna etmiştir.
Gerek geleneksel ve gerekse modern olsun her ikisinin de sonuç itibariyle kadının ruhi yapısını dolayısıyla yaşam enerjisini beslemediğini kavrayan ve ben tüm bunlardan Azade olarak gerçek değerimi verecek olanın ‘El-vedud’ olduğuna inanıyor ve yüzümü ona dönmek istiyorum iddiasıyla yola çıkan şark kadınının karşısına bu sefer öbür ikisinden farklı olarak, İslam sosuyla soslanmış fakat buram buram cahiliye kokan, eril kafanın kendi zihniyetini ve bu zihniyetini Din diye pazarladığı, öbürlerinden çok daha can yakıcı, kaskatı bir bir toprağa toslar. Kadın ve erkeği bir olanın karşısında kulluk bazınsa eşit bir şekilde muhatap gören kitabı tahrif etmek yetmemiş Rahman'ın Kulu rahmet elçisinin ağzına yalan ve iftira dolu sözler yakıştırmışlardır.
Bunlardan bazıları şöyledir; "Allah'tan gayrısına ibadet emredilseydi, kocasının haklarından dolayı kadının kocasına ibadet etmesini emrederdim." veya" kocanın vücudu irin ile kaplı olsa dahi ve karısı onu yalayarak temizlese de yine de kocasının hakkını Ödemiş olmaz."
Bir başka iftirada ise, kadınların dini ve akılları eksiktir gibi Sonu gelmeyen hezeyanlarla toplumun yarısını teşkil eden öteki yarısını eğiten kadını din adına toplumdan soyutlamak konusunda çok Mahir çalışmışlardır. Bunun sonucunda maalesef birçok kadın bu zihin yapısının dinin referansıyla hareket ettiğine inanmıştır. Dünyanın birçok yerinde kadınların tüm kutsalları çiğnenirken bile onların acı dolu feryatlarına ve seslerine ses vermek dururken halen kadının sesinin haram olduğuna inanmak abesle iştigalden başka bir şey değildir. Trajikomik bir şekilde Hz Aişe'nin komutanlığını ballandıra ballandıra anlatan bu zihniyet sanırım Cemel vakıasında Hz. Aişe'nin paralel evrende fizik ötesi varlıklara komutanlık ettiğini veya kadınlardan müteşekkil bir ordu ile yola çıktığını ve yine kadınlarla savaştığını düşünüyor olmalılar ki “bir kadının yöneticiliğini zinhar küfür sayacak kadar da dindarlık taslarlar. cahiliyenin, kız çocuklarının eğitimine engel olmakta kullandığı " okula gidip de erkeklere mektup mu yazacak " mottosu bu sefer din adı altında "okula gidip de şirk mi koşacaksın" mottosuyla yer değiştirmiştir ve maalesef yıllar sonra batıda o okullardan mezun olup bir meslek sahibi olan Seküler veya Müslüman kadınları eğitim hayatlarına engel oldukları bu kadınlara rol model olarak takdim etmeyi de abesle iştigal saymamışlardır. Acı gerçek ise Verilen bu çabalar büyük ölçüde etkili olmuş ve maalesef cevher sahibi birçok Müslüman kadın sosyal siyasal ve iş hayatından soyutlanmış, izole edilmiştir.
Gelelim yazımızın asıl maksadı olan, bir kadın varoluş amacını nasıl gerçekleştirebilir ve bunun nasılını? Niçin ini? Hangi adrese sorarsa doğru bir şekilde cevabını alır konusuna. Tahkiki bir iman taze bir bilinç diri bir zihinle bu soruları Zifiri karanlıklarımızı aydınlatan tek ışık kaynağı olan vahye sorduğumuzda en net cevapları çok şeffaf bir şekilde alırız. Gerçek kadrini kıymetini sadece ama sadece alemlerin rabbi olan Allah'ın vermiş olduğunu ilk vahiyden son vahye kadar onu kişiliği üzerinden değerlendirdiğini yaptığı salih amellere göre karşılık vereceğini ve varoluş amacının sadece ona kulluk olduğunun altının kalın harflerle yazıldığını görmekle beraber kendisine biçilen deli gömleklerini yırtıp atmasını üstüne serpilen ölü toprağını savurup kaldırmasını da talep eden yine vahiy olmuştur, Hayatını bu doğrultuda inşa etmenin ahiretini de İhya etmek anlamına geldiğini, bir adı da ruh olan ve dokunduğu yere hayat veren, kadının öldürülmeye çalışılan erdemlerini yeniden ayağa kaldıran vahiy esintisine kulak verdiği ilk anda göreceği şu ayet olur.
“Şüphesiz ki ben kadın olsun erkek olsun içinizden çalışıp bir iş yapan kimsenin yaptığını ziyan etmeyeceğim” ( Al-i İmran: 195)
Benim sosyal hayatta nasıl var olmam gerekir sorusuna ise “Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar Mümin erkekler ve Mümin kadınlar birbirlerinin velisidirler” (Ahzap:35)
Cevabını aldıktan sonra Peki bizimle ilgili nihai kararı kim verecek tedirginliğine kapıldığı anda ise "Kadınlarla ilgili fetvayı size Allah verir." ( Nisa: 127 )
Buyruğu ile tam bir selamet şemsiyesi altına girmenin mutmainliğini yaşayan doğulu Müslüman kadın seçemediklerinin değil seçimlerinin ödülünü amellerinin tam karşılığını içine doğduğu hiyerarşik düzenden değil kendisine El-Vekil olan Allah'tan alacağına tam bir teslimiyet göstererek yoluna devam eder. Çünkü vahiy ona" kartal kanatlarınla serçelerin uçması gereken yerlerde uçmak zorunda değilsin" mesajını verir. Bununla da kalmaz Erdem, donanım, liyakat ve kalitenin ölçüsünün beşeri değil Rahmani olduğunu ve sonuç itibariyle bu niteliklere sahip olarak yetiştirilen kız çocuklarının Erdemli kadınlar demek olduğunu, erdemli kadınların da donanımlı çocuklar anlamına geldiğini, donanımlı çocukların ise ilkeli ve imanlı nesil demek olduğunu haykırır.
Sözün özü, Kız çocuğu deyip geçmeyin, o hayat zincirinin ilk halkasıdır unutmayalım.! Vesselam…