Fransız düşünür Suarez, “Doğu” ile ilgili şöyle bir tespit yapar: “Doğuda eleştiri yoktur, kaside (övgü) veya hiciv (alay) vardır. Eleştirmen olarak geçinen adam ya över, ya söver; ya gökyüzüne çıkarır yahut yerin dibine batırır."

Eleştiri sözlükte, “Bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı, doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek amacıyla inceleme işi” olarak tanımlanır. Şöyle bir düşünelim mi? Eleştiriyi yukarıdaki tanımdaki hâliyle gördünüz veya duydunuz mu? İstisnalar hariç, ben duymadım ve görmedim. Dolayısıyla Fransız düşünür Suarez'in tespiti isabetlidir. Aslında eleştiri, bir kişiyi veya bir eseri geliştirmek için yapılır. Bizler, çevremizde bizi yapıcı eleştiri ile eleştirecek dostlara sahip olmadığımız için kendimizi tanımıyor ve geliştiremiyoruz. Çünkü bizler, güzel sözler duymak isteriz.

Montaigne deyişiyle eleştirilmekten kaçarız. Oysa bunu kendiliğimizden istememiz, “Gelin, bizi eleştirin” dememiz gerekir. Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı adlı kitabın bir bölümünde, eleştiri anlatılırken şöyle söylenir: Gençliğinde dikkatsiz olan Benjamin Franklin, daha sonra insanları idare etmede o kadar başarılı davranmıştı ki Fransa'ya büyükelçi olarak gönderilmişti. Franklin bunun sırrını şöyle anlatıyor: "Değersiz insanlar eleştirir ve şikâyet eder. Büyük insan, küçüklere karşı hareketleriyle büyüklüğünü gösterir," der Carlyle. Başkalarını eleştireceğimize, onları anlamaya çalışalım. Onların yaptıkları şeyleri neden yaptıklarını araştıralım. Bu tarz hareket, insanlar arasında sempati ve hoşgörü meydana getirir. Doktor Johnson'un söylediği gibi: "Allah bile insanların hayatı son bulmadan, insanları yargılamıyor." Öyleyse bize ne oluyor?

Yine aynı kitapta bir kursiyerin aldığı eğitim sonucu edindiği alışkanlığı şöyle anlatılıyor: "Artık insanları eleştirme huyumdan vazgeçtim. Başkalarının kötü yönlerini açığa çıkarmak yerine, onların iyi yönleri üzerinde durmaya çalışıyorum. İtiraf etmeliyim ki, bütün bunlar yaşam tarzımı değiştirdi. Şimdi daha mutluyum, daha çok dostum var ve daha zenginim."

Biz, yapıcı eleştiriden çok, yıkıcı eleştiriyi öğrenmişiz. Yapıcı eleştirinin nasıl olacağını tarif eden bir kitap okumuştum, “Tost Yöntemi”. Tost yönteminde önce olumlu mesaj, ardından negatif eleştiri ve sonra olumlu mesaj verilir. Örnek: "Yemeğin tadı ve masa düzeni harika, ama yemek biraz tuzlu olmuş. Yine de tadına diyecek yok." Biz yetişkinler bu yöntemi uygulamakta zorlanabiliriz. Çünkü öğrendiğimiz klasik yöntem bize engel olacak. Ancak zoru başarmak daha zevkli olur. Bu yöntemi çocuklara, özellikle ana sınıfından başlamak üzere okullarda öğretmenin ve uygulamanın iyi sonuçlar vereceğini düşünüyorum. Diğer taraftan, yanlış davranışı olan kişiyi, hayali veya tanımadığı gerçek bir başka kişi üzerinden eleştirirsek faydalı olabilir.

Yazımıza Jack London’un güzel bir sözü ile bitiriyoruz: “Beni sevdiğin için kendimle gururlanıyorum ve bu yüzden, beni çok iyi tanımanı, eleştirmeni istiyorum. Senin gözünde değersiz olan yanlarımı düzeltmek istiyorum.” Bende istiyorum!