Yaklaşık iki haftadır ülke gündemini adeta işgal eden kiminin yolsuzluk kiminin hükümeti düşürme operayonu olarak telafuz ettiği mecburi bir tahakküme şahitlik ediyoruz.

 

Öyle ki ayakkabı kutuları ile yatıyor, her gün yeni vekil istifalarıyla uyanıyoruz. Yukarıda büyük bir hareketliliğin olduğu bu kavgada, biz altta ezilmeye devam ediyoruz…

 

Şimdi yukarıdaki kavganın evveliyatına inmeye gerek yok. Zaten sosyal medya başta olmak üzere basın üzerinden kavga öyle körükleniyor ki buna da bir de bizim dahil olup işe kıvılcım katmaya hiç gerek yok. Tarafını seçen zaten çoktan seçti bile. Onların tarafından çok biz kendi tarafımıza düşen ya da düşmeyenleri konuşalım iyisi mi…

 

***

 

OCAĞIMIZ SÖNDÜ, NASIL BELADIR…

 

Geçtiğimiz günlerde Bakan Davutoğlu Van ziyareti sırasında Üstad Said-i Nursi’den bahsederken onun Van ile ilgili anılarından bahsediyordu sık sık. Davutoğlu’nun en çok üzerinde durduğu konu da şuydu: “Tarihte hiçbir kent Van kadar yıkım yaşamamış, Van gibi küllerinden doğmamıştır…”

 

“Artık bu yıkımlar yaşanmasın” diyordu sık sık.

 

Mevlam neylerse güzel eyler. 2011 bir yılda büyük bir yıkımla daha imtihan olunduk. Buna diyeceğimiz yok. Ama insan eliyle yaşanan yıkımların kurbanı olmaya devam ediyoruz ne yazık ki…

 

En büyük yıkımlardan birisi de ‘elektrik’. Hani bizim halk arasında sıkça kullandığımız “Evim yıkıldı” değimi varya işte onun teorikte uygulamasını TEDAŞ, yerelde VEDAŞ fazlasıyla iyi uyguluyor maşallah.

 

90’lı yıllardan beri devlet eliyle bir türlü verilemeyen elektrik sorununa özelleşme ile çözüm bulunur diye medet umarken, elektriğimizden olduk. Bakınız 20 yılı aşkındır devam eden bu süre içerisinde Van’dan:

 

-5 hükümet.

-30’u aşkın vekil.

-8 Vali.

-Onlarca sorumlu kurum amiri.

 

Geldi geçti ama 20 yıl önceki söylemler ne ise bugünkü söylemler de yine aynı seyirde işlemeye devam ediyor. O gün “kesintinin sebebi kaçak kullanımdır” diyen devlet dili özelleştirmede de aynen devam ediyor. Üstelik söylem aynı, kesintiler daha fazla! 9 ayını kış, 3 ayını yaz olarak geçiren bu memlekette kışın büyük bir bölümünü elektriksiz geçiren bu kent insanına yapılabilcek daha büyük bir kötülük yok heralde.

 

Bir an için hiçbir vatandaşın kaçak enerji kullanmadığını varsayalım. O zaman arıza kendiliğinden ortadan kalcak mı?

 

Aynı enerjinin kullanıldığını ve kaçak kullanmadığını varsayalım. Aynı kesintiler yine yaşanacak mı?

 

Eğer cevap ‘Evet’ ise demek ki sorun kaçak kullanımdan kaynaklanmıyor sorun sizde. Ama yok ‘Hayır’ ise sizin izah etmeniz gereken mantıklı bir açıklama var, sorun yine sizde…

 

Şunu söyleyeyim: Sorun sizin altyapınızın eksikliğinden kaynaklanıyor. Yıllardır yenilenmeyen hatlarınızdan kaynaklanıyor. Eğer VEDAŞ bu özelleştirmenin sahibi ve bu işin ticari sahibi ise sorunu da çözecek, kayıp-kaçağı da önleyecek, parasını da alacak.

 

Ama ne yapıyor VEDAŞ:

 

-Parasını da alıyor.

-Elektriğini de kesiyor.

-Altyapı ve üst yapı ile ilgili sorunlarını da tamamlamıyor.

-Devletten öğrendiği ‘elektrik kesilince telefonun fişini çek’ geleneğini de devam ettiriyor.

 

Eğer devlet bu özelleştirmeyi size sadece vatandaştan parasını almak için yapmışsa, ‘Oh ne ala memleket!’ Böyle özelleşmeye can kurban!..

 

Haklısınız ‘kaçak’ büyük bir sorundur. Memleket için büyük bir ‘kayıptır’. Ahlaki değildir ‘haram’dır. Ama parasını düzgün ödeyen vatandaş düzgün ödemeyenlerden dolayı da mağdur edemezsiniz. Gidin tedbirlerinizi alın, kaçağı önleyin ve faturasını düzgün ödeyen vatandaşın ve sanayicinin elektriğini verin. Bu sizin borcunuzdur. Borcunuzu almayı bildiğiniz gibi borcunuzu da ödemeyi bileceksiniz.

 

***

 

ADIMIZ ÇIKANA KADAR CANIMIZ ÇIKSIN!

 

Yılların yaşanmışlığından olsa gerek her konuda söyleyecek bir sözü vardır annemin. Bir sözü vardır mesela: “İnsanın adı çıkacağına, canı çıksın” der hep. Bizimki de böyle bir şey işte. Kaçak elektrikle ilgili bir haber olsa, bir konu geçse gözler hemen Doğu ve Güneydoğu’ya çevriliveriyor.

 

Nasıl ki yıllardır Akdeniz’den gemilerle yapılan ‘tonluk’ akaryakıt kaçakçılığını görmeyen devlet sadece Van-İran sınırında onlarca canın ölümüne göz yumuyorsa, Roboskî’de ‘Kaçakçı’ olduğunu bile bile ‘törörist’ diye 34 yurttaşını bombalıyorsa, bir varil benzin/mazot için nice canlar giderken birileri Akdeniz-Kadeniz’de bariz kaçakçılık yapmasına rağmen ‘kahraman’ ilan edilip ‘vergi rekortmeni’ diye insanlara takdim ediliyorsa… Bizim elektrikle olan imtihanımız da tıpkı buna benziyor işte.

 

Nasıl mı?

 

Geçtiğimiz günlerde memleket meselelerini ağzından en çok dinlemekten haz ettiğim, memnun olduğum ve hiç susmasın istediğim Feridun Irak ile konuşuyorum. Hep doğruyu ve hep olanı söylediği için bize işin nasıl olmayacağını anlatmaya çalışan devlet büyüklerinin, kurum amirlerinin ve siyasetçilerin pek de haz etmediği ve ‘her gün yeni icatlar çıkarıyorsun’ diye çözümsüzlük yolunda yarışa katmak istemediği Feridun Irak’ın da konuyla ilgili söyleyecekleri var. Bu mevzuda sohbet ederken diyor ki:

 

“Yıllar önce elektrik meselesi ve bu işin altında yapan sebeplerin konuşulduğu bir TV programı izlediğimi hatırlıyorum. Bahsettiği bu tartışma herhalde 10 yıl falan önce olmuştur. O zamanın TEDAŞ müdür yardımcısı söz konusu programda konuşmacıydı. Aynı onun ağzından söylüyorum; “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki kayıp kaçağın Marmara bölgesindeki bir sanayi kuruluşunun kullanmış olduğu kaçak kadar büyük değil.” Düşünebiliyor musunuz? Hep dillerden düşürülemeyen şu kayıp kaçak hikayesindeki bütün kayıp Marmara bölgesindeki bir sanayi kuruluşunun kullandığı kadar değil. Elbette ki hiç kimse kaçak elektrik kullanımını tasvip etmiyor. Bu bir hırsızlıktır. Bunun altını da çizmek gerekiyor. Ama bu durumu gerekçe göstererek, bir kentin halkına bu derece zulüm yapılmaz.”

 

Alın işte… Üstene altına, yanına başka bir kelime daha eklemeye gerek var mı?

 

Bence yok!

 

***

 

ELEKTRİK YOKSA SOBA YAKSINLAR!

 

İnsanlar hep ‘kaçak elektrik kullanılıyor’ diyor da bu kullanımın altındaki sebepleri araştırma konusunda ‘kalıcı’ çözümler üretme konusunda kayde değer işler de yapmıyor. Bu insanlar kaçak elektrik kullanıyor, amenna. İnkara gerek yok.

 

Sebep nedir? Yoksulluk.

Yoksul vatandaşın en büyük ısınma kaynağı nedir? Kömür.

Kömürü nerden getirecek? Devlet verecek.

Devlet vermese ne yapacak? Kaçak kullanacak?

Şu anda kaçak kullanım neden zirvede? Çünkü devlet bu yıl henüz kömür vermedi.

Kömür yoksa ne yapacak? Kaçak kullanacak?

Ya elektrikler tümden verilmezse? Kaçak yaşayacak…

 

Bir kere memleketteki yoksul insanların büyük bir bölümü yardım almaya, devlet baba tarafından bakılmaya ve böyle yaşamaya alışmış.

 

-Yani balık verilmiş, balık tutma öğretilmemiş.

-İş verilmemiş, ‘git iş bul’ denilmiş.

 

Tıpkı Pavlov’un ‘klasik koşullanma’sı gibi… Peki çözüm nedir? Yardım almaya koşullanmış bu vatandaşa ‘balık’ tutmayı örğeteceksiniz…

 

***

 

“Hava soğuduğunda göle veren ağacı unutursun” diyor bir Japon atasözü. Siz mevzuyu anladınız.