Özlü Söz: Hak, kulun intikamını yine kul ile alır. İlahi sırları bilmeyen bunu “kul” yaptı sanır.
Abdullah Öcalan’ın direktifi ile kurulan Demokratik İslam Kongresinin sonuç bildirgesinin son kısmın bu yazımla değerlendirerek konuya son vermek istiyorum.
Bildirgede kabul edilip kamuoyuna sunulan ve gerçek İslam ile örtüşmeyen ön kabulleri kısa başlıklarla sunduktan sonra eleştirilerimizi sunmuş olalım.
Bildirgeden başlıklar;
1- Zulme maruz kalmak; Kuran zulme maruz kalanların kendilerini savunmak için savaşmalarını meşru kılmaktadır. Bunun meşru kılan ayet şudur: Zulme maruz kalanlara hakları çiğnendiği için savaş izni verildi. Allah’ın onlara yardım etmeye kesinlikle gücü yetendir. Onlar “Rabbimiz Allah’tır” dediler diye haksız yere yurtlarından çıkardılar. (Hac Suresi 39-40)
El Cevap;
Sosyalist Kongre katılımcıları Allah’ın Kuranda beyan buyurduğu ayetlerin nüzul sebeplerine ve kimler için indiğine bakmaksızın bu ayetin kendileri için bir delil olarak kabul ederek konuyu saptırmaya çalışıyorlar. Ayetten de anlaşıldığı gibi Rabbimiz Allah’tır dedikleri için yurtlarından çıkarılanların zulme uğramaları için kendilerine savaş izni verildiği beyan buyruluyor.
Ama kendileri Rabbimiz Allah’tır dedikleri için değil Kürt halkının kurutuluşunu sosyalist bir yolla özgürlüğüne kavuşması için bu savaşa girdiler. Yıllardır bu konuda bedel ödeyerek kendi haklarını haksız yere gasp eden ve her türlü hak mahrumiyetine uğratan, katlederek sürgün edip onları inkâr eden Türkiye Cumhuriyetine karşı bir kimlik mücadelesi veriyorlar. Bu mücadelede temel dayanakları sosyalizm olarak belirlendi.
Türkiye Cumhuriyeti ise İslam’dan vazgeçerek Avrupa’nın Hıristiyan Katoliklerinden hukuk tercüme ederek sistemini kurdu. Allah’ın hukukuna göre kendilerine muamele edilmesi için ayetleri delil getirenler bu hukuka bağlı olmadığı gibi diğer cephenin de İslam hukuku ile bir alakalarının olmamasına göre bu iş nasıl çözülecek. İstenen taraf ile isteyen tarafın İslam hukuku ile yönetilmemesi bu istek ile ters düşmektedir. Çünkü çok iyi biliyoruz ki bu Siyonizm’in emrindeki emperyalist ülkelerin ve özellikle Amerika’nın müdahil oluşu ile ortaya çıkan tablo bugün ne yazık ki yaşananlardır.
Ne Kürtler ne de Türkler bugün aralarındaki savaşın “Rabbimiz Allah’tır” dediği için değil sosyalist Kürtler Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Kürt halkının gasp edilen haklarının geri verilmesi ve uğradıkları hak mahrumiyetine son verilip insanca bir yaşama kavuşmaları içindir. Yani burada İslami dinsel bir istek yok istenen ırki baskı, asimilasyon, hak mahrumiyeti ve ölümlerin olmaması için istenen isteklerdir. Buda çok doğal ve olması gerekendir. Ama buna Kurana göre bir çözüm bulunması isteniyorsa Allah’ın dinine tabi olmak ve çözümü orada aramak bir elzemiyet olur.
Diğer bir başlık;
2- Karşı tarafın savaş açması: Böyle bir durumda savunma bağlamında savaşmanın meşru hatta gerekli olduğunu bildiren ayet şudur: "Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın fakat aşırı gitmeyin/haddi aşmayın. Zira Allah aşırı gidenleri sevmez" (Bakara 190)
İslami kaynaklara göre ayette dikkat çeken "aşırı gitmeyin/haddi aşmayın" talimatından maksat sivil dokunulmazlığı olan kadın, çocuk, yaşlı ve din adamlarını öldürmemek, ağaç kesmemek ve hayvanlara zarar vermemektir.
Demokratik İslam Kongresi İslam adına İnsan kafası kesmemeyi, yakmamayı reddetmektedir. Her türlü ırkçılığı ve asimilasyonu Allah iradesine ve Kurana karşıtlığı olarak kabul eder.
Başta Kürt dili ve lehçeleri olmak üzere bütün dillerin Allah'ın ayetleri olduğundan hareketle serbest bırakılmaları ve bu dillerin gelişmesi için gerekli çaba ve hassasiyetin bütün Müslümanlar tarafından gösterilmesi gerekmektedir. Asimilasyon gibi otoasimilasyona da karşı çıkmaktadır. Bu bağlamda bütün imam, hatip ve vaizlerimizin kendi anadilleri ile vaaz ve hutbelerini vermeleri önemsenmektedir.
El Cevap;
Bakar Suresi 190. ayeti burada kendi konum ve durumları için başvuru ayeti olarak gösteriliyor. Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın buyruğunu es geçerek sadece aşırı gitmeyin/haddi aşmayın cümlesini ön plana çıkarmak bu ayetin mahiyeti ile hareket etmeleri bir iyi niyet göstergesi değildir. Çünkü ayetin odak noktası Allah yolunda savaşmaktır. Bu es geçiliyor ve aşırı gitmeme haddi aşmama ön plana çıkarılıyor.
Sormak lazım bu hareketi başlatanlar siz Allah yolunda mı savaşıyorsunuz yoksa sosyalist bir ideoloji rehberliğinde Kürt halkının kurtuluşu için mi savaşıyorsunuz. Sosyalizmi terk ederek İslami bir inançla hareket etmek suretiyle bir kapı açıyorsanız bütün benliğimizle sizin yanınızdayız ve Kürt sorununu İslami yönüyle çözümü için olması gereken her türlü çabayı gösteririz. Ama çıkış noktası sosyalizm ve devamı ama sıkışıldığında çözümü İslam'da aramak bu istemle örtüşmemektedir.
Elbette ki Kürtlerin hakları gasp edilmiş ve ellerinden alınmıştır. Ana dilde eğitim verilmeli, asimilasyon ve her türlü ırkçı davranış terk edilerek insanca yaşama hakkı sonuna kadar sağlanmalı. Dini eğitim ve öğretim ile camilerde yapılan konuşmaların kendi ana dilleri ile olmasına müsaade edilmeli ve bu en tabi hak olarak önümüzde durmaktadır.
Amerika'nın arkasında olduğu DAİŞ gibi terör örgütlerinin yaptığı eylemler elbette ki tasvip edilmez ve İslam ile bir bağları da bulunmamaktadır. Ancak bu istekler yönünü batıya çevirmiş Türkiye Cumhuriyetinden istenince olay tuhaflaşıyor. Bu rejim İslam'ın mirası üzerine kurulmuş ve İslam'a reddiye çekmiş bir sistemdir. Bunlardan İslami bir tavır beklemek beyhudedir. Siyaseti ve ekonomisinin yanı sıra eğitim ile hayat standardının batı Hıristiyanlarından alan bu rejim Kürt halkının haklarını İslam adına nasıl yerine getirebilir ki...
AKP'yi kurarak ABD desteği ile iktidar olan Erdoğan şu anda C.Başkanı'dır. Onun zihniyetiyle bugün iktidarda olan AKP hareket etmektedir. Kürtlerin İslam'a göre istemlerini yerine getirebilecek bir konumda olmadığı gibi Kürtlerin hakların verebilir görüntüsü altında hareket eden Amerika'dır. 1982 yılında Siyonist stratejist Oded Yinon tarafından hazırlanan bir rapora göre Irak üçe bölünecek ve bir parçasında Kürtler devlet olacak. Bunu iyi bilen Cumhurbaşkanı bu konuda Amerika'nın bu istemini yerine getirmemek için farklı bir strateji uygulamaktadır.
Osmanlı Devletinin yıkılması ile birlikte İslam Coğrafyasında ümmet ulusalcılık denilen bir yapı ile parçalandı araya sınırlar çizildi ve kendilerine uydu devletçikler kuruldu. Bunu yapan Siyonizm'in emrindeki emperyalist güçlerdi. O dönemde güçlü olan İngiltere sınırlarımızı çizdi. O tarihte Kürtlere toprak ve statü vermeyenler bugün Kürtlere ne adına sahip çıkıyorlar. Batılılaşma adına İslam'ı terk edenlere karşı İslam'ı savunup "Biz İslam'dan asla vazgeçmeyiz" diyen Kürtleri o günden sonra her türlü zulme ve hak mahrumiyetine uğratanlar şimdi neden Kürtlere devlet vaat ederek onları boş bir hayalle isteklendiriyorlar.
Amerika desteği ile kurulacak bir Kürt devleti İsrail'e bir koruma zırhı olur diye kurmaya çalışıyorlar. Yıllardır Kürt militanlarını eğiten İsrail subayları bunu babalarının hayrına mı yapıyor zannediliyor?
Millet olarak ilk Müslüman olan Kürtlerdir ve Kürtlerden sahabelerin oluşu yıllarca saklandı ve her dönemde Kürtler bütün enerjilerini İslam için harcadılar ama her nedense İmam Humeyninin dediği gibi onlar hep YETİM MUAMELESİ GÖRDÜLER.
Bundan sonra Kürtlerin haklarının verilişi ve bir daha zulme uğramamaları ancak Allah'ın gerçek ve adil olan dini sayesinde olacaktır.
Selam ve dua Allah yolunun yolcularına.