Özlü Söz: Şüphesiz ki Allah katında geçerli din İslam’dır. Ali-İmran Suresi 19

 

Abdullah Öcalan'ın önerisi ile geçen yıl 10 Mayıs 2014 tarihinde toplanan Demokratik İslam Kongresi Diyarbakır’da toplanmıştı. Bu yıl da İstanbul’da toplanarak ikinci kongresini 20 Aralık 2015 tarihinde gerçekleştirdi. İlk kongreye bir mektup gönderen Abdullah Öcalan'a bu defa bu hak tanınmadı.

 

Adından da anlaşıldığı gibi İslam kelimesinin önüne demokratik kelimesi konulmuş. Oysa biliyoruz ki İslam Allah’tan gelmiş dinin tek adıdır ve hiçbir insanın buna bir şeyler katmasına izin verilmemiştir.

 

Allah Maide Suresi 3. Ayetinde bunu şu şekilde beyan buyurur;

 

“… Bugün dininizi kemale erdirdim üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size İslam’ı seçip beğendim…”

 

Bu ayeti irdeleyelim önce Din kelimesi üzerinde durmamız gerekiyor. Zira bugün insanların büyük bir çoğunluğu dini kavramını tam kapsamı ile bilmiyor veya yanlış anlamlar yüklüyor.

 

DİN: Mutlak manada yaşama tarzı. Bir insanın inandığı ilke ve kuralları hayatına uygulaması ile seçtiği yol. İslami manada ise Allah'a itaat ve üstün kabul edilen Allah'ın gönderdiği hükümlere boyun eğme yetkilerini kabul etme.

 

Allah, yarattığı insanlara ve içlerinden seçtiklerine peygamberlik makamı vererek o peygamber vasıtasıyla yaşam tarzlarını belirleyen, sevk ve idare edilmesi gereken ilke ve kuralları vermiş ve buna uymalarını istemiştir.

 

Bundan dolayı Allah Ali İmran Suresi 19. Ayetinde;

 

“Hiç şüphesiz ki Allah katında din İslam’dır” buyurur.

 

Yani Allah insanlardan başka bir yaşam tarzı ve bu tarz üzere öldüklerinde bunu onlardan kabul etmeyeceğini beyan buyuruyor. Dünya hayatında yarattığı insana hayatını sevk ve idare etmede ilke ve kural koymada sorumluluk verilmemiştir. Ve Allah kendi katında hükümlerinin gereği olarak İslam’ı tek geçerli din olarak kabul edip bunu bütün insanlığa bildirmiştir.

 

İslam'ın bugün siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda hükümran olmadığı bir dünyada ne yazık ki Müslümanlar farklı ideoloji ve sistemlerin varlığı altında hayatlarını ve onların belirlediği şekilde yaşamaktadır. Bundan dolayı ideolojik pencerelerden İslam’a bakanlar o ideolojilerin etkisi ile İslam’ı değerlendiriyorlar.

 

Bugün dünyada en iyi sistemin demokrasi olduğu kanaati yaygındır. Oysa her sisteme her ideolojiye ve her anlayışa göre demokrasi farklı uygulanmaktadır. Bu konuda aklınıza gelen her ülkeyi düşünüp karşılaştırabilirsiniz.

 

Saltanat olsa dahi İslam Hilafetine tahammül edemeyen Siyonizm’in öncüleriydi. Çünkü saltanat hilafeti olsa dahi İslam coğrafyasında Siyonist öğreti ile donanmış bir terör devletinin kurulmasına müsaade edilmeyeceği biliyorlardı. Bunun için o dönemin hilafet makamının sahibi olan Osmanlı Devletinin yıkılması ve o toprakların Filistin bölgesinde Siyonist devletin kurulması için gereken her şey yapıldı.

 

Ve bu oluşumların başına hep demokrasi kandırmacası önerildi ve uygulanmaya konuldu. Avrupa'nın Hıristiyan ülkeleri sırayla demokrasiye alıştırıldı. Osmanlının yerine kurulan yeni cumhuriyet Sabataist Yahudiler tarafından kurulup bugünlere kadar getirildi.

 

Sabataistlerle ile ilgili araştırma yapmak isteyenler şu linklere bakabilir:

 

http://www.angelfire.com/wy/yaw/Hariciye/hariciye.html

 

http://archive.is/uwzWH

 

Bu linklerde Türkiye Cumhuriyetini kimler kurdu kökenlerinin nasıl Yahudiliğe dayandığını ve devam ettirerek bugünlere nasıl gelindiğini pekâlâ öğrenebilir.

 

Yunanca bir kavram olan Demokrasiye gelince onu da şöyle tarif edebiliriz;

 

“Demokrasi; Halk hakimiyetine dayanan ve halkın kendi kendini idare ettiği sistemdir. Temeli insan aklına dayanan ve insan aklıyla bulunan hükümlerin esas alındığı edilen idare şeklidir”

 

"İslam; vahiy sonucu Allah tarafından peygamberler vasıtası ile gönderilen ve hüküm koyucunu Allah olduğu ilahi sistemdir."

 

Demokrasi ise; yaratılan insanın yetkisi olmadığı halde Allah'ın mülkünde Onun hükümlerine karşı hüküm koyma yetkisinin bir biçime sokularak halkın kendi kendisini yönetme beşeri sistemdir.

 

Şimdi hangi akıl Allah'ın hükümlerinin temel oluşturduğu İslam'ın önüne aklın hükmünü koyarak ona DEMOKRATİK İSLAM adını verebilir. Bir kere kaynak bakımından temelden birbirinden ayrılıyor. Ve bu büyük bir yanlıştır.

 

Yani böyle bir kongreye böyle bir isim vermek önce temelden yanlıştır ve Allah'ın yeryüzünde hüküm yetkisi vermediği insanın bulduğu demokrasiye göre İslam’ı şekillendirmek başlı başına ikinci bir yanlıştır.

 

İdeolojiler İslam’ı durdurmak ve hâkimiyetini engellemek için olması gereken her türlü tedbiri aldılar ve almaya da devam ediyorlar. Kapitalizmin, Sosyalizmin ve Faşizmin penceresinden İslam nasıl görünüyorsa onu kitlelere bir kılıf içinde sunuyorlar.

 

İşte temelde zıt olan İslam’ı ve Demokrasiyi Demokratik İslam diye sunmakta bu meyanda bir yanlış ve götüreceği bir alan da yoktur.

 

Gelelim sonuç bildirgesindeki görüşlere;

“Hz. Peygamber’den Hz. Ali’nin vefatına kadarki süreçte uygulaman demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, sosyal adaletçi ve ekolojist bir İslam anlayışı hâkim iken; maalesef Emevilerle birlikte köleleştirici, cariyeleştirici, cinsiyetçi, sınıfsal ayrıştırıcı, kabileci, ırkçı ve saltanatçı bir anlayış ortaya çıkmıştır. Bu anlayış sadece Emeviler dönemiyle sınırlı kalmamıştır”

 

Meseleye bu şekilde sosyalist argümanlarla yaklaşmak başlı başına bir temel yanlıştır. İslam’ın ilk dönemini yani Asrı-Saadet dönemini bugünün kavramları ile nitelendirmek ne kadar gerçekçi olabilir.

 

Biz muvahhit Müslümanlar olarak birinci dönemin yani Asrı-Saadet döneminden sonra hilafet hileyle el değiştirdi ve yerine saltanat hilafeti geldi diye bunu yıllarca dile getirdik. Ama hiçbir zaman Asrı-Saadet dönemine demokratik, özgürlükçü gibi sosyalist söylemlere başvurmadan Asrı-Saadet diyerek o dönemi hep örnek aldık.

 

Zaten bu konuda Hz. Peygamber (sav)’ın hadisi vardır. Bu hadis o dönem ile kıyamete kadar geçecek zaman içinde nelerin olacağını haber vermektedir.

 

İşte o hadis;

 

“Dininizin ilk günleri Nübüvvet ve rahmettir. Cenabı Hakkın dilediği kadar devam edecektir. Sonra Allah onu geri alacaktır. Sonra zulme dayanan bir hükümranlığa dönüşecektir. Bu da Allah’ın dilediği müddet devam edecektir. Sonra Allah onu da kaldıracak, bilahare istibdat devri başlayacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Sonra Allah onu da kaldıracaktır. Bilahare, nübüvvete benzer bir hilafet gelecektir. Peygamberin sünneti ile amel edecek ve yeryüzünde yerleşecektir. Bütün yer ve gök sakinleri ondan memnun kalacaklardır. O zaman gökten yağmur boşanacak ve yeryüzü her nevi bitki yetişecektir. Bereket çoğalacaktır.” (Kaynak Bezzar’ın Muvafakat ve İmamet adlı eserlerinden Said Havva'nın Er-Resul adlı eseri sayfa: 375)

 

İslam’ın temel iki kaynağı Kuran ve Sünnet ortada olmasına rağmen farklı ideoloji sahiplerinin İslam’a yeniden elbise biçmeleri abesle iştigaldir. Tıpkı Türkiye Cumhuriyetinin yetki olmadığı halde Müslümanların dinlerine yön verip onları bir teşkilat ile yönlendirip onlara imam tayin etmesi gibi.

 

İslam hiçbir insanı beynine ihtiyaç duymayacak kadar Allah tarafından mükemmel olarak tamamlanmış bir dindir. İslam’ın ne Sosyalizme ne Kapitalizme ne Faşizme ne de Kemalizme ihtiyacı vardır. Çünkü Allah onu tamamlamış ve ondan hoşnut olmuş bir dindir. Hele hele demokratik başlığına da ihtiyaç duymayacak kadar orijinal ve natüreldir.

 

Konumuza ikinci yazımda devam etmek dileğiyle…

 

Selam ve dua Allah yolunun yolcularına…