Son günlerde Van’da büyük bir kesimin ortak bir tepkisi var!
“Biz haftalardır işimizi, aşımızı, zararımızı hesaba kapatmadan evimizdeyiz. Evden çıkmıyoruz. Salgının sona ermesi için ciddi bir irade ortaya koyuyoruz. Ama Van’da cadde ve sokaklar hala eskisi gibi. Kimse yasağa, tedbirlere ve çağrılara kulak asmıyor.”
Haklı bir tepki…
İsyan…
Sitem…
Adına ne derseniz deyin.
Ortada bir rahatlık ve vurdumduymazlık var.
Sokağa çıkma yasağı dışında, Van’da yapılan çağrılara rağmen hala rahatlığından ödün vermeyen ciddi bir kitli var.
İlk günden bu yana Van’da kurumlar eliyle yürütülen titiz bir süreç var.
Hatırlarsınız, Kapıköy konusunda kıyametler koptu.
Van’da virüsün geleceği tek nokta sanki Kapıköy’müş gibi adeta isyan çıktı.
Dört bir yandan can havliyle “Kapıköy kapansın” çağrıları yapıldı.
Yanlış değildi.
Doğru bir talepti.
Ama Van’ın tek tehlikesi değildi.
Sonra Kapıköy kapandı.
İnsanlar sorun bitti diye düşündü.
Oysa ki İran dışında İstanbul, Ankara gibi bizim eve gider gelir gibi kullandığımız önemli gidiş-gelişler var.
Bunları ihmal ettik sanırım.
Yapılan çağrılara rağmen seyahatlere dikkat etmedik.
İran ile irtibatı kestik ama Valilik başta olmak üzere kurumların bu konudaki çağrısına çok kulak asmadık.
Netice olarak Van’da koronavirüs vakalarının tamamı İstanbul ve diğer büyükşehirlerden kaynaklı olarak başladı.
Sonra da yayılma devam etti.
Taziyeler olmasın denildi.
Taziyeler kuruldu.
Salgın köylere sıçradı.
Toplu alanlarda temas oldu, bazı köylerde onlarca vaka çıktı!
Şehir merkezinde sosyal mesafe korunsun denildi.
Riayet eden çok olmadı.
Valilik çareyi bazı önemli caddeleri ve sokakları kapatmakta buldu.
Cumhuriyet ve Maraş kapandı ama kalabalık alt sokaklara aktı.
Yasak dışındaki günlerde Vanlılar hiçbir şekilde çarşıya çıkma alışkanlığından vazgeçmedi.
Hala da bu durumdayız.
Bu duruma rağmen 200’ün üstünde bir vaka sayımız var.
Ama çok da rahat olacak bir tavırda olduğumuz söylenemez.
Çünkü metropol şehirlerden sonra yapılacak olan bir sıralamada ilk 10’de yer alabilecek bir noktadayız.
Risklerimiz yüksek.
Sınır kentiyiz.
Kaçak geçiş var.
Büyük bir nüfus var.
Ve hala rahatız.
Bunlar büyük tehlikeler.
Türkiye genelinde iyileşmeler, vakalarda düşüşler varken sanırım ikinci dalga gibi uyarıları dikkate almıyoruz.
Oysa almamız gerek.
Kolay mı?
Değil.
Hepimizin kayıpları büyük.
Evde kaldıkça zararlar yaşıyoruz.
Ama dünya ile aynı kaderi yaşıyoruz.
Sadece biz değil dünya kaybediyor.
Ama bu kayıpların hiç biri anne-babamızın, büyüklerimizin eşimizin, dostumuzun kaybından önemli değil.
Hala kendimiz ve etrafımızdaki insanların hayatı için büyük bir sıkıntı yaratacak noktadayız.
Yasaklamalarla durum kontrol altında tutuluyor.
Ama Almanya gibi disiplini kişisel olarak oturtmuş ülkelerde olduğu gibi yasak ya da diğer tedbirler olmadan da biz kendi yasağımızı oluşturmalı ve bu süreç bitene kadar hayata geçirmeliyiz.
Yoksa bu süreç uzadıkça uzayacak.
Biz de sıkılmaya, kaybetmeye, zarar etmeye devam edeceğiz.
Çözüm basit.
Dişimizi sıkacak, bu süreci beraber bitireceğiz.
Aksi takdirde beraber kaybedecek, sonu hiç iyi olmayan süreçleri birlikte başlatmış olacağız!
Karar bizim…