Galatasaray bu yıl oldukça zorlu olarak değerlendirilen bir grupta Real Madrid, Juventus ve Kopenhag ile eşleşti Şampiyonlar Ligi’nde. Bu zorlu grubun da ilk mücadelesi R.Madrid maçıyla başladı. Rakip zor, ama geçtiğimiz sezonlara oranla ‘güçlü’ bir Galatasaray vardı. Çünkü önceki yılları şampiyon olarak tamamlayan, bünyesine oldukça popüler isimleri katan ve baskın bir takımdı artık.
Real Madrid maçı öncesi yorumlar ardı ardına sıralanıyordu. Örneğin maç öncesi değerlendirmeleri ile sık sık gündeme gelen Rıdvan Dilmen ekran karşısında konuşuyordu:
“Galatasaray geçtiğimiz yıllara oranla kadrosunu bir hayli güçlendirdi bu yıl da. İlk haftalarda ligde aldığı sonuçlar biraz kötü görünebilir ama temkinli ve tempolu oynarsa bu maçı alır. Tabi ki bu maç öncesi şunu da görmek gerekiyor. Galatasaray’da bazı futbolcular tam olarak hazır değil. Yani baktığınızda Galatasaray, bir Barcelona bir Real Madrid gibi ardı ardına şampiyon olduğu yıllardaki gibi tempolu da başlayamayabilir Şampiyonlar Ligi’ne. Bu çok önemli. Rehavete kapılmamak gerek fazla. Nihayetinde hazır olmayan futbolcularınız da var. Genel olarak bakıldığında ise iyi futbolcular, lider futbolcular var. Bu tür maçlarda öne geçmezseniz hele de bunu sağlayacak olgun oyuncunuz yoksa sıkıntı yaşarsınız. Ama öne geçer ve olgunlukla devam ederseniz maçı alabilirsiniz. Galatasaray’da bu potansiyelde futbolcular var yani geçtiğimiz yıllarda nasıl yendiyse Real Madrid’i yine yenebilir…”
Gibi gibi… Uzayıp gidiyor yorumlar.
Sonrasında maç başlıyor, 90 dakikalık maçın bitiş düdüğü ile birlikte haber bültenlerinde başlık bakanları bir baktıktan sonra bir daha bakmaya zorluyor:
Arena’da hezimet! 6-1!
Durun durun! Hemen sayfayı çevirip bu ne saçmalıyor demeyin.
Dönüp maç sonuna dönüyoruz, yorumların haddi hesabı yok yine:
“Galatasaray bir kere çok dağınık oynadı. Yani iyi başladığı maçı sonlara doğru iyice gözden çıkardı. Hücum hattı başlarda baskın bir görüntü çizse de özellikle ikinci yarıda Real Madrid karşısında çabuk çözüldü takım. Hele defans hattındaki sürpriz oyuncular Galatasaray’ı bitiren nokta oldu. Galatasaray’ın ligde oynadığı kadrodan çok farklı bir kadroyla çıkması hepimizi şaşırttı. Halbuki Fatih Terim 4-5 maçtır denediği oyuncularla çıkabilirdi, neden çıkmadı bilmiyoruz. Keşke daha sağlam bir defansa ile çıkıp girilen fırsatları değerlendirseydi, şimdi bu skoru görmeyecektik!..”
***
Bazen futbol ile siyaseti fazlasıyla birbirine benzetiyorum biliyor musunuz? Birçok yönüyle futbolla benzer şekilde ilerliyor. Daha doğrusu bana öyle geliyor. Hem siyaseti hem de futbolu sevdiğimden midir bilmiyorum ama ben kimi zaman bu ihtimali düşünmeden edemiyorum.
Bu benzerliği aslında çözmek oldukça basit.
Bir futbol maçı öncesinde nasıl milyonlarca yorum yapılıyor siyaset arenasında da her seçim, her atama vs. öncesinde aynı yorumlar yapılmıyor mu? Uzmanlar çıkar yüksek reytingli televizyonlarda yorum yapar, usta yazarlar top tirajlı gazetelerde yorumlarını yazar, vatandaşlar ise kahvelerde, işte, evde, her yerde maçı yorumlar.
Aynı durum siyasette de var değil mi?
Televizyonda konuşuruz, gazetelerde yazarız, o da yetmez bir araya geldiğimizde hemen konuya gireriz. “O bunu dedi, ‘Bu’ onu dedi” diye saatlerce uzatırız. Konuşur konuşur ama hiçbir zaman bir neticeye varamayız. İki ihtimalli bir maç veya seçim üzerinde günlerce de konuşsak oturur maç veya seçim sonucunu bekleriz. Ya kazanır ya da kaybederiz. Yani onlar kazanır ya da kaybeder biz de o kalıba gireriz. Sonrasında ise aynı muhabbet yine başlar:
“Keşke bu oynasaydı maçı alırdık/Keşke o değil de bu aday gösterilseydi Van’ı kaybetmezdik…”
Keşkelerimiz, olsunlarımız, “Önümüzdeki maçlara/seçimlere bakacağız” gibi cümlelerimiz de eksik olmaz, aynı makarayı tekrar tekrar çevirmeye devam ederiz. Çok da gariptir bu kısır döngüyü hiç ama hiç bıkmadan bir ömür yapar, her maç/seçim öncesi aynı heyecanı yaşarız. Ama şimdiye kadar bu yorumların bu iki yarıştan birinin sonucu direk olarak değiştirdiğini gördünüz mü? Ya da her seçim öncesi yapılan onlarca saatlik yorumların sizin istediğinizi neticede bir seçimle sonuçlandığını? Ben hiç görmedim. Sonuç yine yazıldığı gibi oldu. Kaderde ne varsa o.
Üstelik biz öncesinde yaptığımız yorumların ne kadar haksız ve yersiz olduğunu öğrendikçe maç veya seçim sonrası bunu yapmaya devam ettik. Hiç bıkmadık, usanmadık. Utanılacak bir yanı da yoktu hem:
Daha önümüzde çoooook maç/seçim vardı nasılsa! Yoruma devam!
Olayı “Allah’ın hikmetinden sual olunmaz” diyerek hemencecik kapatmak istiyorum çünkü işin felsefik boyutu ile de ilgilenmeye başlarsak hiç işinden çıkamayız.
***
Durup dururken bu benzetmeyi de paylaşmadım heralde, durun hele daha anlatacaklarım var.
Şu sıralar yaklaşan yerel seçimler öncesi tıpkı maç öncesi konuşur gibi bolca konuşuyoruz ihtimalleri:
“Bu partiden bu aday, şu partiden şu aday. Önceki seçimi bu kazanmıştı, ama bu seçimi şu kazanır. O zaman seçimi kazandığında şu parti şöyleydi ama bu parti artık daha güçlü. Üstelik artık kadrosunda şu, şu isimler var. Bu insanlar oldukça etkili isimler. Partiye farklı bir hava getirmiş. Hem il başkanı da şöyleymiş. Bir de zaten genel başkanın farklı bir havası var...” Var da var!
Hâlbuki ki bu kadar konuşuyoruz ama en basitinden önümüzdeki Mart 2014’teki seçim sabahında bizi kimin yöneteceğini hiç ama hiç bilmiyoruz. Kadroları konuşuyor, eksileri artıları yazıyor ama 30 Mart sabahında ne olacak kestirmeden konuşuyoruz. Çok da gariptir o sabah bizim yorumladığımızın aksine bir isim de kazanmış olsa yine yorumluyor ve hiç daha önce konuştuklarımıza aldırış etmeden gelecekte neler olacağını yorumluyoruz.
Aynı futbol gibi değil mi?
Galiba siyaseti de güzel kılan da bu işte. Biz bazı köşe yazarları da bu yüzden olsa gerek politika üzerinde uzun uzun konuşmayı seviyoruz. Ben de bunlardan birisiyim. İşte yine bir seçim öncesi gelen ihtimaller üzerine uzun uzun konuşup, yorum yapan o gruplar arasındayım. Her gün Van için yeni yeni şeyler duyup, farklı düşüncelere kapılıp, oldukça ilginç tespitlere yer verebiliyorum yazımda.
En son duyumunu aldığım ve sıkça işittiğim konulardan biri de yine böyle bir şey işte. Önce bakanların, sonra il teşkilatından isimlerin konuşulduğu Büyükşehir için şimdi de Vanlı vekillerin ismi geçiyor AK Parti’de. Evet evet. Bir Fatih Çiftci, bir Burhan Kayatürk’ün her an Başbakan tarafından Van’dan aday gösterilebileceği ihtimali konuşuluyor. Hele şu sıralar fazlasıyla.
Ben de hazır bulmuşum değerlendireyim bari.
Malum zemin maça müsait! Bir değerlendireyim dedim vekillerimizin büyükşehir başkanı olabilme ihtimalini. Şöyle buyrun arzu ederseniz:
BURHAN KAYATÜRK:
Hep dedim, hep derim Başbakan’ın Çelik’in yerine gönderdiği bir isimdi. Ankara’da güveni kazanıp öyle gönderildi Van’a Kayatürk. Kolay değil ‘Çelik’in ardından koca bir güven ve sorumluluk değildi bu. Hatta o 1’inci sıra milletvekili etiketi de lütuf değil aksine savaşa en önde girme şeklinde bir görev almak gibidir. Ya ölürsün ya kalırsın. İşte Kayatürk böyle bir ağırlıkla başladı Van görevine. Diğer Ankara’dan icazetli bürokratlar gibi değildi aksine Van’ı çok iyi bilen bir isimdi ama Van kendisini pekiyi bilmiyordu. Bunun dezavantajını fazlasıyla yaşadı. Ne çok yükseldi ne çok battı. Kendi devresi olan vekillerle birlikte deprem gibi bir talihsizliğin yaşandığı dönemin vekili olması bir yana bir türlü yapamadı o beklenen çıkışı işte. Üstelik öyle skandallarla, ihalelerle iliştirilen kardeşleri de olmadı, hâlbuki Van’da bu durumda olup da Bakanlık seviyesine çıkan vekilimiz olmuştu… Üstelik seçim öncesi Kayatürk’ün yanında neredeyse yüzlerce kişilik ekiple çalışan Kayatürk ailesi seçimin hemen ardındaki gün çıkıp yeniden işin başına döndü ve o gün bugündür hiçbir siyasi tartışmada ya da arenada Kayatürk’ün önüne sunulmadılar. O derece iş ve siyaseti ayrı tuttular yani. Neticede sürekli rölantide giden bir izlenim verdi. Hâlbuki ki Ankara’daki bağlantıları muazzam denilecek iyi bir düzeydeydi. Hele bir de uluslararası anlamda özellikle Pakistan, Hindistan, Afganistan gibi ülkelerdeki önceki dönemlerdeki yaşantısı nedeniyle ‘üst düzey’ olarak anılan bir isimdi. 7 dil biliyor ve AK Parti’yi yurt dışında temsil eden sayılı kişilerden kendisi. Onu Van’a başka bir yüzle sunan yanı ‘dürüstlük’ oldu. Aslında ezber bozdu vekillik anlamında. Çünkü bir vekil nasıl olur da ihaleye karışmaz, müteahhitler ile ‘kanka’ olmaz. Havaalanından büyük gruplarla karşılanıp her gün bir yerde ağırlanmaz ve sansasyonel usulsüzlüklerle anılmazdı ki? Bu garip bir durumdu vekil dediğin böyle işlere karışırdı. Karışmadı, temiz kaldı bu yüzden de orta sırada kaldı hep. Üste ya da alta düşmedi. Siyaset böyle bir şey işte. Onun mütevaziliği Van’da 1 numara olmasına katkıda bulunmadı. Lakin Ankara’daki görüntüsü hiç Van’daki gibi değil. Ankara’da tanınan, bilinen ve büyük saygı duyulan bir isim. Van ile ilgili her şeyde bizzat devreye giren ve izahatine başvurulan biri Kayatürk. Onun kıymetini Van’dan daha çok bilenler arasında Türkiye’yi yöneten bakanlar ve işin başındaki başbakan var. O bunun farkında. İşte bunun fakında olması neticesindedir ki. Bürokrasi arenasında her istediği kapıyı rahat çalan ve açabilen bir siyasetçi haricinde de itibar gören biri, hele hele başbakanın arada görüşlerine başvurduğu protokolde yeri en önlerde olan biri, başbakanın 1. ve 2. çemberinin içine girebilen biri gibi ekler yapmak mümkün. Son iki dönemdir sürekli ismi bakanlıklar için anılmaya başlandı. Geçen etkin birkaç yazarın da köşesine konu olmuştu bu durumu. Yine bu dönem adı anılıyor. Yine Kalkınma Bakanlığı ağır basıyor. Olursa ne ala. Ama bir de Büyükşehir başkanlığı var. Hangisi olsun derseniz: Kalkınma Bakanlığı daha iyi bence. Kayatürk, belediye yönetiminde daha çok yıpranır, bu dürüstlükle kaderi Burhan Yenigün’den farklı olmaz. Yaptıkları yer altında olduğu için görünmez. Sonra iş yapmadı derler yazık olur. Ama bakanlık alırsa onun Van’a sunacağı katkı ‘muazzam’ olur. İş dünyasındaki tecrübe de düşünülürse Kalkınmada tek geçer birçok ismi, ‘Of’ demez! Bu arada kendisinin önümüzdeki süreçte bir şekilde damga vuracak işler yapacağını tahmin ediyorum. Hatta daha ileriye gidip böyle bir patlama yapacağını biliyorum.
FATİH ÇİFTÇİ:
Şu sıraların ‘kesin’ ama ‘kesin’ AK Parti’nin adayı o şeklinde yorumları yapılan bir isim. Gündemi epeydir işgal ediyor. Geçtiğimiz günlerde bir programda “Aday değilim” dedi demesine ama bu bile hakkındaki adaylık mevzusunu kökten bitirmedi. Siyaset böyle işte… Hatırlayanlar bilir milletvekilliğinde de önce ismi yoktu, “aday falan değilim” diyordu ve birden aday olduğunu ve bunun yukarıdan gelen bir emirle yaptığı söylendi, o gün ne varsa kulislerde şimdilerde aynı şekilde işliyor durum galiba. Eğitimi hukuk üzerine olsa da Erciş’teki belediye başkanlığı dönemindeki o şaşalı çıkış onun yerel yönetimlerde daha çok anılmasını sağladı. Hatta bunun neticesi olsa gerek, şu anda AK Parti’nin Yerel Yönetimler’deki en önemli vekiller arasında yer alıyor. Türkiye’nin yerel yönetimleri Çiftci ve onun gibi bir grup vekilden soruluyor. Hal böyle olunca böyle bir ismin Van’a verilmesi sürpriz olmaz demek elde değil. Başbakanın yavaş yavaş A takımına doğru ilerleyen “Çiftci’nin büyükşehirde şansı nasıl olur?” derseniz “İşte orda dur” derim. Fatih Çiftçi Erciş’i şampiyon yapmış olabilir ama bu Van Büyükşehir’i de şampiyon yapar anlamına gelmiyor ki? Real Madrid’i şampiyon yapan Del Bosque Beşiktaş’ı madara edip kısa sürede gitmedi mi? Sonra nasıl bir bağ kuruyorsun demeyin işte aynı değil mi? Bir kere Çiftci kabullenmese de AK Parti’nin Erciş’te yaşanan bir düşüşü, BDP’nin yükselen bir oyu var. AK Parti Erciş’te kan kaybediyor… En son böyle bir ifade kullandığımda Çiftci beni aramış durumun böyle olmadığını patlamayı AK Parti’nin yaptığını söylemişti. Lakin fikrim değişmedi bu seçim BDP Erciş’i alırsa hiç ama hiç şaşırmam. Yine esnafa gidiyorsunuz Çiftci ve Belediye Başkanı Arapoğlu’ndan yana bir hayli şikayetçi. Üstelik duyum değil bizzat gezdim, kendi kulağımla duydum. Şu anda çok yüksek sesle dile getirilmese de, Erciş halkı kazan kaldırmaya çok yakın. Hal böyle olunca siz eğer partinizi korumak istiyorsanız, hem mevcut belediye başkanını değiştirir hem de o gücü yeniden kazandıracak birini getirirsiniz. Bunun üstüne gidip bir üst klasmana aday olur musunuz? Sonra size demezler mi: “Sayın vekilim yerel yönetimler sizden soruluyor, AK Parti’nin MDK’sında varsınız, bu tempoyla kabineye alınmanız fazla uzun sürmez. Neden yerel düşünüyorsunuz ki?” Şahsen ben derim. Eğer Çiftçi AK Parti’yi ve kendi geleceğini düşünüyorsa Van’dan Büyükşehir adayı olmaz. Ben samimi bir tavsiyede bulunuyorum takdir onun. Olursa da AK Parti’nin kazanamayacağını söylüyorum açıkça. Bu benim yorumum aksi bir durum çıkarsa da “Nasıl olur da kazandınız yahu?” demem, “Van kazansın” temennisinde bulunur, başarılar dilerim. Naçizane tavsiyemi düşünün ama. Kazanan Van olsun.
GÜLŞEN ORHAN:
İlk vekilliği döneminden bu yana Başbakanın gözdelerinden. İlk döneminde kırmızı plaka sahibi olan AK Parti’de yeri sağlam olan bir isim. İkinci dönem yeniden aday olup kazanması bunu gösteriyor zaten. Başbakan Erdoğan, “Kızım Gülşen” dediği Orhan’ın Ankara’daki etkinliği de bir hayli yüksek. Başbakanın kendisinden ziyade eşi ve yakın çevresiyle belki de en diyalogu en fazla olan vekil. Van’daki birçok STK lideri de bunu size açık açık söyler. Ona aktarılan sorunların birçoğu çözülmüştür. Geri dönüşü iyi yapan bir vekil. Üstelik onun siyaseti de diğer isimlere göre farklı. Kürt sorunu çözümünde daha çok öne çıkan isimlerden biri olan Orhan, bölgenin gerçeklerini bilmesi dolayısıyla bilgisine sıkça başvurulan vekillerden. Babasının bıraktığı hoş seda ve kendisinin birikimi AK Parti’de tutunmasını sağladı. İşte bu anlamda BDP Van veya Diyarbakır’a kadın kotası uygulayacak Van’a da Gülşen Orhan gelebilir diyebilirsiniz. Ama ben söyleyeyim ne onun böyle bir niyeti vardır ne de AK Parti’nin. Yine de kendisinden bahsetmek istedim. Zira şu sıralar onu bekleyen daha doğrusu adının sıkça geçtiği bir bakanlık görevi var. Evet, yanlış duymadınız. Son olarak bugün de kulislerde artık ‘kesin’ olarak anılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in kesin olarak Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığına gönderileceği ihtimali onun bakanlık ihtimalini bir hayli güçlendiriyor. O bakanlık için en güçlü iki isimden biri olan Gülşen Orhan’ın önümüzdeki günlerde Bakan olarak atanması işten bile değil. Bunu rahatlıkla taşıyabilecek bir isim olan Orhan’a kırmızı plakadan sonra bir Bakanlık çok yakışır! Van’a da tabi…
MUSTAFA BİLİCİ:
Büyükşehir’i düşünmesi de düşünülmesi de hata olacaktır. Vekillik dönemini Van’a katkı sunarak tamamlanması herkesin ortak temennisi.
Kendisine başarılar dilerim!
Görüldüğü gibi ismi büyükşehir için anılan iki, bakanlık için anılan ise üç vekilimiz var. Bence bu bir anlamda da avantaj Van için. O yüzden ben vekilliğin yerel yönetimlerden daha iyi tercih olacağını düşünüyorum onlar için.
Van’ın daha yeni ve cesur bir isme ihtiyacı var Büyükşehir için.
***
Benim maç öncesi muhtemel adaylar konusundaki yorumlarım bu şekilde. Maç pardon seçim bize neler gösterir bilinmez. Ama hani dostluk kazansın derler ya maç öncesi.
Bence Van kazansın!
Van’ı da iyi olan kazansın!
İyi seyirler.