Turizm uzmanı değilim. Ama yaşanmışlıklar, ideal örnekler ve bu işi en iyi yapanlardan hareketle şunu söyleyebilirim ki, biz “Turizm kentiyiz” iddiamıza rağmen ‘turizm’ konusunda birçok şeyi hala ‘yanlış’ yapıyoruz.

Bunun en büyük sebeplerinden birisi turizmi uzunca yıllar kentin en önemli sektörü değil, ikinci, üçüncü büyük sektör olarak görmemiz…

Ve… Turizm noktasında hiçbir şekilde bir ‘master’ planına sahip olmamamız.

Yani 80’lerde, 90’larda her yıl nüfusu kadar Avrupalı turist ağırlayan, Körfez Savaşı sonrası bunu kaybetse de ‘makul’ bir turizm kenti olan Van, dönem içindeki ciddi ‘çıkışlara’ rağmen bir türlü bir plan ve programlı hedef koyamadı ortaya.

Turizm politikası hep ‘doğaçlama’ hep ‘spontane’ sürdü.

Son dönemlerde bazı ‘markalaştırma’ girişimleri olsa da halihazırdaki turizm merkezleri, destinasyonlar, popüler alanlar hep çok büyük yatırımlar olmadan, lokal ölçekteki girişimler ile oldu. Birçok il farklı yönelimlerle turizm merkezi olurken Van’da bu işi bir elin elini geçmeyecek ‘dertli’ insanlar yürütmeye çalıştı.

Oysa ki olması gereken bu değil. Olması gereken kentin geleceğini bu anlamda topyekûn bir şeklide planlayabilmektir. Bu anlamdaki en büyük facialarımızdan birisinin sahip olduğumuz Van Gölü’ne yıllar boyu ‘sırtımız dönük’ yaşamış olmamızdır. Bu sırtı dönük yaşama ifadesi son dönemlerde çok klişe bir cümleye dönüştü ama gerçek bu! Böylesi devasa bir göle hatta denize sahip olup ondan bu kadar uzak kalmak herkesin harcı değil. Böyle yaşayan nadir insanlardanız. Ama bunda tek suçlu bizler değiliz. Bunu da bilelim! Birileri Van Denizi olayında da nalıncı keseri gibi bazı şeyleri kendine yontmuş! Bu noktada başı kurumlar çekmiş!

***

Van Gölü’nün en güzel sahilleri, en güzel koyları, kentin deniz ile buluşabileceği en iyi noktaları kurumlar devasa duvarlar örerek kentten izole etmiş. Yarın öbür gün “Bu kentin sakinlerinin de gölden nasiplenir” olayını hiç düşünmemiş.

Geçtiğimiz dönem Edremit Belediyesi’nin ‘cesur’ dokunuşlarında Edremit’te bu olay yıkılsa da kamu kurumlarının bu noktada ‘kapatması’ sürüyor.

Hala kamu kurumları gölde yapılan sahil bandı çalışmalarının, göl ile buluşmaların önündeki en büyük ‘engel’ olarak duruyor. Ve hiç kimse onları yerinden edemiyor!

Eee… İmam böyle yaparsa cemat boş durur mu! Bu sahiplenme olayı vatandaşların da kanına işlemiş. Tıpkı kurumlar gibi Van Gölü’nün en güzel koyları resmen kapatılmış.

Müsadenizle şu kapatma işini biraz açmak isterim…

***

Bildiğiniz gibi Van Gölü’nün daha önce rahatlıkla denize girilen Edremit, Gevaş gibi sahilleri artık eskisi gibi değil. O eski hallerinden eser yok yani.

Haliyle denizin kıyısında yaşayan Vanlılar olarak denize girmek için çok çok uzaklara gitmemiz gerekiyor. Nereye mesela?

Mollakasım, Ayanıs, Amik gibi bölgelere…

Peki buralara gidince öyle rahat rahat denize girebiliyor musunuz?

Girersiniz, girersiniz de denize girecek yer bulursanız!

Şaka değil. Koca kıyı boyunca denize girmek için çok az yer bulabiliyorsunuz.

Sebep?

Hepsi kapatılmış! Bildiğiniz kapatılmış…

Ve insanlar bölgede tek olan bir piknik alanına mahkum bırakılmış. Eğer para verip buraya gitmiyorsanız, Ayanıs’taki Mavi Bayraklı Plaja gitmediyseniz ve ağaçtan, gölgelikten yoksun bazı sahillerde konaklamak için bir çadırınız yoksa ailecek gidip denize girebileceğiniz, piknik yapabileceğiniz bir yer yok.

Aslında var ama yok.

***

Bu yok edilişin hikayesi ise oldukça ilginç…

Tuşba ilçesinin bu sahillerinde yıllar önce bir yapılaşma başlamış. İmar yokken, bir planlama yokken başlayan bu yapılaşma yıllar boyu sürmüş. Nihayetinde de şimdiki halini alan, karma karışık bir hal almış.

Birileri de bu karmaşık halde yararlanarak bir yöntem bulmuş. Bu yöntemi de geçtiğimiz günlerde bizzat görmek için bir gezintiye çıktım. Ve bu gezintide ilginç bir durum dikkatimi çekti.

Bu bölgede insanlar farklı bölgelerde yapılaşırken bu yapılaşmanın olduğu yerlere demir kapıları, sürgülü kapılar koymuş, girişe site, konut isimleri yazmış ve bu ibarelerin birçoğunun altında ‘Çıkmaz sokak’ şeklinde bir ifade koymuş.

Bir, iki, üç… Bunun gibi onlarca yerde hep aynı ibareyi görünce merak ettim. Girdim içeriye… Mahalle şeklindeki sokaklara yürüyüp sahile ulaşmaya çalıştım. Ve sahile doğru indiğim bu bölgelerde Van Gölü’nün en güzel koylarına, sahillerine denk geldim.

Caddelerin çıkmaz sokak olarak isimlendirilmesinde bir anormallik yok. Giriyorsunuz ve dönüşte aynı yerden çıkmanız gerekiyor. Ama bu ibare “Giriş var çıkış yok” şeklinde bir uyarı değil. Bu insanlara kısaca, “Buraya giremezsiniz” demeye yarayan bir ifade.

Çünkü orada bir grup insan, bir grup ev, arkadaş, eş, dost adı her neyse kendileri için bir tatil merkezi kurmuş. Gölün en güzel taraflarını kıskaca almış siz burada denize giremiyorsunuz. Çünkü burayı bulmanıza, burada piknik yapmanıza, varıp da denize girmenize imkan yok.

Ne güzel planlama ama değil mi?

Ve bu planlamayı sahil boyunca birçok site, kooperatif, villa vs. herkes yapmış!

Yani herkesin kendine özel denizi, sahili, plajı var.

Sadece onlara özel, başkasına yok!

***

Halbuki kıyı kanunu ne diyor?

Kışı şeridi kıyı kenar çizgisinden 100 metreye kadar yatay bir yapılaşmaya izin vermiyor.

Yani siz buraya yapa yapamazsınız. Tamam, Mollakasım’da böyle bir yapılaşma çok yok.

Ama insanlar bu 100 metrelik alanları da duvarlarla örüp içerisine yerleşmişler.

Saygı duyuyorsunuz, 100 metrenin ötesindeki alanlar için ‘özel mülkiyet’ diyorsunuz ama bu özel mülkiyetlerin önünde bulunan ve denize kadar olan 100 metrelik alanların da duvarlarla çevrilip denize kadar olan alanı kapatmasına anlam veremiyorsunuz!

Kanun esasları arasında şöyle bir madde de yer alıyor:

Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır.”

Eee? Devlet nerde, millet nerde?

Devletin tasarrufu altındaki kıyılar herkese açık falan değil. Lüks villanız, yazlıklarınız yoksa siz bu göl civarındaki kümelenen evlerin içerisinde denize öyle kolay ulaşamıyorsunuz ki. Yok öyle bir şey!

***

Allah’tan Tuşba Belediyesi Mavi Bayraklı Ayanıs Halk Plajı’nı yaptı da insanlar artık denize girmek isteyince ‘temiz’ su ile buluşabiliyor.

Ama Tuşba’nın sahillerinin büyük bir kısmı ciddi manada kapatılmış. Bu net!

Kanunda “Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir.” Denilen alanlar evlerle, bahçelerle, çitlerle, duvarlarla ‘kıskaca’ alınmış.

Yani yok öyle bir şey!

Ve bu durum Mollakasım’dan başlayarak Ayanis, Amik sahilleri boyunca hızla devam ediyor!

Bence bu işlerin yetkilisi, ilgilisi, alakalısı şuralarda küçük bir imar çalışması, incelemesi falan yapması gerekiyor. Valilik mi yapar, Büyükşehir mi yoksa ilçe belediyesi mi bilmiyorum. Ama insanları tıpkı Edremit’te, Gevaş’ta olduğu gibi denizden duvarlarla, çitlerle ayıran bu uygulama ile ilgili tez zamanda önlem alınmalı.

Bu ne bireysel bir talep ne de öyle ufak tefek bir konu.

Eğer siz uzun vadede turizme dair yatırımlardan, bir plandan söz edecekseniz buna müsaade etmeyeceksiniz.

Yarın bir gün bu bölgede oteller, turizm merkezleri ve benzeri yapılaşmalar olacaksa bu haliyle kimse gelip burada yatırım yapmaz?

Zaten yapılmasına izin verilmeyecekse ve burada bir doğallık korunacaksa da bu şekliyle olmaz. Çünkü bugün müdahale edilmeyen bu durum yarın hiçbir şeklide düzeltilmeyecek bir hal alacak. Ben bu durumla ilgili şikayetimi, ihbarımı, serzenişimi yapıyor ve ilgililerin bu iş ile ilgili harekete geçme talebimi iletiyorum.

Lakin bunu benim bireysel talebim değil, yaz ayları boyunca denize girmek için onlarca kilometre yol gelip denize girmek için dağ taş gezip yer arayan, ailesiyle bir piknik yapma mücadelesi veren binlerce insanın çağrısı olarak algılayın.

Çünkü Van Denizi parası olanların değil, bu kentte yaşayan herkesin denizi ve bu denizi kimsenin kapatmaya, özel mülkiyetine dahil etmeye ve babasının malı gibi kullanma hakkına sahip değil. Net.