Sıkça dillendirdik. Van kentini yönetmek zordur. Vanlı olup Van’ı yönetmek, görevde kalmak da öyle... Dışardan gelip bu kenti idare edebilmek de... Fakat bir huyumuz var. Kent olarak, toplum olarak...  Güçlü yönetici seviyoruz. Daha önce de kaleme almıştım. Bu yüzdendir ki ta Osmanlı zamanından bu yana hep bir ‘paşamız’ olması tercihimiz olmuştur. İyi yönetmeyi bilmiyorum, ama ‘iyi’ yönetilmeyi seviyoruz. Ama bunun için de... Van’da iyi işleri yapmak için ‘cesur’ olmak gerekiyor. Bu kentin ihtiyacı olan iyi ‘idareci’ lazım, bir şeyleri iyi ‘idare’ eden değil. Şöyle Van’ın son 5 dönemine bakın. En çok hangi isimler Van’da iz bıraktı? En çok kimler konuşuldu? Ya da şu an en çok kimler konuşuluyor? ‘Çıkış’ yapan, ‘inisiyatif’ alan, ‘radikal’ dokunuşlar yapanlar...

 

***

“BİR DAKİKA BEYLER” DİYEN, HESAP SORAN BİR VALİ...

 

Bizim ortada bekleyen önemli konularımız vardı. Hep konuşulan ama siyasetçilerin önüne konulmaktan başka bir şey yapılmayan... Neydi?

Çevre Yolu’nu bekliyorduk,  Van Kalesi ve eteğindeki turistik mekanları bekliyorduk. Trafik konusunda adım bekliyorduk. Bitmeyen yatırımlar konusunda bekliyorduk. Anlayacağınız bekliyorduk da bekliyorduk...

Vali Murat Zorluoğlu gelir gelmez tüm bu konuları konuştu. El attı...Bir kaç zaman geçtikten sonra bunlarla ilgili net bilgiler vermeye başladı. Net tarihler veriyor. Son bir kaç gündür de net ifadeler kullanıyor. Dün gazetemizde okumuşsunuzdur ama yine anlatayım: Vali Murat Zorluoğlu müzeye gitti... Bir gün ‘seneye’, öteki gün ‘3 ay sonra’ bitecek denilen, olduğu yerde açılacakken çürümeye başlayan Urartu Müzesi için ‘muğlak’ ifadeyi gördüğü gibi fırçayı bastı! “Yakın zaman” diye bir tarih yok dedi...

Kurum müdürlerinin ‘idare eden’ tavırları için “Bu işler böyle yürümez beyler” diye çıkıştı! Özlemiştik değil mi? Bu kentte iş yapmayan, iş yavaşlatan, hatta yapamayan kurum amirine, idareciye “Hop” diyen yönetici özlemiştik arkadaş!

Bir geldi, pir geldi! Zorluoğlu’nun hem Vali hem de belediye başkanı olması da tam büyük bir fırsat. Bunu hep birlikte değerlendirmemiz gerekiyor.

 

 

***

OSB SEÇİMLERİNE DAİR...

 

Hafta sonu gerçekleştirilen OSB seçimlerinden sonra Van’ın içler acısı halini ‘halk’ olarak bir kez daha izleme fırsatı bulduk. Van’ın gözbebeği sanayicilerinin bulunduğu Organize Sanayi Bölgesi yönetimi seçiminin son yıllarda diğer oda, borsa, birlik seçimlerinde olduğu nasıl ‘çorba’ haline getirildiğine bir kez daha şahit olduk. Seçimin seçim olmaktan çıkıp ‘meydan’ savaşına döndüğü bu kentte manzara şaşırtmadı gerçi. Bizde böyledir. Siyaset mücadelesinde de, diğer seçimlerde de ‘dedikodu’ var, ‘gammazlamalar’ var, yazılan ahlaksız ‘raporlar’ var... Kimse hangi adayın, elinde ‘ne’ ile seçime gittiğini konuşmuyor.

Dikkat ettiniz mi? Aylardır konuşulan konu şu: Kim hangi tarafı, neden, niçin destekliyor? Dengeler bunun üzerine kurulu. OSB’nin kaderiymiş, sanayicinin temsiliyetiymiş, şuymuş, buymuş konuşan yok! Dün seçimden sonra sosyal medyada takım taraftarlarının karşılıklı atışmalarına dönüşen yazışmaları da gördükten sonra bir kez daha kanaat getirdim: Van’da seviye gerçekten yerlerde!

Bunu toparlamak da hiç kolay değil...

Bu seçim gelecekteki diğer seçimlerin habercisi gibi...

 

***

KÜSMEDEN BU İŞLER OLMUYOR MU?

 

Bazen düşünüyorum da... Van’da bir yerleri iyi yönetmek için hep kavga içinde olmak mı gerekiyor acaba? Ortada bir kavga olmayınca bir oda, borsa, STK, kurum, kuruluş yönetmenin imkanı yok mu? Mesela önceki yıllarda Van hep Van TSO ile Van TB başkanlarının zıtlığını, küslüğünü konuştu...  Son yıllarda oda, borsa, birlik seçimlerindeki kavgalar, gürültüler, çekişmeler tartışıldı. OSB seçimleri öncesinde Van TSO başkanı ile OSB başkanları arasındaki sıkıntılar hiç gündemden düşmedi. Bunun nasıl bir izahı var merak ediyorum? Birisi bana anlatsın.

 

***

BİZ MESLEĞİ BIRAKALIM TWİTTERDAN ONLAR YAPSIN O ZAMAN?

 

Son zamanlarda sıkça şahit olmaya başladık. Sosyal medyada bir akımdır gidiyor. Memlekette her şey ‘sosyal medya’ya bağlandı kaldı. Siyasetçisinin, başkanının, müdürünün bilmem kimin açtığı, herkesin bir işler çevirmek için oluşturduğu İngilizce’de ‘anonymus’ bizde ne olduğu ‘meçhul’  olarak lanse edilen isimlerin özellikle ‘twitter’ mecrasındaki yoğunluğu deyim yerindeyse bıktırdı. Bu kentte ‘ciddi’ olan ve ‘ciddiye’ alınması gereken bir çok konu gazetecinin, başkanın, müdürün, kurum amirinin işi olmaktan çıkıp birilerinin ‘oyuncağı’ olmaya başladı. Her gün yeni bir ‘mahlas’ ile açılan hesaplarla kentin ‘algısı’ yönetilmeye çalışılıyor. Bu isimler yanlış işler yapıyor, yanlış şeyler konuşuyor, hadlerine olmayacak işlerde yönlendirme yapma gereği duyuyor. Hatta öyle bir hale geldi ki kentin bir çok sorunu kendi menfaatleri doğrultusunda farklı mecralarda dillendirilip konuşulmasına rağmen belediyeler bile bu isimlerin ‘talimatı’ ile iş yapmaya kadar getirdi olayı. Hatta yapılan işlerin hesabı verilmeye kadar geldik.  Kurum, kuruluşlar bu ‘isimleri’ etiketleme yarışı yapıyor. Daha önce de demiştim, bu sosyal medya olayına çok da saplanıp kalmak kenti yöneten isimlerin işi olmamalı. Hele de ne olduğu, kim olduğu belli olmayan isimlerin bu kentte ‘her’ işe soyunması ve olmadık işlere girmesi sıkıntılı! Neredeyse emir vermeye kadar güdecek cüreti bile bulabiliyorlar... Hazır 24 Temmuz Basın Bayramını kutluyoruz. Oldu olacak biz bırakalım ‘gazetecilik’ işini onlar yapsın, biz bu işten çekilelim? Daha iyi olmaz mı? Sosyal medyada iş mi olur? Siyaset mi olur? Kendimize gelelim beyler... Allah Allah...