Sokrates aslında asıl bilgiye sahip olanın Tanrı olduğunu düşünmektedir. Sokrates bunları düşünürken çevresindeki insanların ona düşman olduğunu ve onu mahkemeye sürüklediğini fark etmemektedir. Bu gelişmeler karşısında Sokrates oldukça soğukkanlı davranır. Ölmek veya mahkum olmak onun umurunda değildir. Tek istediği cezası verilmeden önce kendini savunmaktır. Sokrates savunmasına şöyle devam eder:

“Birini haksız yere ölüme mahkum ederek günah işlemeyin.! Öyleyse Atinalılar, Tanrı’nın size armağanı olan beni mahkum ederek ona karşı bir günah işlemeyin dediğim zaman, sandığınız gibi kendimi değil, sizi düşünüyorum,” der.

Suçlandığını ancak tanıkların olmadığını belirtir. Dinsizlikle suçlanması için şunları söylemiştir; “Atinalılar, size yalvarıp yakarmak istemiyorum. Sizi etkilemek amacıyla, yalvarıp yakarmalarla yeminlerinizi bozmaya çalışsaydım, Tanrının varlığını inkar etmeyi size öğretmiş, kendimi savunurken, Tanrıya inanmadığımı gösterip kendimi suçlu durumuna düşürmüş olurdum. Bundan dolayıdır ki, davamı gerek benim gerek sizler için en iyisi olacak şekilde sonuçlandırma işini hem size hem de Tanrı’ya havale ediyorum.”

Sokrates inandıkları uğruna ölümü bile göze alan korkusuz bir adamdır. Doğru bilgiyi bulmak için verdiği çabalar doğrultusunda edindiği düşmanlar sayesinde ölüm cezasına çarptırılır. Onun için ölümün sadece bir uyku hali olduğunu belirtir.

”Çünkü ölüm ancak iki şeyden biri olabilir; Ya o bir hiçliktir yani ölen bir kişinin herhangi bir şeyi algılaması söz konusu değildir ya da herkesin dediği gibi, ruhun bu dünyadan ayrılarak başka bir dünyaya göç etmesidir. Eğer ölüm; hiçbir şeyi algılamadan, hiçbir rüya görmeden deliksiz uyuyan bir kimsenin uykusu gibi bir durum ise, ölüm kusursuz ve tam bir kazançtır! Ama ölüm bizi bu dünyadan başka bir dünyaya götüren bir tür göç ise ve söylenenler doğruysa, bütün ölenler orada bir araya geliyorsa, siz yargıçlar, bizim için bundan daha büyük bir iyilik ne olabilir ki! Eğer insan öteki dünyaya vardığında, bu dünyada adaletli olduğunu iddia eden kimselerden kurtularak, söylendiği gibi orada gerçek adaleti veren gerçek yargıçları, bulacaksa, bu yolculuk hiçbir zaman bir ceza olamaz.”

Ona göre ölüm bir ceza değil, ödüldür. Son sözlerine gelen Sokrates; “Ey yargıçlarım! Size gerçekten şaşılacak bir olayı anlatmak isterim. Şimdiye kadar, gündelik işlerde bile kötü veya yanlış bir iş işlemek tehlikesi karşısında içimden gelen tanrısal bir ruh beni alıkoyuyordu; simdi ise, gördüğünüz gibi herkese göre belki de kötülüğün en kötüsü ve en sonuncusu başıma gelmiştir. Hâlbuki, burada söz söyleyeceğim anlarda Tanrı sesi beni alıkoymamıştır; başka hallerde, birçok kereler söz söylerken, beni alıkoyarken, bugün bu mesele üzerinde söylediğim ve yaptığım şeylerin hiç birinin önüne geçmemiştir. Bu susmanın manası nedir? İste size bunu söyleyeceğim: bu şüphesiz başıma gelenin iyilik olduğuna, ölümün bir kötülük olduğuna inananlarımızın yanıldıklarına bir alamettir. Çünkü iyiliğe değil, kötülüğe doğru gitmiş olsaydım, her zamanki işaret herhalde beni alıkoyacaktı. Başka türlü düşünürsek, ölümün bir iyilik olduğunu umduracak sebep olduğunu da görürüz. İşte bu yüzdendir ki, içimden gelen Tanrı’nın işareti beni bu kez engelleyip korumadı. Öte yandan beni dava edenlere ve beni mahkum edenlere, asla kızgınlık duymuyorum. Onlar bana bilerek ve isteyerek iyilik yapmadıkları gibi kötülük de yapmamışlardır. Onları ancak, bana bilerek kötülük yapmak istediklerinden dolayı kınayabilirim.” Ölmeden önceki son ricası şudur:

”Ancak sizden tek bir şeyi rica ediyorum. Eğer çocuklarım büyüdükleri zaman, erdemden çok zenginlik ya da herhangi başka bir şey için çabalayacak olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraşmışsam, siz de onlarla uğraşın, onları cezalandırın. Kendilerine, hak etmedikleri bir değer verir, önem vermeleri gereken şeye önem vermez, hiçbir şeye yaramadıkları halde kendilerini bir şey zannederlerse, ben size nasıl itiraz etmişsem, size nasıl kızmışsam ve engellemeye çalışmışsam, siz de onlara aynı şekilde davranın. Artık sizlerden ayrılma zamanının yaklaştığını biliyorum. Şimdi yolumuza gidelim; yani ben ölmeye, siz yaşamaya… Sizce hangisi daha iyi? Hiç kuşku yok ki bunu ancak Tanrı bilir.” Diyerek son sözlerini tamamladı, baldıran zehrini içerek yatağa uzandı ve sonsuz uykuya doğru yola çıktı.