Sizi Allah’a Şikâyet Edeceğim! Murtaza Kamar | Köşe Yazıları...
Mazlum, zulme ve haksızlığa uğramış; hakkı gasp edilmiş, ezilmiş, zayıf ve hakkını arayamayan kimseye denir. Mazlumun sessiz kalması zulme rıza göstermesinden değil, gücü yetmediğindendir. Zalim kişinin kibri, başını önüne eğip giden mazlumun, çoğu zaman görülmesine engel teşkil eder. Oysa mazlumun içi kan ağlamaktadır. Akan kan içe aktığı için zalim farkına varmaz. Farkına varsa da bir şey değişeceğini sanmıyorum çünkü bu manzarayı tahlil edemeyecek kadar kalbi katılaşmıştır. Yapılan zulmün neticesi bununla da bitmez, zulme -hakarete uğrayan kimse evine gidince onu kapıda karşılayan minicik bebeğinin, eşinin farkına varmaz bile… Evde onların normal zamanlarda hiç tepki görmeyecek davranışlarına karşı lüzumundan fazla tepki gösterip; onları istemeyerek de olsa incitir. Bu kez zalimin hanesine o masum eş ve çocuğunun yükü de biner. Bir zaman sonra Allah’ın intikam zamanı gelir. Yaptıklarını unuttuğu yetmiyormuş gibi bunları unutmayan bir Allah olduğunu da unutan zalim: “Ya Rab, ben ne yaptım ki bunu bana reva gördün,” deyip halini Allah'a şikâyet eder…
Bazı anlar var ki kişinin zulüm etme düşüncesi yoktur. Ancak karşı tarafın aşırı duygusal olmasından ötürü o an yaşanan basit bir olumsuz hadise zulme dönüşür. Onun için statü olarak eşit olmayan ortamlarda tartışırken karşımızdaki kişinin hassasiyetlerini gözetmek gerekir. Çocukken bazı ustaların veya büyüklerin bana yaptığı yanlış davranış veya incitici söze tepki vermediğim için beni anlamaz zannediyorlardı. Halbuki ben, bu durumu içimden Allah’a şikâyet ediyordum. Çünkü şikâyet ettiğimde beni anlayacak başka kimsem yoktu. Tıpkı 2014 yılında bombardımanda ağır yaralanan üç yaşındaki Suriyeli çocuğun, “Gidince sizi Allah’a şikâyet edeceğim” demesi gibi. Resulullah bizi şöyle uyarmıyor mu? “Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira Allah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir.”
Şu menkıbe zulmünün farkında olmayan zalime güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Geçmiş zamanların birinde ameline güvenen bir adam “Ya Rab, bana amelimle muamele et.” diye dua edermiş. Gel zaman git zaman adli bir suç nedeniyle, adama kazığa oturtma cezası vermişler (Çocukken tarihi filmlerde bu sahneleri çok izlemiştik). Adam infaza götürülürken Allah’a şöyle niyaz ediyordu: “Ya Rab, bana amelimle muamele et diye dua ediyordum. Amelime karşılık bana verilen bu ceza reva mı?” Rivayet edilir ki yüce Allah da melekler vasıtasıyla ona şu mesajı göndermiş: “Sen Allah’ım bana rahmetinle muamele et diye dua etmeyip, ameline güvendiğin için amelimle muamele et diyordun ya; hatırlarsan dükkânda otururken sinekleri iğne batırarak öldürüyordun. Hele dur, bu ceza bu eyleminin cezası…”
Zulmetme potansiyeli olanlar davranışlarına ve sözlerine dikkat etmelidirler. Çünkü çoğu zaman maiyetindekileri küçümsediklerinden söz ve davranışlarına dikkat etmez ve onları incittiğinin farkına varmaz. Bu takdirde üzerimize düşen, o zalime yardım etmektir. Bu nasıl olur, diye soracak olursanız bir hadisle cevap vereceğiz.
Sevgili peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” Bunu duyan bir adam, “Ya Resulallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? dedi. Peygamberimiz: “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir.” buyurdu.
Yazımıza Dücane Cündioğlu’nun yorumladığı Nizamülmülk'ün şu sözü ile son veriyoruz: “Küfr ile belki amma zulm ile paydâr kalmaz memleket.” Yani yönetimde süreklilik; iman ile, dua ile, fetva ile, buyruk ile değil, sadece adalet ile mümkündür.
Ya Rab, zulme uğramaktan, zulüm işlemekten sana sığınırım.