“Memlekette başka dert mi yok, hep siyaset hep siyaset yazıyorsun” demiş bir okuyucum.
Şapkayı bazen önümüze koymak gerekiyor. Dünyada siyasetten ve siyasetçilerden muzdarip olup da onlar hakkında bu kadar konuşan başka bir millet daha yok galiba. O yüzden okuyucu yorumlarını önemsiyorum. Haklılar…
“Memlekette sorun mu yok?” demiş ya hani… Olmaz mı sürüyle… Bakın bu memlekette Van Ticaret ve Sanayi Sanayi Odası (eski değişle VATSO yeni ismiyle VANTSO) Başkanı Necdet Takva’nın dediği gibi yerel bir ekonomik kriz kapıda. Ama kimsenin kılını kıpırdattığı yok.
Hükümet kanadı iki yıldır yaşanan sorunlarla ilgili yaşanan büyük, küçük tüm sıkıntılarda sadece belli başlı konuları kendisine kalkan yaptı: “Depremden sonra Van’a 5 milyar TL gönderdik, TOKİ yaptık…”
Vicdansızlık yapmaya gerek yok. Bu kentte depremden sonra büyük işler yapıldı, büyük paralar akıtıldı ve vatandaşın öncelikli sorunu olan barınma anlamında ciddi müdahelelerde bulunuldu. Ekonomide ise yapılan müdahale beklentilerin altında da olsa Van esnafının vergi ve SGK ödemelerinin ertelenmesi konusuydu. Yapıldı da. Beklenti borçların silinmesi yönünde olmasına rağmen iki yıl borçları ertelenen esnaf kendilerini bir nebze de olsa toparlamaya çalıştı. Ama…
Vakit tamam…
31 Aralık 2013 tarihi itibariyle Vergi Ertelemeleri sona eriyor örneğin… Yine SGK ödemeleri ha keza… Yani şimdiye kadar depremden bu yana bir anda yok olan malını, mülkünü toparlamaya çalışan esnaf, 2014 yılı itibariyle iki yıldır ödemediği bu vergi ve SGK primlerini ertelemeleri ile birlikte ödemeye başlayacak. İşte VANTSO başkanı Takva’nın Van’ı bekleyen ‘yerel ekonomik kriz’ tam bu anda patlak verecek.
Neden mi?
-Van esnafı bırakın vergi ve SGK prim ödemesini ay sonunda gelir giderini denkleştirecek bir gücü bile yok.
-Van’da ekonomiye yön verecek baskın bir sektör yok dolayısıyla ekonominin çarkı küçük ve orta ölçekli esnafın tek geçim kaynağı parakende satışlar.
-Hala lokomotif sektörünü arayan Van’da “Yatırımcılar kuyrukta, yabancılar akın ediyor, Van yatırımın merkezi olacak” denilmesine rağmen hala beton, karton kutu, un, şeker dışında çok da kaydadeğer bir şeyler üretemiyoruz.
-Depremden sonra Van’ın en büyük umudu inşaat sektörüydü. Yeni imar nedeniyle ruhsatlandırmalar durunca en hareketli sektör olan inşaat sektörü de durdu. Belediye de bakanlık da iki yıl boyunca ruhsat vermemek için elinden geleni yaptı. Sektörü adeta ağlatan Van Belediyesi geçtiğimiz günlerde kent genelindeki kaçak yapılaşmayı önlemek için mecliste bir karar aldı. Bunu yapmak yerine iki yıl içinde inşaat sektörüne kolaylıklar sağlanıp ruhsat verilmiş olsaydı şu an bu kriz korkusunu yaşıyor olmayacaktık.
-İŞKUR programı kapsamında gençlerimizin eli ilk kez para gördü. Depremden sonra iki yıl alınlarının teriyle çalışıp para kazanan gençlerin hayalleri iki yıl sürde. Sonra devreye yine siyaset girdi. İlk kez balık verilmeden balık tutmayı öğrenen gençler tam da huzura ermişken yine işsiz kaldı. Kentte işsiz dolaşan gençlerin sayısı siz deyin onbinlerde ben diyeyim yüzbinlerde seyrediyor…
-KOSGEB tarafından verilen kredileri bile ödeyemeyen esnafın geleceği çok da parlak görünmüyor. Bir delik kapanırken ötekisi açılıyor. Borç borçla kapatılmaya çalışıldıkça gırtlağa varıyor.
İşte bu yüzden Van’ın daha fazla dayanacak gücü kalmadı. Van’ın dinamikleri vergi, SGK ve KOSGEB kredilerinin ertelenmesinde başarılı olamadı. Muhalefet vekillerinin “Van’ı afet bölgesi ilan etseydiniz borçları silincekti, o yüzden etmediniz” demesine hükümet kanadı her defasında, “Afet bölgesi ilan edilseydi bir çivi bile çakılmayacaktı” dedi. Afet bölgesi ilan edilmeyen Van’a zaten pek çivi de çakılmadı zaten…
Buradan da duyurmuş olayım: Bu ödemelerin bir 6 ay süreyle yeniden ertelenmesi şu anda kesin gibi. Yani hükümet bir süre daha bu krizi erteleme ile geçiştirmek istiyor.
Ama ne olursa olsun Van’ı eğer gerçekten önemsiyorsa Van’da VERGİ TERKİNİ ŞART!
Van halkının içinden paralar fışkıran ayakkabı kutusu yok çünkü…
***
KARLI ÇIKAN KİM OLUR?
17 Aralık tarihiyle başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonları yerel seçim gündemini bir anda allak bullak etti. Son zamanlarda yerel seçimlerden başka bir şey konuşmayan AK Parti’nin, elinde matematik hesabı kalmayan MHP’nin, sadece Sarıgül üzerinden AK Parti’ye muhalefet edecek kadar malzemesi tükenen CHP’nin ve HDP’ye geçişler ile meşgul olan BDP’nin de gündemi bir anda ters döndü…
Zira tüm bu kargaşa Ak Parti’ye yaramış gibi görünüyor.
Çünkü Başbakan Erdoğan’ın bile seçim öncesi elinde pek bir malzemesi yoktu. Hatırlarsanız Van’da bile yanlış yönlendirmeler ve malzeme azlığından dolayı yolların çamurundan, caddelerin çöpünden dem vuran bir Başbakan gördük. Erdoğan’ın gündemi Türkiye mitinglerinde de farklı değildi. Sadece toplu açılışlar için katıldığı mitinglerde 10 yıllık çalışmaların özeti yapılıyor, mitingler o eski tadı pek vermiyordu.
Operasyonların cemaat eliyle mi, İsrail marifetiyle mi yoksa ABD’nin emriyle yapıldığı bir yana tüm bu kavga gürültüden yolsuzluğa karışmış bakanlar ve AK Partililerin verdiği tahribatı bir kenara koyarsak karlı olan yine Başkan Erdoğan olacak.
Niye mi?
-Erdoğan’ın mitinglerde konuşa konuşa bitiremeyeceği tonla malzemesi oldu.
-Operasyonlar ve yolsuzluklar dolayısıyla kendisine yüklenen muhalefete saydıkça halkı coşturacak.
-Dersane kavgasıyla başlayan gerginlikten mütevellit operasyonların cemaat eliyle başlatıldığını halka anlatacak. Bir haftada 25 milyar TL gibi bir zararın bu müdahaleler nedeniyle olduğunu söyleyip, “Halkın rızkını erittiler” diyecek.
-ABD’ye sayacak, İsrail’e çakacak, belki yolsuzluğa karışmış bakanları kendi eliyle görevden alarak bir seçim öncesi yeniden ‘mazlum’ olacak.
Halk da Erdoğan’ı bu seçimlerde de kimseye ‘YEDİRMEYECEK’.
Dolayısıyla cemaatin ipleri tamamen koparmasıyla AK Parti’nin kaybedeceği oy oranı kaç ise onun iki katını da kazanmış olacak. Çünkü Türk ve Kürt halkları her zaman mazlumdan yana olmayı şiar eden bir millet. Birbirlerinden eksikleri var fazlası yok.
***
TEPEDEN TIRNAĞA!
Yukarıda bunlar olurken yereldeki hareketliliği de görmezlikten gelmek yanlış olur. Geçtiğimiz günlerde Şehrivan ekibini sokağın nabzını tutmak üzere alana indirdik. “Cemaat-AK Parti tartışması Van’a nasıl yansır” diye sorduk.
Öyle görünüyor ki tepedeki kavganın Van’a yansıması öyle pek de büyük olmamış… Elbette ki işin dinamikleri üstten gelecek talimatı bekliyor ama kentteki ‘hizmet’ sevdalılarının aklında bu talimatlara göre hareket etme gibi bir düşünce yok. Halk sadece Van’ı AK Parti mi kazanır BDP mi diye düşünüyor. Cemaat ehli çok sabrı taşarsa AK Parti’ye değil BDP’ye oy verecek. AK Parti’nin küskünleri Saadet Partisi’ne kayacak. Yıllardır kurulması beklenen ama bir türlü oluşumu tamamlanamayan Kürt İslam Partisi’nin kurulmamasından aciz, Türkiyelileşen bir BDP yapısı olan HDP’den rahatsız olanlar Hüda-Par’a oy verecek. Nihayetinde dengeler pek değişmeyecek.
Geçen seçim oy oranları ne ise bu seçimde de üç aşağı beş yukarı ona yakın çıkacak.
Tabi bu benim tahminim.
***
AK PARTİ VS. BDP!
Yerel seçim öncesi büyükşehir için kapışan iki partinin ruh hali:
-BDP adayına sonuna kadar sahip çıkıyor, ‘YEDİRMEYİZ’ diyor. AK Parti işine gelmezse çok rahat silebiliyor.
-BDP’de yukarıdan kimin ismi verilirse o aday gösteriliyor, AK Parti’de teşkilattan yana arkası sağlam, Ankara’dan yana dayısı çok olan aday oluyor.
-BDP’de halk gösterilen adayı koşulsuz şartsız kabulleniyor, AK Parti’de her daim mutlaka küstürülen bir taraf kalıyor.
-BDP de tabanı da aşiretçiliği çoktan bitirmiş durumda, AK Parti’de ise aşiretçilik mevzu daha yeni yeni tartışma konusu oldu.
-BDP aday başvurularını alırken istemediği adayın çok önceden önünü kesip aday olmasına engel olabiliyor, Ak Parti ise “Kim varsa gelsin” deyip neticede yine dışarıdan birine adaylık veriyor. Bu da iki uçlu bir tepki yaratıyor.
-BDP’de teşkilattan çok Ankara’nın, İmralı’nın, Kandil’in sözü dinleniyor, AK Parti’de ise Ankara farklı konuşuyor, teşkilat farklı çalıyor, adaylar farklı oynuyor.
-BDP’de aday sevilmese de gösterilen adaya koşulsuz destek veriliyor, AK Parti’de ise halkın istemediği bir aday belirlendiğinde ölümüne bir karşı çalışma başlatılıyor. (Bkz. 2009 yerel seçimleri)
Sonuç: Halkın iradesi ile şaka olmaz!
***
ÇELİK ETKİSİ VOL.III
Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Hüseyin Çelik operasyonlarla igili son değerlendirmesinde ilginç detayları konuştu. Operasyonlarla ilgili ortaya atılan herşeyin cemaate mal edilmesi üzerine konuşan Çelik, “Şahsi menfaatlerini Cemaat'in menfaati haline getirenlerle Cemaat'in mücadele etmesi gerek. Biz onların da iktidarıyız. Eğer Cemaat'in bir şikayeti varsa gelip bize söyleyecekler tabii. Ama çakallara fırsat vermemek gerek. Belki Başbakan görüşmedi ama Bülent Arınç Hoca'yla görüştü. Bir söz vardır, çıktığın kapıyı sert vurma, belki geri dönmen gerekir.” Dedi.
Yani cemaate ufaktan bir uyarı çaktı. Bununla da yetinmeyen Çelik, Ak Parti iktadara geldiğinde Euro Stats'a göre, ülkemizdeki her 1000 kişiden 303'ü yoksul sayıldığı, 2011 sonunda 1000'de 28'e düştüğünü hatırlattı ve “Karalamaya yönelik kampanya var ama bizim elimiz de mantar toplamıyor. Bu bir şeylerin üzerini örteceğimiz anlamına gelmesin. Ülkemizde her şey yoluna giderken birileri bunu bozmak istiyor. Bu gemi su alırsa hep birlikte batarız...” dedi.
Onun geminin su alması ile ilgili bu cümlesini duyunca aklıma geçtiğimiz günlerde bir köşemde bahsettiğim Hüseyin Çelik Van’da iken gemiyi batırıp kaptan olmaya çalışanlar o gittikten sonra da bir türlü dümeni toparlayamayanlar geldi.
Van’da da öyle oldu. Herşey yolunda giderken teşkilatlar gemiyi batırıp Çelik’ten kurtulmak istedi. Çelik’te gemiden ayrılıp başka denizlere açıldı. Artık Çelik’in “Gemi su alırsa hepimiz batarız” diye bir korkusu yok Van ile ilgili. Ama hala istediği ismi Van’a kaptan olarak gönderme konusunda söz hakkı var.
Nasıl mı?
Önümüzdeki günlerde Çelik Van’dan ayrılalı 2 seçim geçmesine rağmen 3’üncü seçimde bile Van üzerinde etkisi olup olmayacağını hep beraber göreceğiz.
Tıpkı filmerdeki gibi: Gemi batar, efsane kaptan ölür. Ama ruhu bir ömür o gemide kalır, hazineyi kimselere yedirmez!