Adaylığı açıklandığı günden bu yana Ak Parti Van Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Necdet Takva üzerine bir şeyler söyleyen çok oldu.

“Derler” meselesine dönen adaylık için dediler de dediler.

Hatta, öyle bir noktaya geldi ki, Takva diğer tüm partilerin kendilerinden vazgeçip en çok konuştuğu, yazıp-çizdiği, hakkında bir şeyler söylediği, velhasıl çok şey dediği bir isim haline geldi.

Neden?

Çünkü... Takva son yıllarda adaylığı ile en çok ses getiren isim oldu.

Bunu kabul edelim.

Gerek aday olduğu parti, gerek rakip partilerin gösterdiği reaksiyon, gerekse de halktaki yansıması farklı oldu.

Çünkü yıllardır ithal aday, ehliyet-liyakatten uzak, bölgeyi bilmeyen, halkı anlamayan, yönetişim becerisi olmayan adayların ardından profili ile bu ve benzeri tüm bahaneleri ortadan kaldıran bir aday oldu.

Tüm bunlar dışında ona dair tartışılan tek şey onun AK Partiliği ya da HDPliliği oldu.

Süreç de hep bunun üzerine yürüdü.

Ta ki bugüne kadar. Ama... Artık karar zamanı...

***

Ama... Karar geçmeden önce...

Şimdiye kadar bizim söylediklerimiz dışında, bizim tartıştıklarımız dışında farklı konuşan bir isim var: Abdurrahman Kurt.

Tanımayanınız yoktur muhtemelen.

Kürt sorununa yıllarını vermiş, dolu-dolu bir siyasetçi. AK Parti’nin Diyarbakır il eski başkanı, milletvekili, Van koordinatörü, genel başkan yardımcısı... Ayrıca çözüm sürecinin önemli isimlerinden ve akil heyetin önemli isimlerinden...

Daha bunun gibi nice sıfatları var. TV programlarından geçmişten bugüne bölgeyi, Kürtleri konuşurken onun olmadığı programlar eksik kalır. O derece bölge ve dünya konjonktürüne hakim bir isim...

Önceki gün beraberdik. Van’a gelmiş, kentte çalışmalara katılmıştı.

Son olarak 2015 seçimlerinde gelmişti. Beşir Atalay’ın seçim sürecine destek vermişti. Yine bizlerle buluşmuş, Kürtler’in kendileri için bir çözüm arayışı yaratan isimlere sahip çıkması gerektiğini söylemişti.

***

Yine gelmiş.

Bu kez Takva için...

İnsanlarla buluşuyor, onlara bir şeyler anlatıyor.

Çok sıra dışı şeyler söylüyor.

Bir grup gazeteci arkadaşımızla birlikte kendisiyle muhabbet ettiğimiz buluşmada da yine böyle çarpıcı şeyler anlattı.

Sebebi ziyaretini başta açıklıyor: “Ben buraya Necdet için geldim.” hatta diyor, “Kendim için, bölge halkı için geldim.” Diyor. Sonra devam ettiriyor: “Necdet’i çok önceden bilirim. Siyasetten önce bu bölgenin sorunları konusunda ortak çalışmalarda yer aldık.”

Velhasıl...

Bölgeye, ülkeye, siyasete dair çok güzel çözümlemeler yapıyor. Gazeteci arkadaşlarla ilgiyle dinliyoruz. Bir noktaya özellikle dikkat çekiyor.

Diyor ki; “Necdet’in adaylığının ayrı bir önemi var.”  Herkesin sormak istediği “Nasıl yani?” sorusunu hemencecik cevaplıyor. Tabi bu işin hikayesini anlatarak...  Şöyle ki...

***

“2005’te Recep Tayip Erdoğan, Diyarbakır’da bir konuşma yaptı. Kürt sorunu için ‘Bu sorun benim sorunumdur dediği konuşma’ vardı hani... ‘Büyük devletler sorunlarla yüzleşerek çözebilirler’ dediği konuşma... Çözüm demokrasi ve özgürlüklerdir dediği konuşmadan bahsediyorum. O konuşmayı yaptığı zaman alanda kimse yoktu. Bende yeni il başkanı olmuştum. Ama o konuşma yanlış bir şekilde TOKİ’nin açılış yerine çekilmiş, miting alanından ziyade TOKİ’nin anahtar dağıtımı etkinliğinde olmuştu. Sadece bu değil. Yani ne kadar olumsuzluklar varsa oradaydı. Konuşmanın yeri, zamanı ve bir çok şey.”

***

Kurt burada o konuşmanın önemini özellikle çiziyor.

Diyor ki:

“O konuşma bir şok yaşattı. PKK çok ilginç bir reaksiyon verdi. 1999’da hiçbir şey yokken, devlet adım atmazken bütün militanlarının sınır ötesine çeken PKK dedi ki ‘Ben savaş başlatacağım tekrar.’ Biz sonradan anladık ki, bu bir darbe teşebbüsünün ön hazırlıkları içindi. Savaş başlatacağım dedikleri zamanlar Ak Partinin yeni iktidar zamanlarıydı, henüz çok keşfetmişte değil o yıllar içerisinde bombalar patlamaya başladı birden. Buna rağmen direnmeye çalıştığını hatırlarım Tayip beyin.”

Tabi biz hala bağlantıyı çözmeye çalışıyoruz. İlgiyle dinliyoruz...

***

Kurt’a göre Erdoğan’ın o konuşması derin devleti bile rahatsız eden bir konuşma olarak kayda geçiyor. O günleri anlatmaya devam ediyor:

“O konuşmaya yönelik baskılar artıyordu tabi. 2006 yılında devlet Tayip Erdoğan’a hesap sormaya başladı, ‘Sana o sorundan bahsetme dedik’ gibi baskılarla karşılaştı. İşte tam o dönem biz de harekete geçti. O dönem ben de il kongresini stadyumda yapma kararı aldım. Büyük bir çılgınlıktı o zaman. Necati Çetinkaya gibi isimler beni bu kararımdan vazgeçmeye çalışıyordu ısrarla. Saha da öyle bir çalışma yaptım ki onlara ‘Ya ben bu işi yaparım ya da ceketimi alır giderim.’ Dedim. Ve yaptım. Hiç kimsenin beklemediği muhteşem bir kalabalık oldu.”

***

O kalabalıktan sonra bir şeylerin değişmeye başladığını, Diyarbakır’daki o konuşmanın, o çıkışın hükümet nezdinde, devlet nezdindeki reaksiyonlarına değiniyor:

“O dönem Dış İşleri Bakanı Olan Abdullah Gül de aradı. ‘Sen ne yaptın?’ dedi. Ben de ‘Efendim biz sizlere, Erdoğan’a borcumuzu ödedik’ dedim. Ama Gül, ‘Hayır. Sen esas şimdi bizi borçlandırdın.’ demişti. Ve ondan sonra demokratikleşme adımları atılmaya başladı. Biz ilk defa devleti, masanın başına toplumun sorunlarını halletmeye sevk ettik. Sonrasında uzun soluklu bir süreç başladı işte. Sonra çözüm süreci gibi süreçler başladı. Ama sonrasında demokrasi ve güvenlik dengesi oluşan beka sorunu nedeniyle bir travma süreci yaşamaya başladı. Ve beraberinde kayyum süreci devreye girdi.”

Burada noktayı koyuyor! Ama yeni bir girişi de yapıyor Sayın Kurt. Ve diyor ki:

“İşte Necdet Takva, Van ve bölge için benim 2006’da yaptığım bir çıkış gibi geldi.”

Takva’nın adaylığının böyle bir şey olduğunu vurguluyor. Bölgede böylesi güçlü aktörler üzerinden yeniden bir sürecin başlayabileceğini belirtip bu durumun öyle tahmin edildiği gibi küçük bir ayrıntı olmadığına dikkat çekiyor. Hatta daha iddialı bir noktaya getiriyor:

“İşte bu nedenli Van şu anda Diyarbakır’dan da önemlidir, Hakkari’den de...”

***

Abdurrahman Kurt, bölgeyi çok iyi bilen bir isimdir. Süreçlere öncülük etmiş isimlerden birisidir. HDP’nin ve bir çok farklı yapının da görüşlerine saygı duyduğu bir isimdir.

Öyle heybeden şeyler söyleyecek bir adam değildir.

Hikaye anlatmaz, komplo teorileri üretmez.

Ve bu isim hepimizin söylediğinden farklı bir şeyler söylüyor.

Kolombiya, Afrika ve bir çok ülkedeki barış süreçlerini takip eden, DPI ile sayısız görüşmelere katılan Kurt, bu süreçte yeni bir çözüm umudu oluşabileceğine değinerek:

“Şunu çok net söyleyebilirim PKK’nın artık bugün kendi başına barış yapma gücü ve yeteneği yoktur. Necdet Takva gibi unsurlar, siyasilerin çıkışları olabilir. Bugün geldiğimiz gerilemelerin önünü açabilecek bir anahtar olabilir.” Diyor.

“Bir Nevruz ateşi yakalım” diyor!

Bu ateşi Van’dan yakmanın zamanı geldiğine vurgu yapıyor! Bu ateşi de Necdet Takva ile yakma çağrısı yapıyor.

***

O konuşmada dikkat çekici daha bir çok nokta vardı.

Barış süreçleri, AK Parti, HDP, bölge siyaseti gibi daha bir çok konu...

Ama benim açımdan en dikkat çekici bölümler yukarıdaki kısımlar olmuştu.

Çünkü onun bakış açısı bir çoğumuzunkinden farklıydı.

Şu ana kadar Takva’ya dair yapılan değerlendirmelerden en dikkat çekici olanı hatta.

Türkiye’nin ‘genel’ görünümlü ‘yerel’ bir seçime girdiği süreçte Van’ın da ‘beka’sını sorgulatacak kadar önemli bir değerlendirme...

Seçime sayılı günler kala, bizlere nasıl bir seçime girdiğimizi bir kez daha düşündürecek sözlerle dolu bu değerlendirmeyi sizlerin takdirine de sunuyorum.

Belki seçime farklı açılardan bakmanıza yardımcı olur.

En nihayetinde karar yine sizin.