Bir bayram daha ansızın geldi, dayandı kapımıza.

 

Her bayram da olduğu gibi bir öncekini aratan, çocukluk anılarına sığınılan ve ‘ah nerede o eski bayramlar’ denilerek iç geçirilen her biri bir diğerinden daha fazla nostalji yüklü bayramlara doğru seyrediyoruz.

 

Bayramlar kimi buruk kimi sevinçle karşıladığımız bir ruh halinin yansımaları olarak yılımıza sığdırmaya çalıştığımız 7 günden ibaret.

 

Artan nüfustan nasibimizi aldığımız bu dönemde eş, dost, akraba ve rehberimizde yer alanlarla bayramın ilk gününü imdadımıza yetişen bedava 1000 SMS kapsamında heba etmeye başladıktan sonra tek tük el sıkmaya, el öpmeye ve kucaklaşmaya da vakit ayırdığımız oluyor.

 

Gazetelere düşen resmi bayramlaşma programlarıyla bürokrasinin hiyerarşik ve protokolün nizamına uygun bir şekilde bayramlaşmasını da belki birçoğumuz hala şaşkınlıkla izliyordur.

 

Her geçen bayram bizlerin sayesinde Genetiği değiştirilmiş bir yapıya doğru gidiyor ve biliyoruz ki ‘Organik’ bir bayrama doğru bu sefer ileri değil geri gitmek arzusunu yüreklerimizin bir noktasında taşıyoruz.

 

Bayram çocuklarla şenleniyor ve çocuklarla anlam buluyor. Dünyadaki hiçbir kuş cıvıltısı, hiçbir bülbülün şakıyışı bayram vakti kümelenip kapı kapı dolaşan çocukların neşesini, umudunu ve sevincini yansıtamıyor.

 

Çaldıkları her kapının ardında keselerine atacakları bir parça ufacık şekerin umuduyla dünyaları mutluluğa karışan, topladıkları şekerleri dünyanın en masun rekabetine konu eden bayram çocuklarının varlığı öyle bir an geliyor ki geleceğe dair en büyük tesellimiz oluveriyor.

 

Bizler hala bayramları bekleyen ve bayramları özleyen bir topluluğun üyeleri olarak, bize hediye edilen bu anlamlı günlerin ne tam kıymetini bilebiliyoruz nede doyasıya bayramlaşıp doyasıya yaşayabiliyoruz.

 

Şimdi Bayram Vakti

 

Şimdi bayram vakti ey ahali, nazlanıp sızlanıp miskinlik yapacak vakit değil!

 

İşte giriyoruz bir bayrama daha, umutları yüklenmiş bekliyoruz bize hediye edilen bu altın günleri, öyle değil mi?

 

Dikilen binalarla ağaçlardaki yuvaları yıkılan kuşlar terk ettikçe bizi, kargaların akşamüstlerine sığan gökyüzünü siyah noktalarla dolduran senfonik konseri, yerini motor gürültülerine ve klakson selamlarına bıraktıkça bir adım daha uzaklaşıyoruz kendimizden.

 

Sıradanlaştırılan her bayramda aslında bir o kadar da vazgeçmiş oluyoruz kendimizden.

 

3 tarafı denizlerle çevrili cennet ülkemizde, yaza geldikçe bayramlar bronzlaşma uğruna sadece sahillerde deniz kum ve güneşle bayramlaşanların çilesi de ve 3. Derece yanıkla acil servislere başvurmaları da yüreklerimizi burkmuyor değil!   

 

Biz bayram sabahına heyecanla uyandığımız vakit, ülkemizin kalburüstü kaldırımlarında magazinciler mevzilenmiş ve hayatımızı zerre kadar etkilemeyen sözde ünlülerin tüm lokmalarını saymaya ve bizimle paylaşmaya koyulmuş olacaklardır bile.

 

Vergilerimizin eseri devletin televizyonu TRT bile rating savaşına tutuşmuş bir şekilde bas bas bağırıyor ekranlarından, ‘ey ahali bayramın 3 günü en iyi filmler en iyi programlar bende bayramlaşmayı bırakın kapanın evlere kurulun televizyonun karşısına izleyin beni’ dercesine...

 

Bu yazı bir bayram yazısı olarak kaleme alınmak üzere tasarlanmıştı ama yazarının bayramları bayram gibi yaşamak arzusu ve bayramların ayrıca bir tatil ve günlük eğlence aracına dönüştürülmüş olmasının verdiği popülizmin burukluğuyla eleştirel bir hal de almış oldu.

 

Şimdi neredesiniz, ne yapıyorsunuz bilinmez ama gelin bu bayramda kendimize bir iyilik yapalım, sözde değil özde bayramlaşmaya çabalayalım. Bayramda bir siyasetçiyi gördüğünüz an bayramlaştıktan hemen sonra bir bayram projesi talep edin.

 

3-4 günlük bayramda tatilin özendirilmediği, bayramları yakınlarınızla geçirin demenin turizm sektörüne taş koymak anlamına gelmediği, medyanın ünlülerin ve siyasetçilerin bayramı nerede geçirdiği şeklinde haberlerden vazgeçeceği, insanları gerçekten bayram tadında kucaklaştıracak dev bir projeye imza atmanın zamanı geldi de geçiyor.

 

Yoksa maalesef her gelen bayram bir öncekini aratmaya devam edecek…

 

Dünyanın neresinde bir parça acı ve gözyaşı varsa, bayramlarda yeniden ulaşabilmek için mazlumlara ve dur diyebilmek için zalim vicdansızlara gür bir sesin ve ortak duanın kesiştiği yerde bulabiliyorsak kendimizi, vakitlerin en güzelidir işte o zaman her şeye rağmen Bayram vakti.

 

Herkese önce çocuklara, sonra büyüklere ve yüreğinde bayram esintisi taşıyan tüm bayram gönüllülere hangi pencereden bakıyorlarsa dünyaya hayırlı, mutlu, şen şakrak, cıvıl cıvıl, iyi bayramlar dilerim…