Anadolu Konteyner Kent’te kalan vatandaşların elektriklerinin, sularının kesilmesinin ardından açlık grevine başlamasının üzerinden neredeyse bir ay geçti.

Bu süre içeresinde vatandaşların çaresizlikleri, sorunları, içinde bulundukları sorunlar defalarca işlendi, yüzlerce kez medya yayın organlarında dile getirildi. Açlık grevindeki insanlar neredeyse tüm siyasi partiler tarafından ziyaret edildi, çözüm önerisi için onlarca kişiye içinde bulundukları durumu anlattılar.

Hatta içinde bulundukları ‘dramatik’ tablo gazetemizde en az 3 defa manşete taşındı, defalarca da çeşitli şekillerde dile getirildi.Geçtiğimiz günlerde ise Cüneyt Özdemir’in bizzat gelerek Van’da çekimlerini yaptığı 5N1K programında tüm Türkiye onların içinde bulunduğu durumu canlı canlı izledi. Özdemir bununla yetinmedi olayı Radikal Gazetesi’ndeki köşesine taşıdı. Bundan sonra da bu durum 2 defa da Radikal’in manşetinde kendisine yer buldu. Tüm bunlara rağmen Özdemir’in programında konuşan konteyner kent sakinlerinden birisi konuşmasında şu sözlere yer veriyordu:

“Birileri bizim sorunlarımızın Ankara’ya ulaşmasını engelliyor. Kimse bizim sesimizi duymuyor.”

İşte olayın bu yanı en az açlık grevi kadar üzücü bir durum.

Bugün açlık grevinin 54’üncü günü ve yaklaşık 54 gündür istisnasız Van’daki tüm meslektaşlarımız konuyla bizzat ilgilendi, 54 günün her birinde neredeyse üç-beş arkadaşımız bu dramı haberlerine konu etti. Bu durum öyle görmezden gelmeyecek veya saklanacak bir durum değil zaten. O yüzden bizim sorunun çözülmesinde ön ayak olmaya çalıştığımız konuda konteyner kenttekilerin de biraz daha hassasiyetle yaklaşıp çözüme yönelik söylemlerde bulunması gerekiyor.

***

ŞİMDİ REKLAMLAR DEMİŞTİK…

Olayın bir diğer üzücü boyutu ise başlarda çözüme yönelik adımların atılmamasına rağmen olayın özellikle ulusal medyada yankı bulmasının ardından çözüm girişimlerine rağmen oradaki vatandaşların ‘çözümsüzlük’te diretmesi.

Buradaki ailelerin bu olayda unuttukları bir şey var: O da kendileri dışında kendileriyle birlikte yaşayan ailelerindeki tüm bireylere büyük zararlar verdiği. Oradaki ailelerin dıramına bir çoğumuz çeşitli şekillerde şahit olduk. Çocuklar o konteyner kentte okula gidemiyor, temizlikleri yapılamıyor, sağlıksız şartlarda yaşıyor, elektriksiz-sussuz bir şekilde yakılan ateşlerle ısınıp yiyeceğini içeceğini pişiriyor. Bu grevin sonu elde edilen konutlarla bitmiş olsa bile bu çocukların içinde bulunduğu sağlıksız durum onların ömür boyu çekecekleri bir ızdıraba dönüşebilir. O zaman da bir evin bir canın yanında inanın zerre değeri kalmayacaktır.

Tamam, siyasi partiler çözüm için elinden geleni yapmadı. Siyasiler partiler geldi, dinledi ve gitti… Bunları biz de defalarca dile getirdik ve hatta AK Parti’nin ziyaretini de ‘Şimdi Reklamlar’ başlığı ile haberimize konu etmedik mi?

Ama olay özellikle Radikal’in manşetinden sonra çözüme epey bi yaklaştı. Daha önce Valiliğin çok sesli olmasa da açlık grevindekilere 6 aylık kira yardımı, gıda yardımı vereceğine dair tahhütleri bulunuyordu.

Bu haberden ve 5N1K’daki acı dolu görüntülerden sonra Van Valisi Aydın Nezih Doğan burada kalan ailelere ‘süresiz kira yardımı’ sözü verdi. Vali Doğan, konteynir kentlerde 255 aile kaldığını ve bunlardan 156 ailenin ihtiyaç sahibi olduğunu tespit ettiklerini belirterek şu sözü verdi: “Kiralık ev bulup çıksınlar. Mağduriyetleri bitene kadar kira yardımına devam edeceğiz. Sigortalı işe girdikleri güne kadar da mağdur statüleri sürecek. Bu kaç yıl devam ederse, o tarihe kadar kira yardımı da devam edecek. Üstelik bu yardımlar aile reisi sigortalı bir işte çalışana kadar da devam edecek.”

Vali’nin yaptığı açıklamanın detaylarında aslında acı da olsa kabullenilmesi gereken gerçekler yatıyordu. Devletin deprem sonrasında 30 bin konteynirde 175 bin kişiyi misafir ettiğini, 1 yıl içinde de hak sahibi 16 bin aileye evlerinin teslim edildiğini söyleyen Vali, devlet yeni ev yapsa da sırada bekleyen 14 bin ailenin olduğunu vurguladı. Vali Doğan, ‘‘Konteynirde kalan ailelere sıra gelmez’’ diye konuşuyordu.

Şimdi elimizi vicdanımıza koyup düşünelim. O gün orada olanlar hatırlar, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın da katıldığı bir törenle kalan 500 konut için kura çekilmiş, on binlerce insan bu evlerden birinin kendisine çıkması için adeta çekilişin yapıldığı salonu ve okul bahçesini hınca hınç doldurmuştu. Fakat o gün gülebilen insan sayısı sadece 500 olmuştu! Kendimi bildim bileli karada oturan bir vatandaş olarak ben de o gün heyecanlı bir bekleyiş içine girmiş ama ben de boynu bükük dönenler arasında yer almıştım.

Yani kirada oturmaya devam…

***

KONTEYNER KENT ‘GEZİ’YE DÖNMESİN!

Neyse konuya dönelim. Vatandaşlar önceki gün Vali’nin bu teklifini de kabul etmeyip ‘Greve Devam’ kararı aldı. Öte yandan iddiaya göre vatandaşlar grevi Başbakan Erdoğan Van’a gelene kadar sürdürecek ve o gün bir eylem yapacak.

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama baştan bu yana bizim de şiddetle haklılığını savunduğumuz insanlar git gide haklıyken haksız konuma düşüyorlar. Şimdi düşünelim… O ya da bu şekilde konteyner kentte çıkmayıp orada direnmeye devam eden vatandaşlar, “Biz kira yardımı değil 3+1 ev istiyoruz.” diyorlar. Eğer biz haktan, hukuktan yana insanlarsak geriye kalan 14 bine yakın kiracının günahı nedir?

Emin olun siz hangi durumdaysanız sizin dışınızdaki kiracıların bir çoğu da aynı durumda. Yani sizin onlardan, onların sizden bir farkı yok. Onların günahı neydi peki? Konteyner kentler boşaltılınca alelacele boşaltıp kiraya geçtiler diye, kalıp direnmediler diye onlara ev verilmesin mi yani? Olayın ikinci bir ‘Gezi’ye dönmesini hiç birimiz istemeyiz. Lakin baktığımızda halihazırdaki ‘Sonuna kadar direneceğiz’ kararı olayın ikinci bir ‘Gezi’ye dönmesini akıllara getirmiyor değil. Bakınız güzel vatandaşlar. O ya da bu şekilde gaza gelmeyin. Bırakın siyasileri, STK’ları, dernekleri. Ortada size el uzatmaya çalışan bir Vali var. İyice düşünüp taşının ve bu işin ‘tatlı’ bir şekilde çözülmesi için bir karara varın.

Yoksa insanlar İstanbul’daki Gezi olaylarında, Mehmet Ali Alabora’nın dediği o, “Mesele gezi değil arkadaş. Sen hala anlamadın mı? Hadi gel…” dediğinde ne düşünürse sizin için de aynısını düşünür.

Benden söylemesi.

***

ÇÖZÜME DAVET!

Bir gazeteci, bir vatandaş olarak şimdi hem orada muhtaç durumda olan konteyner kent sakinlerine hem de ilgili kurumlara sesleniyorum. Gelin bu işi daha fazla yokuşa sürmeden ve yaşanılan depremden sonra bunun gibi onlarca sorunu tereyağından kıl çeker gibi çözelim yine. Ortadaki sorun belli. Söz konusu vatandaşların sayısı belli. Talepler belli, çözümün adresi belli. Bir kere olayı sadece Valilik ve birkaç siyasi parti üzerine yıkıp çözümü onlardan beklemeyelim. Bu vatandaşların çözümüne derman olacak iki kurum var: Biri Valilik biri Van Belediyesi.

Madem bu işe bir çözüm üretilecek iki kurum beraber el atıp bu sorunu bitirsin. Olayın daha fazla ulusal medyada yankılanmasına ve havaların iyiden iyiye soğuduğu şu günlerde başbakanın gelişine kadar sürmesine hiç gerek yok.

Vali ile Belediye başkanı, Vali Doğan’ın Van’a gelişi dolayısıyla bir araya geldiğinde Van için beraber çalışma temennisi ile el sıkışmışlardı. İşte şimdi ‘Van’ için çalışmanın tam zamanı. Bu vatandaşlar da Van’ın bir parçası. Daha fazla olaya siyasetin karışmasına, birilerinin reklam malzemesi etmesine gerek bırakmadan bu vatandaşlar gerekirse beraber yerinde incelemeler yaparak bir çözüm bulun.

Çözümün bu kadar zor olduğunu düşünmüyorum.

Gelin bu ‘Açlık Oyunu’na bir son verelim!