Bizimle bütünleşen,bizi hamal gibi taşıyan,sürekli olarak devam ediyor.Bazı anlar duracakmış gibi olsa bile,istemesekte devam ediyor.Yürekli olmanın yanına sağlam bir bahane,zamana bırakmak !
Bu terimi çok duyarız,sabretmeyi kapsar.Bütünlüğün içinden gelmiş sıradan bir akış.Hepimizin hayatının dönüm noktası diye adlandırdığımız güzel ve zor anları,zamanları vardır.Önemli olan içinden nasıl çıktığımızdır.Çünkü hiç kimse ama istisnasız hiç kimse! Karşılaştığımız sert rüzgarlarla veya taşlarla ilgilenmez. Bizler kırık aynalardan yüzümüze bakmaya çalışan zavallılarız.Sabretmeyi öğretir,zaman.Elinden bir şey gelmemeyi kibarca tasnif edercesine , öğrendin işte der;Sabretmeyi…Öğrendin! Ceremelerle cefayı sürükleyen kısır bir döngü gelir.Yaşarken yoruluruz,yorarız.Netice de ne bıraktığımız sorgulanır.Mesela;Beethoven’ın sağır olmasına rağmen yaptığı son ve dokuzuncu senfonisinde(Symphony no.9) hayatının bütününü zorluklarla geçirmiş bir adamın insanlık için son gayreti var.Tuhaf değil mi?Hiç duyamayacağı bir besteyi sadece hissederek 74 dakika da yapması! Zamanın ne olduğunu anlıyor muyuz?Sebeplerin içinden çıkmış olmamız neticemizi değiştiriyorsa,erteliyoruz,erteleniyoruz.Örselenmemiş bir zamana ait olmak çoğumuzun başarısızlıkla tanımladığı bir hayat olur.Hayatın kandırmacalarla dolu bir yolculuk olduğunu,o son noktayı ararken kaçırıyoruz.Alan Watts’ın dediği gibi;’ hayat bir müzik gibidir,o müzik çalarken şarkı söyleyip dans etmemiz gerekir ‘,bunu en iyi anlayan Beethoven ilk kez enstrümanların yanına şarkı sözleri de ekleyerek hepimizin eşlik etmesini istedi.Netice de bizler zamanın geçip giden bir şey olduğunu savunurken ,gidenlerin bizler olduğunun farkında olamayanlarız.Kazanıp, kaybetmek değil de, ne bıraktığımız,ne aldığımız sahneye çıkar.Zamanın perde arkası olmaz.
Sahnedeyiz ,ilk değil,son oluncaya dek !