Bazen hayat çekilmeyecek bir hal alıyor. Sanki tüm olumsuzluklar ard arda dizilip bizi bulmak için bekleşiyor. Bir an tek bir şey yolunda gitmiyor ve her şey rayından çıkıyor. Tüm bu haller bize, şerlerin hep bizi bulduğunu düşündürüyor.
Böyle bir durumla karşılaşınca herkes ne yaptığını şöyle bir düşüne dursun, ben dönüyorum içime. Koskoca evrene sayısız donanımlarla gönderilen küçücük insan, burada sadece sefa sürmeye, gününü gün etmeye gelmiş olabilir mi? Bu sorunun cevabının elbette hepimiz için “hayır” olduğunu düşünüyorum. O zaman ortaya iman ve imtihan terimleri çıkıyor. Ve yine soruyorum kendime:
Acaba diyorum, hangi imanî konuda, neyi eksik yapıyorum da Allah'ın verdiğine rıza göstermem gerekirken böyle isyan vâri haletlere bürünüyor gönlüm? Demek üzerimize akın eden keserim bir vazifesi var: Kendini yani imanını yoklatmak. Bu seyrin içerisinde iken aklımdan dilime acı, ne güzel servettir demek düşüyor.
Acı, insan olmamızın, yaşıyor olmamızın ve hala bir şeyler hissediyor olmamızın göstergesi değil midir? Hayatımızda her şey noksansız ilerlese ve hiçbir sıkıntımız olmasa inanın bana yaşamın tadını asla alamayız. Hani bilenler bilir, rahmet ile zahmet arasında (زحمت - رحمت) çekilmesi gereken tek noktalık bir çile vardır. Onun sayesinde dönüşür zahmet rahmete.
Geçen yıllarda bir haberde rastlamıştım, belki sizlere de denk gelmiştir. Dünyanın en zenginlerinden olan bir insanın intihar etmeden evvel yazdığı son mektubundan bahsediyordu.
Aynen aktarıyorum: “ İstediğim her şeye ulaştım, sayamayacağım kadar evim, arabam, gemilerim, uçaklarım vardı. İstediğim her ortama giriyor, istediğim her kadınla evleniyordum. Çocuklarım vardı, beni çok sevdiğini söyleyen binlerce tanıdığım eş dost vardı. Lakin bir gün yol kenarında çöpten yiyecek çıkartıp onları yemek için keyifle parkta çimlere oturan bir yaşlı amcayı uzunca izledim. Yüzündeki tebessümü, halinden memnuniyet duymasını, ekmeği ısırırkenki iştahlı hallerini ve benim bu sonsuz refah dolu hayatımda gittiğim yüzlerce ülkede yediğim tüm yemekleri, giydiğim tüm giysileri, ve daha nicelerini bir kefeye koysak acaba hangisi ağır basardı ? Büyük bir boşluğa düştüm ve hayatımın anlamsız bir şımarıklıktan başka bir şey olmadığını anladım. Artık bu dünyada yapacak hiçbir şeyimin kalmamış olduğuna karar verdim, kendi rızamla hayatıma son veriyorum.”
Araştırmacılara göre bu tür intihar vakaları gün geçtikçe çoğalıyor. Sebebi bariz olarak ortada değil mi? Her şeye sahip olan bir insanın hayalleri bitmiştir. Hayalleri olmayan bir insanınsa yaşamda bir yer tutması beklenemez.
Bu konuştuklarımız bana hep her şerde bir hayır olduğunu fısıldıyor. Dedim ya “ Acı ne güzel bir servettir.” Bir şeylere ulaşamamak, geç ulaşmak, hayal etmek, arzulamak, çalışmak, farkında olmak ne güzel bir nimettir. Hani Rabbimiz der ya;
“Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” Allah'ım bu ne güzel tesellidir. İçinde umut ve müjde barındıran bir teselli...
Dostlar, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Tefviznâme’sinden halimize tercüman olacak bir dörtlükle sohbetimizi neticelendirelim derim.
Hak şerleri hayr eyler
Zan etme ki ğayr eyler
Ârif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
…
İlham verene ve o'lana şükranlarımı sunuyorum.