2 Nisan Van'ın kurtuluşudur. Bu yıl 101. si törenlerle kutlandı. Peki olaya bir de buradan bakamaz mıyız? Buyrun öyleyse:
1534 yılının 29 Kasım’ında, Kanuni Sultan Süleyman, İslam dünyasının en güzel eserlerini barındıran Bağdat’a zarar gelmemesi için, ordunun dışarıda kalmasını emrederek kente adım atar. Kış mevsimi ordunun İstanbul’a geri dönüşü çok zor olacağından, ilkbaharla birlikte yola çıkılmasına karar verilir. Dört aylık zaman diliminde ordu kışı geçirmek üzere çevre kentlere dağıtılır. Osmanlı ordusunun bu durumundan yararlanmak isteyen İran Şahı Tahmasb fırsatı kaçırmaz ve bahara doğru Van Kalesi’ne saldırır.
Kuşatma haberi Bağdat’a ulaştığında Kanuni Sultan Süleyman, Vezir-i Azam Lütfi Paşa komutasındaki bir kuvveti saldırıyı durdurması için kuzeye gönderir. En kısa zamanda Van Gölü’ne varan askerler, herhalde, fazla yol gidip Karadeniz’e çıktıklarını sanırlar! Çünkü önlerinde ucu bucağı belli olmayan, yöre insanının da zaten ‘deniz’ dediği koskoca bir göl vardır.
Düşman ordusu karşı kıyıda bir yerdeydi ama nasıl bir tertip almışlardı, hangi silahlara sahipti, nerede ve kaç kişiydiler?.. Bu soruların yanıtını almak için Van Gölü’nün girintili çıkıntılı kıyı şeridini takip ederek alınacak yol hem güvenli değildi, hem de çok uzun zaman alırdı. Lütfi Paşa’nın aklına harika bir fikir gelir: “Kadırga! Tez zamanda kadırga inşa etmeliyiz…”
Hiç şüphesiz ki, gölde sefere çıkacak bir kadırga, çok kısa sürede bütün kıyıları gözleyerek düşman hakkında bilgi toplayabilirdi. İyi, güzel de, bir kara ordusunda kadırga yapacak olan kimdir? Bu bilgi donanımına sahip olan biri var mıdır? Yedii bela Mahmut Bey, zemberekçibaşının bu işin üstesinden rahatlıkla gelebileceğini ortaya atar. Zemberek, taşınması ve kullanması çok zor olan bir ok türüdür. O dönemin savaşlarında ağır silah türüne giren zemberekten, teknik bilgisi yüksek olan, dikkatli ve titiz insanlar sorumlu tutulurdu.
Vezir-i Azam Lütfi Paşa’nın huzuruna çıkarılan Zemberekçibaşı’na sorulur: “Sen bize kadırga yapabilir misin?”… İşte o an, Zemberekçibaşının yüzündeki ifadeyi çok merak ediyorum! Burası da tarihin “herhalde” kısmıdır; zemberekçibaşı yanıt olarak şunu söyler: “Efendim, kadırga yapıp yapamayacağımı söyleyebilmem için ormanı görmem lazım.”
Denizden kilometrelerce uzakta, dağ başında bir adam ormanı gezmekte ve kadırga yapımında kullanacağı keresteleri hangi ağaçlardan alacağını görmeye çalışmaktadır!
Zemberekçibaşı, Van Gölü’nün kıyısına kurduğu tersanede, yelken ve kürekle hareket edebilen üç kadırga yapar, hem de iki haftada! Lütfi Paşa, çok şaşırdığı bu başarı karşısında, keşif seferinin kaptanlığına Zemberekçibaşı’nı getirir. Bununla da kalmaz, mükafat olarak kese kese altın, hediyeler ve saf kan bir at verir. Bağdat seferinden sonra Zemberekçibaşı, ‘sırdaş, yakın dost’ anlamına gelen Haseki mertebesine yükseltilir. İşte o hasekinin adı : Mimar Sinan'dır.
Osmanlı'nın ilk gemisi ise Van Gölünde yüzdürülmüştür.
Ne garip değil mi? Taaa o zamanlarda Şah Tahmasb'ın saldırısına uğrayan kentin kurtarıcısının bir mimar olduğu. Dile kolay, tam 485 yıl olmuş Van'ın bağımsızlığı.
Kim bilir daha bizim bilmediğimiz neleri biliyor Van Gölü?