Şehirlerde yaşama oranı her gün biraz daha artarken kırsal kesimlerde yaşayan insanların sayısı dünyanın hemen her yerinde azalmaktadır. Son 30 yılda kentleşme hızı toplumsal değişimi de beraberinde getirmiştir. Bunun bariz bir örneğini de, şehrimizin kentleşme oranı ve sosyal değişim hızında görmek mümkündür. Kentleşme ve toplumsal değişim ile birlikte ortaya çıkan bir çok problem stresli durumların da artmasına neden olmaktadır. Bu değişim ve hız içerisinde daha stresli bir hayata hazır olmalıyız.
Son zamanlarda medyada geniş yer bulan bir araştırma, kırsal kesimde yaşayanlarla karşılaştırıldığında, şehirde yaşayan insanların sosyal eleştirilere karşı çok daha agresif olduklarını göstermiştir. Bu tepkiler, gelişen görüntüleme teknikleriyle beyindeki sinyallerin takip edilmesiyle de kanıtlanmıştır. Bu çalışmada, katılımcılar zor matematik sorularını çözmeye çalıştıktan sonra sert eleştirilere maruz bırakılmıştır. Şehirde yaşayan insanların, duygusal tepkileri düzenleyen amigdalalarında, kırsal alanlarda yaşayan bireylerinkinden daha fazla hareketlenme olduğu görülmüştür.
Bunun yanı sıra şehirde yaşayan bireylerin daha hızlı yaşlılık belirtileri gösterdiğini kanıtlayan bir çok sosyal çalışma yapılmıştır. Şehir yaşamı içerisinde karşılaştığımız stres yaratıcı olay ve durumlar, fiziken ve ruhen yıpratıcı hale gelerek bu yaşlanma hızımızı arttırmaktadır. Stresi, fiziksel, ruhsal ve sosyal bütünlüğümüzü tehdit eden durumlar karşısında verdiğimiz tepkiler olarak göz önüne aldığımızda, aşırı strese maruz kaldığımız süreler arttıkça verdiğimiz tepkiler, hem ruhsal hem de fiziksel olarak bizi yıpratmaya başlamaktadır. Kentleşme süreci içerisinde, daha fazla gürültü ve görüntü kirliliğinin arttığını dikkate alırsak daha fazla uyarıcıyla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Bu durum, zihinsel açıdan bizi yorduğu gibi beyin yapımızda da bazı değişikliklere yol açarak daha fazla yıpranmamıza neden olmaktadır.
Aşırı strese maruz kalmanın bir sonucu olarak Kentsel alanlarda ruhsal bozukluklara yakalanma riski de artmaktadır. İstatistiklere bakıldığında, dünyanın birçok yerinde mental rahatsızlıklar ile sağlık merkezlerine başvuran insanların çoğunluğunu şehirlerde yaşayan insanlar oluşturmaktadır. Beynimizin ilkel yapısı yüzyıllardır değişmemiştir. Doğa ile baş başa kalan insanların beyin fonksiyonları hızlanmakta ve manzara gibi uzak mesafelere bakıldığında insan beyninin daha işlevsel hale geldiği bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında, daha kırsal kesimlerde bol oksijenin insanın fiziksel yapısına katkısının olması yanında beyinde oluşan olumlu gelişmeler ile birlikte kırsalda yaşayan bireylerin mental durumları daha sağlıklı halde bulunmaktadır.
Kentsel yaşam içerisinde bu fırsatı pek bulamayan bireyler, boş vakitlerinde yeşil alanlara giderek bu gereksinimlerini az da olsa gidermeye çalışmaktadır. Kentsel dönüşüm sürecinde binalar arasında yeşil alan ve parklara yer verilmesinin bu açıdan önemi çok büyüktür. Şehrimiz açısından bakıldığında bu noktaya kağıt üzerinde yeterli önem verilirken ayrılan alanların parka ve yeşil alana dönüştürülmesinde yeterli gelişmenin gösterilmediği görmekteyiz. Kırsal kesimlere gittikçe ağaç ve yeşillik oranının arttığı ilimizde, kentselleşme hızının yayılması karşısında bu alanların daraldığı görülmektedir.
Kent yaşamı içerisinde stres kaynaklarından tamamen kaçınmak olanaksızdır. Her geçen gün daha büyük bir çileye dönüşen trafik yoğunluğundan tutun iş yerlerimizde kapandığımız daracık odalara kadar bir çok etken göz önüne alındığında, kentsel yaşam içerisinde çok fazla stresör ile mücadale etmek zorunda kalmaktayız. Bu noktada daha kırsal kesimler ile bağlantısını kesmeyen ya da her fırsatta böyle yerlere giden bireylerin doğru bir yol izlediklerini söylemek mümkündür. Bu davranışlarını devam ettirmeleri ve sonraki nesillere bunu aktarmaları büyük önem arz etmektedir. Bunu yapmamız fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal açıdan bize faydası olduğu kadar bu kesimlerde yaşayan ahbap ve akrabaların gözetilmesi açısından İslami çerçevede de gerekli görülmektedir. Bu gelenekin sürdürülmesi bu memlekette yaşayan hem biz yetişkinlerin hem de çocukların bütünlüğü için devam ettirilmelidir. Ve hatta elimizden geldiğince bu aktiviteleri arttırmalıyız.
Böylelikle, kent yaşamında maruz kaldığımız stresin fiziksel ve ruhsal etkilerini oldukça düşürmüş oluruz. Birçok rahatsızlığın arka planında yatan kötü stres durumlarını azaltmanın yollarından biri de, kentsel yaşam tarzından çıkarak kırsal kesimdeki faydalı şeylere yönelmenin yanı sıra spor ve bedensel aktivitelere ağırlık vermektir. Batı ülkelerinde bunu yapmanın bir yolu olarak stres azaltma programları uygulanmaktadır. Bu uygulamalar içerisinde, doğa inzivalarını da içeren bilinçli farkındalık temelli stres azaltma programlarını da görmek mümkündür. Bu program çerçevesinde nefes ve beden egzersizlerini görebilmekteyiz. Van gibi kırsal kesimlerin birçok faydasını görebildiğimiz bir şehirde, bu yöntemler kadar etkili aktiviteleri korumaya devam etmemiz gerektiğini unutmadan kentsel yaşamın daha stresli yönü ile başa çıkmaya çalışmalıyız.