Bizim yaşımız yetmez. Eskiler iyi bilir.

Hani eski meseleler anlatılır. Her cümlenin başında “Eskiden böyle değildi.” Eklenir.

Yokluk dolu yıllardan bahsedilir. Ekmeğin, tuzun, şekerin zor bulunduğu, dert dolu günler var ya öyle günler işte. Bize hikâye gibi gelir. Oysa gerçektir!

Bu günler öyle kolay gelmemiştir.

 

***

Böylesi her şeyin zor olduğu zamanlarda aşın zor kazanıldığı yıllarda, tuzun da zor bulunduğu, tuz kıtlığının yaşandığı yıllarda herkes harıl harıl tuz ararmış. Köylünün tek geçim kaynağı da malum koyunu, ineği. Ot vermek yetmiyor. Hayvana da tuz lazım.

Van’ın köylerinde varlığı da hallice olan bir vatandaş, tuz kıtlığında hayvanlarına tuz bulmak için düşmüş yola gitmiş kasabadan tuz bulmaya.

Kasabada dolaşmış, görüşmüş, araya adam koymuş, parası da var. Eşin dostun vasıtasıyla bulmuş bir çuval tuzu. Ödemiş parasını yüklemiş eşşeğine.

Tuzu alan amca yolda civardan bir köylü ile karşılaşmış. Hasbihal, hali vaziyet derken köylü sormuş:

“Hayrola böyle, nereye?

Vatandaş cevaplayıvermiş: “Kasabadan tuz aldım. Güç bela bulduk tuzu. Köye dönüyorum.”

Köylü şaşırmış: “Vallahi helal olsun. Bu yoklukta nasıl buldun tuzu?” Bu soruyu sorarken de eşşeğin iki yanındaki heybelere bakarak da; “Ooo. Epey de almışsın.” Deyivermiş.

Vatandaş ise: “Hamdolsun bulduk biraz. Hem tüm yük tuz değil. Eşşeğin bir yanı tuz çuvalı, diğer yanında ise taş bağlı. Yük dengede dursun diye yaptım.” Demiş.

Köylü ise biz Vanlılara özgü bir tepki ile cevap vermiş: “Senin işin rast gelsin! Sen niye böyle yapıyorsun. Böyle yapacağına. Tuzu boşaltaydın iki çuvala. Hem dengeye koyardın. Hem de taş yerine kendin eşşeğine biner. En azından yürümeden giderdin.”

Köylü amca şaşırmış! Düşününce de “He vallahi haklısın!” demiş. Nasıl akıl edemediğini düşünürken bir taraftan da minnettarlıkla bu fikri veren köylüsüne bu yoklukta en büyük iyilik olacağını düşünerek “Birkaç avuç tuz vermiş.” Köylü mutlu, o mutlu yollarına devam etmişler.

Eşşeğine binip biraz ilerledikten sonra düşünmüş, taşınmış ve dörtnala geri dönmüş. Köylüyü durdurmuş ve demiş ki: “Benim bu kadar akıllı bu kadar mal, mülk kazanmışım. Bu kadar hayvanım var. Allah bilir senin ne çok malın, mülkün var. Bu akıllı bayağı zengin biri olmalısın.”

Köylü ise rahat bir tavırla cevap vermiş, “Yok valla. Bi benim, bi 30 keçi (Van’da bir ben varım bir de 30 keçim başka da bir şey yok, demenin bir başka deyişi böyle). Başka da malım, mülküm yoktur.”

Zengin vatandaş hiddetlenmiş! “Eşşekten inmiş. Ver demiş benim tuzumu. Almış. Yine büyük çuvala boşaltmış. Taşı da karşıya bağlamış. Eşşekten inmiş eşşeğin ipini tutmuş ve söylenerek ayrılmış:

“Evin yıkılmasın! Ne o akıl ne o tuz!”

 

***

Seçim heyecanları bitmiyor.

Şu sıralar da İstanbul Van Vakfı’nın seçimleri gündemde.

Şimdilik 3 adayın yarışacağı söyleniyor.

Kamuoyunda Van Vakfı seçimleri üzerinden İstanbul’dan Van’a sesleniyor birileri.

Seçim bu ya: Van’ı en çok kim seviyorsa, en çok kim inandırıcı vaatleri veriyorsa o kazanacak!

Az buz değil. Van Vakfı bu. Koca bir vakıf.

Siz Van diyorsunuz, karşınızdaki hemen Van Vakfı diye atılıveriyor, o derece önem arzeden ve etki alanı büyük(!)

Herkes kentinin lobisi böyle güçlü oluşumlar tarafından temsil edilmesini ister.

Lakin bizimkisi latife! Kentte kendimiz kuramadığımız lobiciliği İstanbul’dan mı bekliyoruz!

İlahi…

 

***

Şöyle en büyükten en küçüğe doğru sıralıyoruz.

Yahudi Lobisi… Ermeni Lobisi… Vatikan Lobisi…

Dünya siyaseti halen bu lobiler ile şekillenmiyor mu?

Uzağa gitmeyelim.

Karadeniz lobisi… Kayseri lobisi… Hatta Bitlis lobisi…

Peki, şu köşesi yaz köşesi, şu köşe kış köşesi, ortadaki de su şişesi mi?

Nerde Van lobisi!

Aradığınız lobiye şu anda ulaşılamıyor!

Ulaşılsaydı eğer şimdi biz vergi terkinini, Van’ın çevre yolunu, ekonomik krizini şusunu, busunu büyük sorunlarla boğuşan bir kent olarak tek başımıza mı verecektik!
Vekil sayısı az ama Ankara’da çok önemli mevkilerin ilk kez böyle sayıca fazla olduğu bir dönemde Vanlılar olarak kim ne kadar Van sorun ve sıkıntısını Ankara’ya taşıyor sorarım!

Bunu şimdiye kadar Van konusunda ortak paydada buluşamayan bizim STK’larımız da ‘özeleştiri’ şeklinde paylaşmış.

Geçtiğimiz günlerde Van TSO başkanı Necdet Takva’nın öncülüğünde toplanan isimler açık açık bu gerçeği paylaşmış. “Biz güçlü lobi yapamadık”, “Biz Van’ın sorunları için ortak ses olamadık, “Biz bir araya gelemedik.” Gibisinden bir çok konuyu yatırmışlar masaya.

Yok yani, henüz biz bu Ankara’ya güçlü bir lobi baskısı yapmayı beceremiyoruz.

Bu acı gerçek.

 

***

Şimdi; şu sıralar Van’ı sevda haline getirenler, İstanbul’dan Van sevgisini Van’a haykıran isimlere de sormak gerekiyor:

Tamam, İstanbul’da Vanlıların bir arada olması güzeldir. Tamam, birbirinden önemli ve güçlü isimlerin bir çatı altında toplanması kent adına bir güçtür. Tamam, Van Vakfı şimdiye kadar iyi etkinliklere imza attı.

Fakat asıl soru şu: Şatafatın olmadığı, zor günlerden geçildiği, ciddi sıkıntıların yaşandığı süreçte Van Vakfı ve benzeri yapılanmalar ne yaptı.

Örneğin Van Vakfı geçtiğimiz süreçlerde Çözüm Süreci’nin neresinde durdu, Van adına ne gibi çalışmalar üstlendi.

Ya da Van Vakfı Van’ın dağ olan vergi borcu konusunda hangi girişimlerde bulundu. Ankara’da kimlerle temas kuruldu. Bir türlü sonu gelmeyen mücbir sebebin bitmesi, Van’ın ayrı bir kefede değerlendirilmesi için ne yapıldı?

Ya da Çevre Yolu, ya da Kapıköy…

Sevdası Van olanları, İstanbul’da Vanlılık yarışı yapanlara sorası geliyor insanın.

 

***

Bakmayın, yılın 2016 olduğuna.

Biz hala halk olarak birçok şeyin kıtlığını çekiyoruz.

Belki tuzumuz, şekerimiz, unumuz var ama güç bela bulduğumuz aşımızı, işimizi yolda gördüğümüz, karşılaştığımız bizden az varlıklı, çok akıllı olduğunu düşündüğümüz adamlar ile paylaşıyoruz.

Şimdi bir hale bakıyorum bir de bizim adımıza konuşanlara.

Sonra diyorum ki:

Eğer Van adına bir şeyler edinme yarışı varsa bizi karıştırmayın.

Eğer kişisel bir çıkar yarışı varsa Van’ı o yarışa dâhil etmeye çalışmayın.

Ve yine diyorum ki:

Ne o vakfa ne o Van sevdasına!