Kuşlar kanat çırpamaya devam ediyor; aylara, mevsimlere, göç zamanına… Yüzyıllara meydan okurcasına göçebeliklerine… Soğuktan kaçmak için bir o kutbu bir bu kutbu arşınlıyorlar. Kanatları yorulunca bazen bir adada, bazen bir göl kıyısında kanat çırpmaya mola veriyorlar. Bazen bir avcının hain kurşunlarıyla, özgürlükleri kanatlarından alınır. Ama her şeye rağmen kuşların hayatları akıp gidiyor.
Tıpkı kuşlar gibi ama bir farkla, metal ağırlıklarıyla, uçaklar da kanatlarını gökyüzünde çırpar durur. Sahra Çölünü, o ufuksuz okyanusları, dik duruşlarıyla Afganistan’ın dağları, Afrika’yı sulayan Nil Nehrini, Amazon Ormanlarını altında bırakan uçaklar, bir uçtan bir uca durmaksızın uçuyorlar. Süzüle süzüle, muhteşem manzaraları dikizleye dikizleye konacağı ülkeye tünerler, uçaklar. Uçakların kaderi de biraz kuşlara benzetirim. Bir motor arızası ya da bir düşman füzesi ile kanat çırpmayı yitirir. Ama her şeye rağmen dünya yine döner, kalan dev metal kuşlar ise kederi bagajında uçmaya devam eder.
Tüm film yönetmenlerin bir hayali vardır. Hummalı bir set çalışmasından sonra ortaya koydukları filmi izleyicilerin beğenisine sunup, muhteşem yapıtına yapılacak övgüleri düşünür. Yönetmenler, İzlenme oranlarını alt üst eden, haftalarca tartışılmasını, hafızalarda bir yerde edinmeyi isterler. Ama her yönetmen, her film Oscarlı olamıyor. Bu da yönetmenlerin bir gerçekliğidir. Öte yandan gerçek filmin içinde olan insanlar var. Kentler, kasabalar, ülkeler, kıtalar, dünya insanın birer film setidir. Senaryoları belli belirsiz unsurların kurduğu göçler, sürgünler, savaşlar, kıtlıklar, yoksulluk gibi gerçek temalar işleniyor. Ama her şeye rağmen hayat, film şeridi gibi akıp gidiyor.
İnsanları yöneten liderler, başkanlar, yarı başkanlar, krallar, şahlar, dükler bilmem ne… Birbirinden farklı hayalleri, tutkuları, bitmeyen projeleri hiç bitmez. İhtirasları cürümlerinden büyük iflah olmaz doyumsuzluktan başını almış gidiyor. Hayalleri diğer hemcinslerinden büyük oranda farklıdır. Konumlarından dolayı… Kafalarındaki hülyalara göre fethedilecek yerler, alınacak kutsal topraklar, sahip olunması gereken irili ufaklı şehirler, ovalar, çakıl taşı, kum taneleri vardır. Tarihin akışında, farklı dönemlerde bu benzer hayaller yüzyıllara meydan okurcasına devam eder. Ama her şeye rağmen acısıyla tatlısıyla bu insanlar yaşamaya devam ediyor.
Yazarlar var, dünyamızda ve kendi dünyalarında. Durmadan yazılır çizilir bir şeyler. Bazen bir manyak ortaya çıkar; şu kitap, bu kitap demeden yasaklanmasını ister. Yetmiyor, toplatıp yakılmasını ister. Yazarlar bazen yazdıkları kitap yüzünden hapishane, sürgün, ölüm cezasına çarptırılır. Stefan Zweig faşizmden kaçıp, başka kıtaya sürgün oldu. Kitapları faşizm yüzünden yakıldı. Oysa yazılacak romanlar, yazılacak öyküler var. Oysa bir şaire şiir, şiire bir okur gerek. Şair Adnan Yücel bir şiirinde:
“Şiirler doğacak kıvamda yine
Duygular yeniden yağacak kıvamda”
Demişti. İnsanlar şiirsiz doğar ama şiirsiz büyür mü? Bir yazarın, bir şairin elinde silah yok ki yargılansın, kodese tıkılsın. Silahı kalemidir. Kalemler tükenmez, duygular bitmez, düşünceler ölmez, hücreye de atsan o sözcükler zamandan süzülerek yine sayfalara akacak güçte. Yaşar Kemaller, Ahmed Arifler, Cemal Süreyalar geçti bu kervandan. Ama her şeye rağmen romanlar yine kahramanlarıyla buluşuyor, yarım kalan şiirler yazılmaya devam ediyor, hayatın en tatlı öyküleri olmaya devam ediyoruz.
Bağdat ortasında patlatılan her bombaya rağmen yeniden dimdik ayakta duran Irak insanları için her şey daha güzel olsun. Yozlaşmış yönetimiyle halkı takatten düşüren o heveslere rağmen Bağdat, Erbil, Musul umudu hiç bitmesin.
Kalbimiz, yerüstünün tüm ağırlığını sırtına alan yeraltı madenciler için çarpıyor. Her şeye rağmen dünyanın tüm aydınlık gelecekleri sizin olsun.
Yağmuru sonbaharda beklerken, dünyamıza acı öyküler yağdıran zalim üçkağıtçılara rağmen yaşamaya devam edeceğiz. Orman yakmayı, ağaç kesmeyi kendine dert eden her şeye rağmen fidanlar ekmeye devam edeceğiz.
Çeyizlerini yarım kalmış henüz hayattan koparılan güzel papatyalar için yakılan ağıtlar içimizi parçalamış olsa da her şeye rağmen hayat, papatyalar için güzelleşecek.
Avcı kesilip, keyif uğruna öldürülen her hayvana rağmen ses olmaya devam edeceğiz.
Tüm kötülükler dünyaya bulaşmış olsa bile içimizdeki kum taneciği kadar umudumuz kalsın. Her şeye rağmen, bir gün o umut, dünyamızı tüm kötülüklerden temizler.