Son günlerde Fırat’ın ötesi savunma hattı sıkça gündeme gelmeye başladı. Fırat’ın ötesi denilen yer şu Şah İsmail türbesinin PYD güçleriyle ortak bir operasyonla oradan taşındığı yerdir ve orada şimdi IŞİD güçleri yerleşik durumda.
IŞİD’de yönelik o bölgede yapılacak bir saldırıya karşı tehditler savurmak hangi aklın eseri olabilir. Bütün dünya sizi IŞİD’e destek vermekle suçladığı bir yerde adeta onların savunucusu kesilmek dünyanın en büyük hatası değil mi? Türkiye neden bütün dünyanın terörist ve barbar gördüğü bu ithal güçleri savunacak bir durama geldi? Acaba mesele Musul ve Rakka’daki petrol ile sınırlı mıdır?
Yoksa Ortadoğu projesinin boşa çıkarılmasının engellenmesi için mi Fırat’ın öteki yakası kırmızıçizgi olarak gündemde duruyor? IŞİD’in petrolünün geçiş noktası olan Telebyad’ın PYD’nin eline geçmesiyle başlayan gerginliğe bir de Fırat’ın öbür yakası eklenmeye başlandı.
Seçime birkaç gün kala adeta dünyaya meydan okurcasına, Rojava konusunda yapılan açıklamalar sıkça duyulur oldu. Bu kadar agresifleşen politikaya anlam biçmek gerçekten zor…
Sürecin kısaca özetini yapacak olursak.
Dolmabahçe Sarayı’nda müzakere masası kurulduğu mesajını veren toplantının ardından, Telebyad (Grêsipî) IŞİD ithal güçlerinden temizlendi ve PYD oraya hâkim oldu. Hemen ardından ülke yetkililerin rahatsız edici tehditleri olayın gerisinde ciddi siyasi, ekonomik ve stratejik hezimetlerin yaşandığını rivayet ediyordu.
Sınıra hızla beton duvarlar örülmeye başlandı. İncirlik Üssü’nün açılmasıyla birlikte hükümet IŞİD ile birlikte PKK’yi vurma kararını yoğun bombardımanlarla göstermeye başladı. Ancak bombalanan yerlerin neredeyse tamamı PKK mevzileriydi.
İran İçişleri Bakanı’nın Kandil’de askeri kıyafetlerle görüşmeler yapması, Maliki’nin “IŞİD’in Musul işgali planı Ankara’da yapıldı” açıklaması, Rusya’nın olaya daha fazla müdahil olması bölgedeki savaşın daha geniş boyutlara ulaşacağı sinyallerini veriyordu.
Daha önce Kobanê’ye selam gönderen Davutoğulu ve Erdoğan birdenbire Rojava konusunda farklı demeçler vermeye başlamışlardı.
Oysa Kobanê işgali esnasında yaralı PYD militanları Suruç hastanesinde tedavi edilmiş, Güney Kürdistan’dan peşmergelerin toplarla, tanklarla ülkeden geçip Kobanê işgaline karşı savaşa müdahil olmaları selamlanmıştı.
Batı müdahalesi olmaması durumunda Musul ve diğer bölgelerdeki en modern silahlarla saldıran IŞİD güçlerine karşı sadece hafif silah ve sınırlı mühimmatla savunma yapan yerel güçlerin daha fazla direnebilmesi mümkün olmayacaktı.
Telebyad temizlendiği tarihten itibaren, petrol rantı ve Ortadoğu’nun dış siyaseti doğrultusunda dizayn edilmesi hedefleri için, ülkenin adeta bir kan gölüne çevrildiği gözlendi. Yaklaşık kırk yıllık çatışma sürecinde yaşanmayan boyutta, patlamalar, çatışmalar, hava saldırıları ve ölümler adeta bir kâbus gibi ülkenin üzerine çöktü. Hiç kimse bundan sonraki süreci kestiremiyor.
İçte bu şekilde bir kaos labirentinde kaybedilen ümitler, dışta da ülke tarihinde görülmedik derecede sıkıntılı bir zemine çekildi. Herkesim ağır bedeller ödüyor. Bir akıl tutulmasıdır gidiyor. Bunun sonucu tehlikeli bir iç savaşa dönüşmesi veya yeni bir askeri darbenin olabileceği ihtimali toplumu endişenin içerisinde adeta kavuruyor.
Yargı, hukuk, insan hakları ihlalleri ve nefret suçları konusunda telafisi imkânsız atraksiyonlar geleceğe dair ümitleri darmadağın ediyor. Doksanlı yılları anımsatan, öldürülen insanların çıplak bedenlerinin sergilenmesi veya zırhlı araçların arkasında sürüklenmesi, toplumun hafızasından hiçbir zaman silinemeyecek anları resmediyor.
Toroslarla tehdit ve KCK operasyonlarına benzer tutuklama furyasıyla adeta bir toplumun siyasi kanadı cezalandırılmaya çalışılıyor.
Yine hiçbir inancın ve insani değerlerin kabul edemeyeceği şekilde mezarların tahrip edilmesi acıları daha da katmerleştiriyor. Ağrı Valiliği tarafından Özel Güvenlik Bölgesi' ilan edilen Ağrı Dağı'nda havadan ve karadan başlayan operasyon sırasında gerilla mezarlıklarının yerle bir edildiğine dair haberler servis ediliyor.
Ağrı, Cudi, Bagok dağlarında ve Varto’daki örgüt militanlarının cenazelerinin olduğu mezarlıklara yönelik saldırılar insani ve İslami değerlere saygısızlık boyutunda imha ve tahribatlar gerçekleştiriyor.
Mezarlık alanlarının bombalanması gerekçesi olarak mühimmat-patlayıcıların gizlenmesi gösterildi. Eğer böyle bir durum varsa basını ve STK’ları alana götürüp silahları ve patlayıcıları mezarlıkta teşhir etmeliydiler. Ölü ve mezarlıklar üzerinde bu derece tahrik edici saldırılar gerçekleştirilmemeliydi.
O akıl tutulmasında ısrarcı olundu ve mezarlık alanlara müdahale edildi. Bir diğer olay da Batman kamuoyunda en çok konuşulan ‘Mawa Dağı’nda mezarlık alana yönelik olarak düzenlenen askeri operasyondu.
Bununla ne yapılmak istendiğini anlamak mümkün değil. Yaklaşık iki buçuk ay içerisinde binlerce insanın ölüme yolcu edilmesi, endişe verici boyutlara ulaştı. Batıda etnik kimliklerinden dolayı Kürtlere yapılan saldırılar da geleceğe dair endişeleri pekiştiriyor.
Bir önceki seçimde geçersiz kılınan halk iradesinin, 1 Kasım’da geçersiz kılınmamasını diliyoruz. Aksi takdirde bu gergin atmosferin ülkenin tamamında ciddi sorunlar yaşatabileceği, ölümlerin, göçlerin, öfkenin, kinin, düşmanlığın hayatı yangın yerine çevireceğinden kuşku duyuyoruz. Halkın iradesine saygı gösterilmeli ve biran önce yeniden barış sürecini samimi bir zemine çekmenin iradesi gösterilmelidir.
Bu ülke insanlarının bu kadar acıyı hak etmediğini düşünüyorum. Barışın yeniden bu topraklara hâkim olması hepimizin en başta gelen talebidir.