Demokratik anlamda halen 1980 darbe anayasasıyla yönetilen (Bakanlar kurulu, YÖK vb.) kurumların halen işler olduğu bir ülkede demokrasiden hatta ileri demokrasi kavramlarından bahsetmek ne kadar doğru bir şey olabilir ki!
1980 darbesi ardılı olan AKP iktidarı yıllardır demokratikleşme paketiyle insanları uyutmaya çalışarak kendi emellerini gerçekleştirme uğraşı içerisine girmiş, despot ve zorba bir yönetim biçimi ortaya koymuştur. Korku kültürünün hakim olduğu bu toplumda insanlar geleceklerine bile umutla bakma ümitlerini kaybetme noktasına gelmişlerdir. Kobané ‘de yaşanan insanlık katliamı için 7-8 Ekim’de sokaklara çıkan Kürtler ve duyarlı bireylere uygulanan şiddet bunu daha açık bir şekilde göstermiştir. Polislere verilen geniş yetkilerle toplumu zor kullanarak terbiye etme uğraşı içerisine giren AKP iktidarı. Bunun sonucun da onlarca kişinin yaşamını yitirmesine neden olmuştur. İktidarlarının sarsılacağı korkusuyla seçilen ve aydın dediğimiz bu insanlar, korku kültürüyle kendi söylemlerinin dışına çıkmayan yandaş medya aracılığıyla kameralar karşısına geçerek toplumu ayrıştıracak ırkçı söylemler ve mezhepsel çatışmalara varacak derecede vahim açıklamalar yapmaya başlamışlardır. Toplumu sağduyuya çağırmaları gerekirken her defasın da (misliyle karşılık verilecektir) gibi çirkin söylemlerle daha fazla insanın ölmesine neden olmuşlardır
Kürtler’in Kobané ile ilgili hassasiyetlerini algılamak yerine dış bir olaydır söylemleriyle ötekileştirme durumu ve yanı başında yaşanan bu insanlık katliamı karşısında dilsiz ve sağır rolünü oynamıştır AKP iktidarı. Duyarlı olan kesimler üzerinde de baskı, şiddet ve vatan haini diyerek sindirmeye çalışmıştır. Yanı başında ölen kardeşleri ve akrabaları için ses çıkaran Kürtleri anlamak için etnik yapı olarak Kürt olmak gerekmiyor. İnsani ve vicdani olarak düşündüğümüz zaman duyarsız davranılacak bir şey olmadığı anlaşılacaktır. Yıllardır birlikte yaşadığımız kardeşlerimizi yalnız bırakmamak ve onların yanında olmamız gerektiği anlaşılacaktır. Ne yazık ki AKP iktidarı bu kardeşlik bağını koparmak için her gün kışkırtıcı açıklamalar yapmakta ve meclise getirdiği polise verilen geniş yetkilerle korku kültürünü topluma yaymaktadır. 1990’larda yaşadığımız korku toplumu yeniden yaratmak istenmektedir. Bir yandan boşaltılan 5.000 köy, 17.500 faili meçhul ve binlerce insanını kaybeden Kürdistan halkını, bir yandan da Gezi Direnişiyle ortaya çıkan özgürlük ve eşit haklar talep eden yeni nesil Türkiye halklarını çıkaracağı dikta kanunlarla durduracağını (dize getireceğini) düşünmektedir.
Değişen dünya konjektöründe baskı ve şiddete başvuran iktidarlar özgürlük, eşitlik ve demokrasi karşısında yok olmaya her zaman mahkumdurlar. Yıllardır baskı zulüm ve ötekileştirme durumu yaşattırdığı Kürtlerin halen özgürlük, eşitlik ve demokrasi söyleminden vazgeçmemeleri, sosyal demokrat ve ezilen kesimlerin desteğiyle bu korku kültürünü yayan despot iktidarın gidip demokrasinin bu topluma geleceğini ümit ediyorum…