Kefenin cebi yok!
Kesin bilgi...

 

Bir kıssa hikaye okuyalım,

 

Hz. Ali'nin (r.a.) yiğeni Abdullah, sıcak bir günde dinlenmek için, bir kabilenin hurmalığına gitmişti, 
burada dinlenirken, 

 

Gözü birden hurmalıkta çalışan köleye takıldı, köleye yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü.

 

Adam ekmeklerden birini tam ağzına götürecektiki, birden önünde açlığı her halinden belli zayıf bir köpek çıktı.

 

Köle elindeki ekmeği, köpeğin önüne attı. 
Köpekte hemen yedi. 

 

Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. 
Köpek bunu da yedi.

 

Köle üçüncü parçayı da köpeğe vererek,
yeniden işinin başına döndü, 

 

Olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu:

 

Ey köle bugünkü yiyeceğin ne kadardı? 
İşte bu üç parça ekmek...

 

O halde neden kendine hiç ayırmadın?


Baktım ki, hayvan çok aç, bırakmak istemedim.

 

Peki, sen ne yiyeceksin şimdi?
Oruç tutacağım.

 

Bunun üzerine Abdullah b. Cafer, kölenin sahibine giderek, hurmalığı köleyle birlikte satın aldı.

 

Ve köleye,

Seni azad ediyorum. 

Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum.

 

Cömertliğiyle meşhur Abdullah'a, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığını sorduklarında ise, Abdullah bu köleyi anlatırmış.

 

İnsanlarda, o kölenin, köpeğe sadece üç parça ekmek verdiğini; 

 

Onun ise, o köleye, koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini verdiğini dediklerinde ise,

 

Abdullah şu karşılığı verirmiş,

 

KÖLE ELİNDEKİ HERŞEYİ VERDİ,
BEN İSE ELİMDEKİNİN BİR KISMINI...

 

Sözün Özü, Cömertlik, verdiğimiz miktarla değil, o miktarın bizim mal varlığımızda, ne kadarcık bir yer tuttuğu ile ölçülür...