Güzel bir atasözümüzden aldım bugünkü başlığımı… Demektir ki “kişi başkasına zararı dokunacak bir davranışı yapmadan önce iyi düşünmeli, kendi kendini eleştirmeli”… Geçen hafta VEDAŞ’ın fiyaskosuydu adeta… Elektrikler kesilmedi! Resmen ve alenen insanlar karanlığa mahkum edildi… Saatlerce… Bunu eleştirmek lazım tabi ki! Sorgulamak lazım gerekçelerini… Muhtemelen sıradağları aşacak ‘niçin’lerin yine o kadar ‘çünkü’leri vardır… Çünkü Van’ın niçin ve çünkü’leri sıradağları aşıyor da aşıyor… Al bir ‘çünkü’ daha…

 

VEDAŞ’ın bu kalitesizliğini eleştirenler boy boy tüttürdü sosyal medyalarda… Haklarıdır… Hizmet edilmek ve hizmet beklemek her Van sakininin olduğu gibi onların da haklarıdır… Burada bu konuda onlara söyleyecek lafım yok! Ancak devamında söyleyecek lafım çok!

 

Anladık! VEDAŞ işlevini işlevsizlikle sürdürmekte ısrarlı! Peki ya diğerleri?

 

İdare konumunda bulunanlar ‘idare edebilme’ yetisindeki insanlardır. Onların kendilerini öyle görmelerinden ziyade onlar o şekilde görüldükleri için idarecidirler. O şekilde değerlendirildikleri için o koltuklara atanırlar. Her idarecinin belirgin çok basit görevi vardır: sahip olduğu makamın gerektirdiği şekilde idare etmek! Halkı, esnafı, kurumu, bankayı, başkanlığı, şubeyi, şefliği, sorumluluğu, yardımcılığı… Bunların tamamını idare etmektir idarecinin görevi…

 

Geçen haftaki VEDAŞ isyanında, bu koltukları işgal eden idareci vasfındaki kimseler de vardı nedense… Onlar da ‘klavye ya da telefon kalemşörlüğü’ yapıyor, çeşitli isyanlara eşlik ediyordu…

 

Halkı anladım da seni anlayamadım be idareci kardeş! Sen sahip olduğun koltuğun eleştirilerine cevap verebildin mi ki başkasına çuvaldız saplıyorsun?

 

Ey idareci! Senin yapman gerekenleri ben söyleyemem! Ali de söyleyemez, Mehmet de söyleyemez! Ama bir şey söyleyeyim mi Ali de Mehmet de ne yapıp yapmadığını görüyor! O yüzden iğneyi kendine batır ki biraz canın acısın! Canın acısın ki vicdanın ağrısın! Belki o zaman hizmetkarlığın başlar! Belki o zaman VEDAŞ’ı eleştirenlerin seni de o kadar eleştirdiğini anlarsın!

 

‘Suç idarecinin de değil aslında! İdare etmek o kadar kolay değil tabi ki!’ demek isterdim… Ama Van’a da hak vermek gerek! Bu kadar zorluğuna rağmen Van hepinizi idare etti, hala da idare ediyor kıymetli idareciler!

 

***

Geçen hafta bir yerlerde bir yazı okudum. Gülmekten alamadım kendimi… Deniyor ki eleştirmemek gerek kimseyi… Akabinde eleştiride bulunanlara ‘sen kimsin’ küheylanlığı sergileyip onlarca hakarette bulunuyor yazı… Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu kardeşim! Eleştiri bir çalışma alanıdır. Borazan sesler elbette eleştirinin tabiatına zıttır. Ancak müspet eleştiri de ikna sanatının unsurudur. Bu konuda Amerikan yazar Elbert Hubbard “Eleştiriden korkarsan bir şey söyleme, bir şey yapma, bir şey olma” der. Yanlış bir şey yaptığın ya da doğru yapmadığın an eleştirilirsin. Bizim derdimiz doğrudan yana! Sanki o yazıda bir ‘ne olur bana da bir koltuk!’ yakarışı vardı daha çok! El pençe divan meselesi…

 

Bir de yazılan dilin kurallarına uygun yazı yazılsa hiç fena olmaz!

 

***

 

Bu haftalık bu kadar!

 

Haydi rastgele!