Hz İsa'nın havarileriyle beraber yediği son akşam yemeği Leonardo Da Vinci tarafından duvara resmedilmiş. Bu tekniğe fresk adı veriliyor. Ama Da Vinci'nin kullandığı boya nedeniyle bu çalışmanın fresk olmadığı uzmanlarca söyleniyor. Çünkü Da Vinci duvardaki çalışmasını suluboya ile yapmış. Bu resim üzerinde katıldığım bir konferansta bilgiler edinmiştim. Hâlâ gizemi çözülememiş ve türlü söylentilerin günümüzde konuşulmaya devam ettiği muazzam bir eser.
Ben de bu resmi ilginç kılan ilk şey hikayesi. Müsaadenizle:
Da Vinci , bu resmi yapmaya karar verdiğinde eseri gerçekçi bir zemine oturtmak için 12 havari ve Hz. İsa'ya model bulur. Ama ilginç kısım tam da burada başlar. Da Vinci resmini yapmaya başladığında gittiği bir konserde korodo bulunan biri dikkatini çeker. Sabırla konserin bitmesini bekler. Konser bitince bu adamın yanına yaklaşıp yapacağı resimde Hz İsa'nın modeli olması için ricacı olur. Çünkü adamın yüzü, Da Vinci'nin aradığı Hz. İsa'nın yüzüne çok benzemektedir. Defalarca çalışırlar. Adam modeli olmuştur Da Vinci'nin.
Hz.İsa figürü neredeyse bitmek üzeredir. Aradan yıllar geçer. Da Vinci resminin en önemli kişisini bitirmiştir. Sırada ise Yahuda vardır. ( Yahuda Hz. İsa'ya ihanet eden havari) Da Vinci yine resmindeki Yahuda karakterine gerçekçilik kazandırmak için canlı bir model arayışına girer. Yardımcılarını ve dostlarını Yahuda modelini bulmak üzere görevlendirir. Bu arayış epey zaman alır. Ve yardımcılarından biri Milano hapishanesinden tam da Da Vinci'nin istediği gibi bir Yahuda modelini bulur. Hali pesperişan olan bu kişinin yüzü gerçekten de ihanet edecek birine çok benzemektedir.
Adam gözleri kapalı bir şekilde getirildiği duvarın önünde önce Da Vinci'yi sonra duvardaki resmi görür. Heyecanlanır ve şöyle der:
- Ben bu resmi daha önceden görmüştüm.
Da Vinci'nin herkesten gizli yaptığı bu resmi, bir başkasının görme ihtimali yoktur. Hiddetle sorar:
- Ne zaman, nerede gördün bu resmi be aciz adam?
Adam cevap verir.
- Tam üç yıl önce.Beni İsa'nın modeli olarak kabul ettiğinizde....
....
Kıssadan hisse iyilerin ve kötülerin yüzleri hep aynıdır. Maharet ikisini de görende.
....
OTOGARLAR
Otogarların kendine özgü bir kasveti vardır. Türlü ve karışık duyguları yaşayabileceğiniz yegane yerdir otogarlar. Bazen sevdiğinizi karşıladığınız peron, bazen sizi ondan ayıran yaralı kalptir. Omuzlarda taşınıp havaya atılan en büyük asker de otogarlardan uğurlanır, al bayrağa sarılı tabut da otogarlardan karşılanır. Gittiğine üzüldüğünüz ya da geldiğine sevindiğiniz nice yakınınıza dökülen yaşlar, otogarların peronlarında sel olup giderken saçları kınalı bir ananın ağzındaki dua semaya ulaşır: Sağ salim var inşallah...
Kalkışa dakikalar kala zaman geçmek bilmez. Ardınız sıra size el sallayanlara otobüsün camından siz de el sallayıp başınızla hadi siz de gidin,der durursunuz. Bu emrivaki komutlar aslında acıyı katlamamak içindir. Değnekçiler, zılgıtçılar sıra sıra bağırırlar: Eskişehir kalmasın, Van burası, Öz hakiki turizmin 15 numaralı yolcusu...
İyi bir coğrafya bilgisine sahiptir bilet kesen görevliler. Zira iki şehir arasındaki mesafeyi en iyi onlar bilir.
Mola yerlerinin lezzetli restorantlarını ve en nihayetinde elbetteki en konforlu koltuk numaralarını...
Kalkışlarda sallanan her bir el, gidişe sitem, kadere isyan gibidir. Peronda yan yana duran iki otobüs kimileri için cenaze kimilerine göre de düğün evi gibidir. Bazen baba, bazen anne bazen yavuklu, bazen de şehir dışına üniversite okumaya gönderilen çocuk kalbidir otogarlar. Sıcak memleketlerden soğuk memleketlere kesilen biletlerin ilk adımlarının düştüğü yerdir.
Soğuktur otogarlar..
Bazen kış kadar, bazen yere düşen kar kadar...