- Öğretmenim iyi ki bu geziyi yaptık. Sayenizde bir sürü yeni yer gördük ve farklı insanlar tanıdık.

- O zaman ne mutlu bana. Ülkemiz böyle güzel bir yer işte.

- Şu manzarası güzel olan yerde son bir mola daha verdikten sonra artık evlerimize dönebiliriz çocuklar.

- Aaaa, öğretmenim burada muhteşem bir ev var, bizimkilere hiç benzemiyor. Nolur öğretmenim önce oraya gidelim.

- Çocuklar tanımadığımız birinin evine gitmek ne kadar doğru ki? En iyisi boş verin orayı burada güzel bir parklı bahçe var. Orada oturalım.

- Ama öğretmenim, nolur, çok istiyoruz.

- İyi peki, tamam o zaman... Ama önce izin almalıyız evin sahibinden. Tabii ki evde birileri varsa. Gelin bakalım.

....

- Şu kapının büyüklüğüne bir bak Ayşe.

- Ya bu kapının kenarlarındaki heykellere ne demeli.

- Kaç güvenlik kamerası var acaba?

- Çocuklar çocuklar, lütfen dağılmayın. Gelin etrafıma. Zile basıyorum.

.....

- Buyrun kime bakmıştınız.

- Ben bu çocukların öğretmeniyim hanımefendi, çocuklarımla burada mola verdik, evinizi gördüler ve çok beğendiler , yakından görmek istediler. Çocuk işte ne yaptımsa dinletemedim sözümü, en azından bahçenizde ufak bir gezinti yapsalar sizin refakatinizde...

- Burda bekleyin lütfen. Evin beyine haber vereyim geldiğinizi. İzin verirse tabii ki gezebilirsiniz, çok iyidir Kutay Bey...

....

- Hoş geldiniz öğretmenim ve tabii ki siz çocuklar. Gelin bakalım Hacer ablanız bir şeyler anlattı. Çok mu beğendiniz burayı?

- Evettt..

- Kaç odası var bu evin?

- Bahçesinde kaç köpek bekliyor?

- Evin kaç tane basketbol ve futbol sahası var?

- Siz çok mu zenginsiniz?

- Havuzunda hiç yüzüyor musunuz?

- Çocuklar Çocuklar!!! Sıkboğaz etmeyin beyefendiyi.

- Durun öğretmen hanım, ne istiyorlarsa sorsunlar çocuklar, sayenizde koca ev şenlendi.

- Hadi sen sor bakalım önce.

- Şey ne zaman yaptınız bu evi?

- Ben yapmadım, Osmanlı zamanında yapılmış köşk olarak... Evlendiğimizde eşim çok beğenmişti. Çocuklarımız olunca burada yaşayalım istedik hep, kısmet oldu diyelim...

- Aaaa, çocuklarınız da mı var, kim bilir nasıl mutludurlar, her gün top oynuyor, bisiklet sürüyorlardır bahçede?

- Evet, bir kızım var hem de siz yaşlarda. Onu çok seviyoruz, ama o burda mutlu mu bilmem.

- Nasıl olur amca, insan bu kadar güzel bir evde neden mutsuz olsun ki, hem belli ki siz çok zenginsiniz, ne isterseniz ona alabilirsiniz.

- Keşke, keşke alabilseydim...

- Nasıl? Almıyor musunuz, yoksa cimri misiniz siz?

- Hahahaha, güldürdünüz beni çocuklar. Gelin benimle sizi kızıma götüreyim.

....

- Bakın işte bu benim kızım, dünyanın en güzel şeyi................ Sizi duyamaz ve sizinle konuşamaz, yanına çok yaklaşırsanız ve gözünün içine bakarsanız size tepki verebilir.

- Aaaaa! Hasta mıymış?

- Küçükken bir kaza geçirdik belki dört yaşındaydı. Allah onu bize bağışladı ama maalesef bu vaziyette hayatına devam ediyor. 10 senedir baba dediğini duymadım, parmağını bile kıpırdatmadı ki??? Hani biraz önce bana aşağıda soruyordunuz ya zengin misiniz diye. Sanırım dünyanın en zenginleri sizsiniz baksanıza baba diyeceğiniz bir diliniz, gören gözleriniz, yere basan ayaklarınız ve babanızın saçlarıyla oynayabileceğiniz elleriniz var. Keşke bu malım mülküm olmasaydı da, sizin gibi sağlıklı, gürbüz bir kızım olsaydı. Baba deseydi, akşam geldiğimde kapımı hizmetçiler değil de o açsaydı. Havuzda çalışanlar değil de o yüzseydi. Ya da bu gördüklerinizin bütün hepsi onu iyi etmeye yetebilseydi. O yüzden çocuklar, en büyük zenginliğin aslında sağlığınız olduğunu hiç unutmayın. Daha güzel evler, daha güzel arabalar sizi bulur zaten. Ama siz sağlıklıyken asıl zenginliğinizin farkına varın... Gördünüz işte, siz söyleyin bakalım bana.

 

HANGİMİZ DAHA ZENGİN, SİZ Mİ BEN Mİ?