​Sanırım daha önce bu cümle hiç ağzımdan çıkmamıştı. Ve o günden sonra bir daha hiç çıkmadı da...

 

​Mezuniyet sonrası İstanbul’da çalıştığım şantiye Halk arasında E5 diye bilinen, orijinal adıyla D100 Karayolunun hemen kenarındaydı. Trafiğiyle meşhur İstanbul’ umuzda o akşam da her yönde yoğun bir trafik vardı. Susmayan korna seslerine olan alışkanlığımız, ardından gelen acı tonlu kornalarda da hiçbir şeyden haberdar etmedi. Şantiye lojmanlarında canı sıkılanlar oyun oynamazsa uyurlar. Ben de o akşam hayli erken saatte  uyumayı tercih etmiştim. Saati hatırlamıyorum, telefonumun sesiyle uyandım. Aynı ana- babadanmışcasına sevdiğim kardeşimdi arayan. Halil’ imdi. Sesi garipti; heyecan desem değil, panik desem o da değil. “Darbe Oluyor” dedi. O zamanki adıyla Boğaz Köprüsüne yakın olduğumu biliyordu, “görmedin mi?” diye ekledi. “Köprü kapatılmış” diye sürdürdü.

 

​Mehmet Ali Birand Cumhuriyet tarihince gerçekleşmiş tüm darbeleri belgesellemişti ve ben hepsini izlemiştim. İzlediğim tüm belgesellerde  ilginç hislere kapılıyordum, askere kızıyordum. En kötü iradenin postaldan çok daha iyi olduğuna inanıyordum. Ama hiçbirini izlerken aklıma ya bugün de darbe olursa diye bir şey gelmemişti. Darbelerin devrinin bittiğini düşünüyordum. Yani “Filan darbede şu olmuştu” cümlesi zihnimize oturmuştu ancak “Darbe Oluyor” tanıdık olduğumuz bir cümle değildi. Koğuşumuzda televizyon  yoktu, köprü yakınımızdaydı ancak her akşamki gibi bir kalabalık olduğu için askeri araçları çok sonradan seçebildik. Oda arkadaşım Kadir’ le depoya gittik, yarı bozuk olduğunu bildiğimiz bir televizyonu depodan yukarı çıkardık. Televizyonu açabildiğimizde sadece Beyaz Tv açılıyordu, başka da kanal yoktu. Osman Gökçek, Cumhurbaşkanımızın milleti sokaklara davet ettiğini söylüyordu. (O gece halk reisten, reis halktan güç aldı.) Ne yapmam gerektiği konusunda emin olamamıştım. Ömer ağabeyi aradım, Ömer Alpay’ ı. “Çıkıyoruz” dedi, “abi nereye” dedim “Kısıklı’ ya, Reisin evine” dedi. “Oraya geleyim” dedim “olur” dedi ama araç yoktu. Yatsı namazını kılmamıştım. Abdestimi alıp namazı kıldıktan sonra dışarıya attım kendimi. Bilenler bilir, şantiyenin bulunduğu Fikirtepe bölgesi kentsel dönüşüme tabi olduğu için etrafta ya yıkık binalar ya da inşaat vardı. Aralarından geçerken nereye gideceğimi de bilmiyordum, her yer karanlıktı. Birden bir ses kulağıma çalındı. “Tekbir, Allahu Ekber!” Sıkça tekrarlanıyordu. Orada ağzımdan bir cümle döküldü. “Allah’ ım beni bu sese kavuştur.” Sesin nereden geldiğini seçemiyordum, her yerde yankılanmaya başladı. Ben bir kaç defa duamı yineledim. Biraz ilerledikten sonra sesin Medeniyet Üniversitesi Kampüsü taraflarından geldiğini anladım ve koşmaya başladım. Yanımdan her araba geçtiğinde ürker gibi oluyordum ama gitmeliydim. Göztepe Köprüsüne kavuştuğumda şükrettim. Duam kabul olmuştu. Görünüşü ve eliyle yaptığı işareti birbirinden farklı onlarca insan bir aradaydı ve tekbir getiriyordu. Kalabalığa girdim. Ben de herkes gibi çok öfkeliydim ama o kalabalıkta bulunmanın gururunu bir daha hiç yaşamadım. Köprüye doğru ilerlemeye başladık, tam köprülü kavşağın bulunduğu noktadan itibaren yaşadıklarımı asla  unutamayacağım. Bastonlu amcaları, gençleri, teyzeleri, motorla köprüye polisleri taşıyan abiyi bir de yolun ortalarından bir yerden kısa bir mesafe küçük bir arabanın arka koltuğunda diz üstü bir şekilde arabanın arka camına dönük olarak gittiğimi. Köprüye çok da yakın olmayan bir mesafede indik, araçlar oraya kadar gidebiliyordu. İlerledik ve cesur kalabalığa ulaştık. Kalabalık arttıkça herkes çok mutlu oluyordu. İnsanlar namazdaymış gibi ön saflara geçmeye çalışıyordu. Bir ara bayağı öne gittiğimi farkettim ve üzerimize yukarıdan ateş açılmaya başladı. Hatırlıyorum etrafımdaki beş altı kişiyle geriye kaçıp orada bulunan durakların arkasına saklanmaya, kendimizi hainlerden korumaya çalıştık.  İlerden bir amca bize doğru koştu “Kaçmayın, korkmayın kazanacağız” dedi. Ve ben o gece bir daha hiç geri kaçmadım. Sabaha kadar Halil defalarca aradı. Anneme çıkmadan hemen önce uyuyacağımı söylediğim için o hiç aramadı. Beni en çok korkutan annemin arayacak olmasıydı ama aramadı. Elhamdulillah köprüde sabahladık ve hainler teslim  olmaya başlayınca da yavaş yavaş azaldık ve kalabalığımız bitti. Sonraki iki akşam Kısıklı’ ya ve Taksim’ e gitmeden önce de bizimkilere uyuyacağımı söyledim, üçüncü günün sonunda ilk günden durumu zaten anladıklarını söylediler. Annemin içi içini yemiş aramak için, babam engel olmuş.

 

Aslında o Temmuz’ un geriye kalan günlerini de anlatmak isterim ama derdim o günden prim yapmak, kahramanlık yaptığımı söylemek değil. Allah’ a şükür o geceye ait bir fotoğrafım bile yok, zira herkes fotoğraf çekerken önce ben de niyetlenmiştim ama sonradan böyle bir şey yapmamam gerektiğini şehadet niyetini ve vesikanın sosyal medyadan kula değil direk Allah’ a gösterilmesi gerektiğini düşündüm. Pişman da değilim. Temmuz’ un o gününden itibaren sokakta olduğum tüm akşamlarında demokrasi nöbeti niyetiyle değil vatan müdafaası gayretiyle orada oldum.

 

Herkesin o kanlı gecede ne yaptığı çok önemlidir. Ama o gece geçmiştir, sonrasında ve hatta bugün ne yaptığımız daha önemlidir. Çünkü, bugün ferdiyle devletiyle içerisine düşeceğimiz zaaflar bizi başka hainliklerle karşı karşıya getirebilir. Gazi millet hainliklere cevap vermekten bir adım geri durmayacaktır ancak zaafiyete mahal vermemek asli vazifedir. Hainler belki bedenleriyle karşımıza bir daha çıkmayacaklar fakat bu onların silindiği anlamına gelmemelidir. Şehitlerimizin katillerinin komik cezalar alıyor olması ciğerimizi dağlamaktadır. İki- üç gün açıklanan 15 Temmuz’ la ilgili beraat kararları en hafif ifadesiyle canımızı sıkmaktadır. FETÖ hain örgütünün elebaşının henüz ülkeye getirtilmemiş olması ve yargılanmaması içimizi acıtmaktadır. Bekliyoruz, bekleyeceğiz. Ülkemizin üzerindeki şer gözlerin görülmesi, hain işbirlikçilerinin ve tüm terör örgütlerinin defterlerinin dürülmesini umutla beklemeye devam edeceğiz.

 

Yazımı tamamlarken o gecede gazada bulunan büyüklerimin ve küçüklerimin ellerinden öper; din, vatan, hak ve hakikat uğruna canını feda eden tüm yiğitlerle de Rabbimin cennetinde buluşmayı dilerim.

 

15 TEMMUZ DESTANDIR!