Biraz ara verdik. Malum AK Parti Van Milletvekili adayıyım. Seçim çalışmaları bütün zamanı alıyor. Okuyucuların merak ettiklerini biliyorum. Meraklarını giderelim dedik.
Bizim Kürtçe’de güzel bir deyim var: “Aşê nezanan Xwedê digerîne” (Tecrübesiz aceminin değirmenini Allah döndürür) diye. Acemi, çiçeği burnunda bir siyasetçi olarak yola henüz çıkmışken karşıma çok açıklayıcı, bütün bir manzarayı özetleyici bir fırsat çıktı. 7 haziran seçimlerinden bugüne nelerin değiştiğini gösteren bir örnek.
Uçakta yanımdaki yolcu beni TRT Kurdî’den tanıdığını söyledi. Sonra sohbet gelişti. Yüksekovalıydı. İstanbul’da ev aramaya gelmiştim, dedi. Hayırdır, Yüksekova’da geçinmek zor mu diye sordum. Hayır, dedi, ondan değil, artık yaşanmaz hale geldi. Her sabah uyanıyoruz, mahalle mahalle, ev ev sokak sokak ilan edilen özerkliklerden bıktım. Çocuklarımız canlı mertal (aynen böyle dedi) yapılıyor. Malum “mertal” Kürtçe’de “kalkan” demektir. Ben de Yüksekova’dan ayrılmaya karar verdim. Lafı dolandırmadan sordum: 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye oy verdin mi? evet, dedi. Bu sefer “Peki, 1 Kasım seçimlerinde yine verecek misin?” sorusunu yönelttim. “Vermeyebilecek miyim bilmiyorum”! dedi.
Çocuklarını “canlı mertal” yapanlara oy vermek istemeyen, ama bunu yapabileceğinden emin olmayan bir vatandaş. Korku yürekleri sarmış, diye düşündüm. “Kürdistan halkı böyle özgürleştiriliyor zahir” diye de içimden geçirdim.
Bir diğer örnek de Van’da doksanlı yıllara dönüldüğünü çarpıcı bir şekilde gösteren türdendi.
Van birinci sıra adayımız Prof.Dr. Beşir Atalay hoca ile birlikte aşiret liderlerinin, kanaat önderlerinin katıldığı bir yemekteyiz. Herkes dertlerini, sorunlarını anlatıyor, biz de dinliyoruz. Çatak (Şax) ilçesinden bir kanaat önderi söz aldı. Aynen şu cümleyi kullandı: Sn. Bakanım, şimdi durumumuz çok iyi. Köyümüze asker geldi!
Nasıl yani? Bir Dakka! dedim. Bir Kürt köyüne askerlerin gelmesinden memnun mu yani? Adam samimiydi. İnanamadım. Elli küsur yaşıma geldim. İlk defa bir Kürdün askerlerin köylerine gelmesinden memnun olduğunu görüyordum. 12 Eylülü, 28 Şubatı ve de son otuz kırk yıllık çatışmayı yaşamış biri olarak şaşırdım. Sonra Yüksekovalı vatandaşın anlattığı manzarayı zihnimde canlandırdım ve durumu kavradım. Sayısını çoktan unuttuğumuz nice süreçlerin ceberut devleti gitmiş yerine ondan da ceberut bir silahlı güç gelmiş. Eskiden adını duyunca saklanacak yer arayan vatandaşın askerlerin gelmesinden büyük memnuniyet duyması bu yüzdendi. Artık oyunu onlara vermeyebilecekti. Ya da istediğine verebilecekti. Bu örnek kimin doksanlı yıllara döndüğünü de açıkça gösteriyordu.
Son örnek. Van’da esnaf ziyaretindeyiz. Bir vatandaşa elimi uzattım. Biz barış istiyoruz, diyerek elini kaçırdı. Barış ele ele tutuşmakla olur, dedim, elini kaçırırsan nasıl barışacaksın? Biz barış istiyoruz derken de bayağı öfkeliydi. Dili barış diyordu, eli savaşa odaklanmıştı.