Murtaza Kamar | İki Misli Ceza | Köşe Yazıları...
Budist rahiplerinin itaat ettikleri pek çok kaideler vardır. Bunlardan biri de günahları itiraf edip arınma toplantısıdır. Bu ayinde rahip ve rahibeler toplanırlar. Toplantıda işlediği bir günahı itiraf edene nasıl bir çile ve terbiye cezası verileceği, müştereken kararlaştırılır.
Zamanın birinde Oglena adında genç ve güzel bir kadın, ümitsiz aşkı yüzünden râhibe olur. Günahlarını itiraf sırası ona gelince, herkes onun böyle genç ve güzel olarak dünyadan elini eteğini çekemeyeceği şüphesinde ne söyleyeceğini beklerler. Oglene yerinden kalkıp, der ki:
-Yağmurlar dinip inzivadan çıkınca, tepede bir sürünün çanlarından çıkan sesler beni o tarafa çekti. Çoban o kadar ilâhî bir güzellikte, yamaçlar ve deniz öylesine harikulâde görünüyordu ki, birden uzun zamandır bastırdığım arzularımı taşkın bir heyecana çevirdiler.
Bu sırada zaten şüphe içinde olan rahiplerden biri yerinden fırlar:
-Susunuz Oglena, gerisini söylemeyiniz rahipler meclisinin çok açık şeyleri dinlemeye ahlâkları müsait değildir, diye bağırır.
-Oglena, sararır titrek bir sesle: Ama söylemek istiyorum ki diye yeniden konuşmak ister. Rahip:
-Susunuz, lütfen susunuz, diye sözünü keser. Mecliste bulunanların hepsini bir sessizlik kaplar. Genç kadına üç ay oruç ve inziva cezası verirler. Üç ay sonra tekrar aynı meclisin karşısına çıkan Oglena der ki:
-Artık konuşabileceğime memnunum, fakat neticeyi nasıl bağlayacağınızı bilemiyorum. Size geçen âyinde bahsetmek isterken, sözümü kesip hakkımda ceza hükmü vermenize sebep olan çoban, sekiz yaşında bir kız çocuğu idi. Tanrı onda güzellik san'atını aksettirmiş denecek kadar güzeldi. Bir ân ona arkasından görünen denize ve keçileri tevekkülle bekleyişine baktım. Kalbi bu kadar saf olarak kitleleri yönetenleri düşündüm. Yamaçlar, yönetenlerin güzelliğinde daha muhteşem görünüyor dedim. Rahip yerinden fırlayıp:
-Oglena, geçen mecliste sözlerine ısrarla devam ederek, hakkında yanlış karar verilmesine mâni olabilirdin diye özür dilemek isteyen bir hal ile cevap verir: Oglena sert bir ifâde ile:
-Rahipler meclisinin, acele hüküm ve karar vermelerinin daima yanıltıcı olduğunu öğrenmelerini diledim, der. Bütün sarı elbiseli rahip ve rahibeler dehşetle ayağa kalkarlar.
-Olgena sana bu hatâmızla verdiğimiz ceza haksızlık oldu. Bunu telâfi etmek için hepimiz iki misli inzivaya çekilip, nefsimizi terbiye edeceğiz. Bu bize acele hüküm vermenin yanlışlığını belletecek diye karar vererek dağılırlar…(Bu hikaye merhume Atiye Keskin’in Bir nükte bir ışık kitabından alınmıştır.)
Yaşam sürecimizdeki işleri, aldığımız kararları bazı kategorilere ayırabiliriz. Örneğin, beklemeye tahammülü olmayan işler, acele edilmesi gereken işler, günlük, yani sıradan işler, stratejik kararlar, kendi veya başkasının hayatını etkileyebilecek kararlar vs. Her iş farklı olduğu gibi buna bağlı olarak karar süreçleri de farklıdır. Özellikle hüküm, yani başkasının hayatını etkileyebilecek kararları alınca iki kere düşünmek lazım. Bundan dolayı hakimlik, savcılık ve yöneticilik vs. müessesi büyük önem taşır. Geçmiş yıllarda, bir arkadaşımız bir suçtan dolayı, beş yıl hapiste kaldı. Cezasının bitimine on beş gün kala suçsuz olduğu anlaşıldı. Bu arkadaşa mahkumiyet veya tutukluluk kararı gerekli özen gösterilmeden verildiyse, bu kararı verenler manevi huzuru nasıl bulacaklar? Bu durumda, Budist rahiplerin uyguladıkları yöntem aklımıza gelmiyor değil. Aslında öyle bir yönteme de gerek yok. Her kararın muhatabını çocuğumuz, kardeşimiz, anne-babamız yerine koyabilirsek; bu hatalı kararlar asgari seviyeye düşer. Her işimizi bu düşünceler ile yaparsak; örneğin hüküm merciinde isek, sorunu olan kişileri, can kulağı ile dinleyip geçiştiremeyebilirsek isabet yüzdesi yüksek kararlar almamız kuvvetle muhtemeldir.
Karar verme merciinde olanlar önemli kararları -beklemeye tahammülü olmayan kararlar hariç- derinlemesine tahlil edip vermelidirler ki hiç kimse mağduriyet yaşamasın. Bu konuda inancımız istişare/danışmayı tavsiye ediyor. Belli bir kesim istişareyi/danışmayı acizlik gibi görüp bu davranışı ihmal ediyor. Bunların bir kısmı kendini beğenmiş, başkalarının görüş ve düşüncelerine değer vermeyen kişilerdir. Halbuki Yüce Allah (c.c), bir ayeti kerimesinde, Sevgili Peygamberimize şöyle hitap ediyor: “İş hususunda onlarla danış”. Diğer bir ayet-i kerimesinde ise müminleri şöyle övüyor: "Onların işleri aralarında istişâre iledir"
Son söz: Danışmak acziyet değil, büyüklüktür.