Neye sahip olursan ol, sevgi dolu bir yüreğe sahip değilsen,
Hiçbir şeye sahip değilsindir. (Kutadgu Bilig)
Daha çok sevgi verdikçe, hissettiğim sevgi de o kadar çok oldu. Hissettiğim sevgi çok oldukça da kendimi sevmem bir o kadar kolaylaştı. Arkadaşlarıma hiç olmadığım kadar yakınlaşmıştım, yeni, harika insanlarla tanıştım. Daha mutlu bir insan olmuştum, tanışmak isteyebileceğiniz biri. Artık o umutsuz, sürekli arayan kişi değildim. Sevgiyi her gün tattım."
Tanrı'yla karşılaştığımızda, bize soracak, "Kendine ve başkalarına sevgi verip aldın mı?" Başkalarının bizi sevmesine izin vererek, onları severek kendimizi sevmeyi öğrenebiliriz. Tanrı bize sevmek ve sevilmek için sınırsız olanaklar vermiştir. Bunlar hepimizin çevresindedir, tüm yapacağımız şey onu almaktır. (Yaşam Dersleri)
Hayatın inişleri ve çıkışları vardır. Ne kendi sorunlarımızı ne de sevdiklerimizin sorunlarının hepsini çözemeyiz. Ancak sorunlarını çözemediğimiz dostların yanında olduğumuzu hissettirebilir ve yanlarında olabiliriz. Onların yanında olmamızı hissetirmemiz onlara psikolojik açıdan destek sağlar. Ve onlara hissettirdiğimiz sevgi yalnız olmadıklarını düşündürüp moral ve motivasyon açısından önemli bir katkı sunabilir.
Bir doktor anlatıyor:
Epey yıl önce, bir hastanede ilginç bir olayın farkına vardım. Ölmek üzere olan hastaların birçoğu kendilerini harika hissetmeye başlıyordu; fiziksel değil, daha çok zihinsel olarak. Bu da temizlikçi kadının sayesinde oluyordu. Ölmek üzere olan hastalarımdan birinin odasına her girdiğinde olumlu şeyler oluyordu. Bir gün onu koridorda gördüm ve daha çok ters bir biçimde, ölmek üzere olan hastalarımla ne yapıyorsun?" diye sordum.
"Ben sadece odalarını temizliyorum," yanıtını verdi.
İnsanların kendilerini nasıl iyi hissetmelerini sağladığını öğrenmeye kararlı biçimde onu izledim. Ama yaptığı özel bir şey göremedim. Beni fark edince çağırıp anlattı: Bir süre önce gece yarısı üç yaşındaki oğlunu acil servis odasına getirmiş, burada saatlerce umutsuz bir biçimde doktorun gelmesini bekleyerek kucağında çocuğuyla oturmuş. Ama kimse gelmemiş, o da küçük oğlunun, kollarında, zatürreden ölüşünü izlemiş. Tüm bu acıyı ve ızdırabı nefret, içerleme, öfke ya da olumsuzluk göstermeden paylaştı.
“Ölüm benim için artık bir yabancı değil. Ölmek üzere olan hastalarınızın odalarına girdiğim bazı zamanlar, onlar çok korkmuş görünüyorlar. Yardım edemem, ama onlara doğru yürüyüp onlara dokunabilirim. Onlara ölümü görmüş olduğumu ve bu gerçekleştiğinde onların iyi olacaklarını söylüyorum ve sadece orada onlarla birlikte kalıyorum. Gitmek isterim ama bunu yapmam. Diğer kişi için orada kalmaya çalışırım. İşte bu sevgidir." (Yaşam Dersleri)
Ne kadar ulvi bir düşünce ve ne kadar asil bir davranış.... İşte bu sevginin muazzam gücüdür. Yürekten gelen sevgi yüreğe iner. Yürekten gelen sevgiyi yürek hisseder. Ölüm esnasında dahi bu sevgi büyük bir iş görür.
Yıllar önce askerlik görevini ifa ederken atış eğitiminde bir arkadaşın yancısı oldum (Yani yanında uzanıp boş kovanı topluyordum). Atış görevini ifa edemediğimiz takdirde bizi iyi bir ceza bekliyordu. Ben görevimi başarmıştım. Sıra arkadaşımda idi. Arkadaş ile çok samimi değildik. Sadece aynı ortamı paylaşıyorduk. Atışa başlarken yanında duruyordum ve ona cesaret vermek ve yüreklendirmek için yürekten konuşuyordum: “Bismillah de; korkma başaracaksın; derin nefes al gevşe ve tetiğe bas. Allah yardımcımız olacaktır vs. vs.” Atış bitti. Başarmıştı. Takıma döndük. Bir süre sonra yanıma gelerek: “Bana niye böyle davrandın?” diye sordu.
Doğruya ne samimiyetimiz vardı ne de başka bir ilişkimiz. Dedim ki “Sen benim arkadaşım ve kader birliği yaptığım kardeşimsin; bu yetmez mi?” Şaşırmıştı. Anlaşılan o güne kadar yakınları ve dostları dışında karşılıksız bir sevgi görmemişti.
Yabancı bir kişi, sadece insan olduğundan dolayı zor durumunda yanında olmuştu. Çok etkilendiği belliydi. Farklı kültürden ve coğrafyadan olmamıza rağmen aramızda öyle bir sevgi gelişti ki aradan 35 yıl geçmesine rağmen hala aynı sıcaklığını koruyordu.
Geçen yıl İstanbul’ da kızımın düğünü vardı. Dostum İzmir’de ikamet ediyor. Usulen Whatsapp tan davetiye gönderdim. Düğün günü geldi çattı. Düğün esnasında masada otururken başım üstünde bir gölge hissettim. Başımı kaldırdığımda dostumu gördüm. Ailesi ile haber vermeden yabancı olduğu bir şehirde aynı şehirde veya yakınlarda oturduğu halde düğünümüze gelemeyen akrabalara nispet yaparcasına sorup soruşturup düğünümüze iştirak edip bu mutlu günümde beni yalnız bırakmadı. İşte içten gelen ve eskimeyen bir sevginin sonucu.