'Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol'

Abone Ol

İlk köşe yazım olmasından dolayı sosyal medyada geçirilen zamanı ve sosyal medya kullanımı konusuna değinmek istedim... Yapılan araştırmalara değinerek kısaca size biraz bilgi vereyim...

 

Yapılan araştırmalara baktığımız zaman ülkemiz de son dönemde sosyal medya kullanımı gün geçtikçe artıyor. Hepimiz bunu görüyoruz ve farkındayız. Ülkemizde 7’sinden 70’ine kadar insanlar burada zaman geçiriyor. Burada sosyalleşme konusunda yeni arkadaşlıklar yeni iş fırsatları ve daha nice sosyalleşmeler yaşanıyor.  Sosyalleşme konusunda gayet iyi bir noktadayız. Buna söyleyecek sözüm yok doğrusu... Kısaca verilere bakarak sosyal medya konusuna bir bakalım isterseniz...

 

Yapılan araştırmaları ele aldığımızda ülkemiz de, internette geçirilen süre bakımından dünyada 16. sırada yer alıyoruz. Diğer bir araştırma şirketinin verilerin de ise, Sosyal medyada geçirilen zamanı ele aldığımızda 240 ülke arasında 11. sırada yer alıyoruz.

 

Maşallah ne kadar sosyal bir ülkeyiz!

 

Burada satırlar dolusu sayısal veriler kullanıp zihinlerinizi  boş yere doldurmayacağım...

 

İşin doğrusunu söylemek gerekirse, ben internette, sosyal medyada geçirilen zamana karşı değilim. Bir kere şunu kabul etmek lazım. Biz 21.yüzyılda teknoloji çağında yaşıyoruz. İnternet ve tabi bunun yanında sosyal medya bu çağın getirileri arasında. Ben gerçek hayatımızdaki diğer duygulara yer vermeyen sadece mutluymuş gibi görünen pozlara, samimiyetsiz yorumlara, sahte arkadaşlıklara, insanların bazı yoksunlukları yüzünden dolandırılmalarına karşıyım. Ha bir de “Fenomen” adı verilen abuk sabuk tiplere karşıyım. Sizce de çok tuhaf görünmüyorlar mı?

 

Bizim olmadığımız bir şeyi olmuşuz gibi paylaşmamıza kimsenin ihtiyacı yok. Mesela mutlu değilsek ”muş gibi” yapmamız için hiçbir neden yok. Lütfen biraz geriye gidelim, hatırlayalım. Bizim Mevlânâ'mız vardı. Onun “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” öğüdünü tekrar dâhil edelim hayatımıza.

 

İnsanların özellikle duygu konusunda yoksunlukları yüzünden dolandırılması konusunu yukarda söylemiştim. Geçenlerde bir televizyon programında altmış iki yaşında, 7 torun sahibi, emekli öğretmen bir teyzenin başından geçenleri izledim. Teyzeyi Facebook üzerinden tanıştığı iki ayrı dolandırıcı evlilik vaadiyle kandırıp, 300 bin lirasını alıyorlar. Anlattıklarını dinlerken kafamda bir sürü soru canlandı.

 

Bu soruları şöyle sınıflandırdım:

 

1.Bu teyze bu kadar mı yalnız? Sevmeyi sevilmeyi bu kadar mı unuttuk biz? Unuttuk da o yüzden mi arkadaşlık sitelerinden medet umar hale geldik?

2.Gerçekten ihtiyacı olan bir yakınımıza ya da çok yabancı birine 10 lirayı bu kadar tereddütsüz verir miyiz?

 

Sizce de çok vicdan yakıcı sorular değil mi? Benimle benzer duyguları paylaştığınızı hisseder gibiyim.

 

Şu sosyal medya fenomenlerimize değinmeden geçmeyelim. Bir A kişisi geçiyor kamera karşısına, normal hayatta yapılsa akıl hastası teşhisi konulabilecek hareketler yapıyor, marifet gibi hayatının her anını ifşa ediyor, yetmiyor sosyal medya aracılığıyla bunu yayınlıyor ve belki de milyonlar bunu izliyor. İzleyen o milyonlar durur mu? Onlar da aynı hareketleri yapıyor. Al sana yeni bir  “akım”... Bence bu konunun en içler acısı yanı, gençlerimiz özeniyor bu ‘Fenomen’ arkadaşlara. Bu tuhaf hareketleri, ilginç konuşma şekillerini hayat tarzı haline getiriyorlar. Bu özenti yüzünden hayatın tadını çıkararak yaşamak yerine internetten paylaşılacak hayat yaşıyoruz. Allah aşkına gerçekten eğleniyorsak bunu kanıtlamaya mecbur muyuz? Ha tabi ki güzel anlarımızdan birkaç kare kalsın geriye ve paylaşalım sevdiklerimizle. Ama bu anları paylaşmak  için yaşamayalım.

 

Burada  dile getirdiğim düşüncelerimle  size neleri düşündürdüm bilmiyorum ama  ben sözlerimin sonuna doğru çıkardığım dersi dile getirmek istiyorum. Biz bu sosyal medyayı kullanıyoruz kabul hatta saatlerimizi geçiriyoruz. Fakat görüldüğü üzere maalesef yanlış ve amacı dışında kullanmamız yüzünden, bilgisizliğimizi kullanmak isteyen bazı uyanıkların istismarına maruz kalıyoruz. Şahsi fikrim bu mecranın doğru kullanımıyla ilgili kamu spotu niteliğinde yayınlar yapılmalı. Hatta daha ileri gidiyorum. Bu bilgilendirme daha okulda verilmeye başlanmalı. Doğru kullanımın nasıl olduğu genç yaşlı herkese verilmeli. Sonuç olarak her konuda olduğu gibi bu konuda da eğitim şart!