ŞEHRİVAN HABER: ORHAN SAĞLAM-ŞABAN BEYAZSAÇ  

Van’da son yıllarda çiftçinin ve üreticinin önündeki en büyük engel teşkil eden kuraklık ve maliyetler tartışılırken, yanlış uygulanan tarım politikaları da konuşulmaya devam ediyor. Çiftçinin bitkisel üretimde mazot, gübre ve temel girdi maliyetlerin yanı sıra uygulanan yanlış tarım politikaları da üretimi etkiliyor. Kuraklık sorununun konuşulduğu bu süreçte ilaç ve gübre zoruyla üretilen ürünler ise tehdit olarak öne çıkmaya devam ediyor. Tüm bunlar yaşanırken, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fikret Yaşar da Şehrivan aracılığıyla önemli değerlendirmelerde bulunarak, tarımda yapılması gerekenleri anlattı.

KURAKLIKLA İLGİLİ TEDBİRLER ALINIYOR MU?

Kuraklık ile ilgili Türkiye genelinde tedbirin alınmadığına dikkat çeken Van YYÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fikret Yaşar, şöyle konuştu: “Bu çok ciddi bir problem bu probleme karşı ülkesel çapta önlemler alınmalıdır. Bir kere önümüzdeki yüz yılın planlamasını yapmak zorundayız. Ne yapılabilir? En başta kurağa toleranslı türlere geçiş yapmak zorundayız. Yabancı çeşitlerle üretim yapma alışkanlığımızı tabir yerindeyse yabancı kompleksimizden kurtulup bu ekolojiye ait türlerle ekim dikim yaparak yetiştiricilik yapmak zorundayız. Böyle yaparsak, su kullanımını en aza indirmiş oluruz. Tabi su israfını ortadan kaldıracak sulama sistemlerini yaygınlaştırmalıyız. Hem kendi türlerimizle yapacağımız yetiştiricilikle daha az ilaç kullanarak üretim maliyetini düşürmüş olacağız. Daha az ya da hiç kimyasal ilaç kullanmadan yapılan yetiştiricilikle hem doğanın dengesini bozmadan ve kirletmeden yaşayacağız ve hem de yediğimiz ürünleri önce zehirleyip sonrada tüketip sağlığımızı bozmamış olacağız. Ve dolayısıyla sağlık harcamaları için harcadığımız paralarımız cebimizde kalarak kar hanesine yazacağız. Hepsinden önemlisi sağlıklı toplum olacağız.”

YANLIŞ POLİTİKALAR, İTHALATA YÖNELTTİ

“Tüm bunları düşünerek kar zarar hesabı yapmış olursak, verimi düşük bile olsa kendi yerel çeşitlerimizle yapacağımız yetiştiricilik her zaman daha karlıdır.  Biz her açıdan hesabı yanlış yapıyoruz. Yaptığımız hesapla günü kurtarırken geleceğimizi kaybediyoruz. Karartıyoruz, tüketiyoruz. Keşke bu işlerin planlamasını yapanlarla karşı karşıya gelebilsek de konuşsak. Hem hayvansal ve hem de bitkisel üretimde yıllardır bir plan dahilinde yaptıkları işler var. Ve bu yaptıkları planlamaların reel sonuçlarını ben onlara anlatsam ve sorsam. Bu ülke sizin planlarınızdan ve yaptığınız işlerden ne kazandı? Tarımda kendine yeten ülkeyken, şimdi her şeyi ithal ediyoruz. Ben çıktıya bakarım karı, zararı çıktıyla anlarız. Bugün arpaya buğdaya, ete süte muhtaç duruma geldik mi? Geldik. Dışarıdan ithal etmezsek yiyebilecek miyiz? Tüm bunların sebebi yanlış tarım politikalarıdır.”

“İLAÇ VE GÜBRE ZORUYLA HAYATTA TUTMAYA ÇALIŞIYORUZ”

Yaşar, “Kuraklığa, sıcağa ve soğuğa toleranslı yerel çeşitlerimizle üretime geçemezsek elimizde mevcut yabancı orjinli çeşitlerin ömrünün çok fazla olabileceğini tahmin etmiyorum. Ben hem bu işim bilimini yapan ve hem de üretimini yapan bir akademisyen olarak gözlemlerime dayalı olarak söylüyorum. Bakın hakikatten artık yetiştirmekte ve yaşatmakta zorlanıyoruz. İlaç ve gübre zoruyla hayatta tutmaya çalışıyoruz. Bu da üretim maliyetimizi çok arttırdığı gibi, kendi sağlığımızda tehlikeye atıyoruz. Benim bu söylediklerime karşı çıkanlar olabilir. Ama ben her platformda karşılıklı bu konuları konuşup, tartışmaya hazırım.” Dedi. 

“ÇALIŞMALAR YETERSİZ KALIYOR”

Yerel çeşitlerle ilgili Van Tarım İl Müdürlüğü’nün yaptığı çalışmaların yetersiz kaldığını belirten Yaşar, “Bu ülke çapında kaynak ayırarak ve yasal düzenlemeler yaparak teşvik edilmelidir. Bakın ben bahçeden evime gidip gelirken her gün bir kaç defa polis kontrolünde sorgulanıyorum ama dışarıdan canlı materyal gelirken kimse sormuyor. Bunun menşei nedir? Sertifikası var mı? Genetik ve bulaşıklılık testi ile ilgili belgeniz var mı diye soran yok. Bu rahatlık ne yaptı biliyor musunuz? Avrupa’nın çeşitliliği en fazla ürün deposu olacak bir coğrafyayı, şu an dünyanın en zengin hastalık ve zararlı merkezi haline getirdi. Yazık hem de çok yazık. Bu durum sınır ötesi ve sınırlar içinde tüm nakledilen canlı materyal için geçerlidir.” İfadelerini kullandı. 

YAŞAR, SORUNLARLA İLGİLİ ÇÖZÜM ÖNERİLERİ DE SIRALADI

Türkiye'nin 56 yıllık dev içecek markası iflas bayrağını çekti: Kapısına kilidi vurdu! Türkiye'nin 56 yıllık dev içecek markası iflas bayrağını çekti: Kapısına kilidi vurdu!

Tarımda yaşanan sorunlarla ilgili çözüm önerilerini sıralayan Yaşar, “Dünyanın en eski ve köklü medeniyetlerinin yaşadığı ve dünyanın en zengin ekolojik farklılıklarına ve bu zengin ekolojinin kendine uygun yarattığı türlere sahip Anadolu coğrafyasının tüm karekteristik özelliklerini çok iyi analiz ederek, her ne kadar ilgisiz ve bilgisizliğimizden dolayı pek çoğunu kaybetsek bile, var olanlara sahip çıkarak onlarla üretim planlamamızı yapmalıyız. Fakat tarımın sürdürülebilirliğinin olabilmesi için mutlaka devletin desteğinin olması şarttır. Ancak bu destek bugün verilen sembolik mazot gübre desteği şeklinde değil. Bakın bu destek miktarı yüksek bile olsa tarımın sürdürülebilirliğine yeterli katkıyı yine sağlamaz. Asıl olan çiftçiye tarımsal alt yapının devlet tarafından sağlanması ve alım garantili ürün desteğinin arttırılmasıdır.”

“ÜRETİM KÜLTÜRÜNÜ ÇOCUKLARIMIZA AŞILAMALIYIZ”

“Devletimiz beslenmeden kaynaklı bozulan insan sağlığı için harcadığının onda birini tarımsal üretimi desteklemek içim harcamış olsa, sağlıklı bir topluma sahip olarak her alandaki üretim kapasitesini arttırmış olacak ve kısa sürede kalkınmış olacak. Bugün açlık tehlikesinin korkularını yaşayan dünyanın bazı bölgeleri ki bizde bu küresel olumsuz etkiyi yaşayacak bölgelerden biriyiz, gelecekte gıda tehdidi ile karşı karşıya kalacaklar. Tabi bu küresel etkinin olumsuzluğunu en aza indirmek için çevre duyarlılığımızı en üst seviyeye çıkarmalıyız. Su kaynaklarımızı kirletmeden tasarruflu kullanmalıyız. Bir diğer önemli konu geçmişte sahip olduğumuz ve bu gün kaybettiğimiz her alandaki üretim kültürünü çocuklarımıza aşılamalıyız. O da ancak çocuğun görmesi ile olur. Şunu unutmayalım çocuk söyleneni değil gördüğünü yapar.”  Şeklinde konuştu.

SICAKLIKLAR ARTIYOR, TEHLİKE BÜYÜYOR!

Küresel iklim değişikliğiyle ilgili önemli değerlendirmelerde bulunan Yaşar, “Küresel ısınmanın etkileri yeryüzü şekillerine göre, bir yerin yer küre üzerindeki enlem ve boylamlarına göre farklılıklar gösteriyor. Bizim bölgemiz Van Gölü tarım havzası özellikle güney bölgelerimizle kıyasla daha az etkilenen bir bölgelerdir. Güney bölgelerde küresel ısınmanın etkisi çok daha yüksektir. Fakat zamanla bu etki artarak devam edecektir. Yağışlar bundan sonra dengesiz ve düzensiz olacaktır. Bu sebeple de meteorolojik verilerin daha sağlıklı alınıp uyarıların zamanından önce yapılması ve özelliklerde ekim dikim zamanlarının belirlenmesi gerekir. Fakat enteresandır bilim ve teknolojinin eskiye nazaran çok daha ileride olmasına rağmen, son yıllardaki hava tahminlerimde yanılmalar çok fazla oluyor. Dolayısıyla hava tahminlerine göre iş planlaması yaptığımızda sıkıntılar yaşayabiliyoruz.” Dedi.

“İKLİM DENGESİZLEŞTİ”

Yaşar, “Yaşanan küresel ısınmanın en belirgin göstergesi ısınmanın yükselmesiyle birlikte kuraklık ve iklimde yaşanan tutarsızlıklardır. Dikkat ederseniz eskilerin tecrübeye bağlı olarak belli tarihleri isimlendirmişlerdi. Mesela camuşkıran, zemheri gibi... Fakat iklimde yaşanan dengesizliklerden ötürü belli tarihlerde beklenen iklim olayları gerçekleşmiyor. Bu ekolojik zamanlar önemliydi çünkü çiftçiler o tarihlere göre yapacakları işleri ayarlarlardı. Mesela geçen yıl tarlaya tohum ekiminden sonra yağış olmadığı için kuruda kalan tohumlar çimlenmedi. Bu yıl ise tam tersi ekilen tohumlar hem soğuk ve hem de aşırı yağışlardan ötürü tohum toprakta çürüdü. Yaşanan bu dengesizlik karşısında bitkilerin gelişiminde de dengesizlikler görülmeye başladı.” İfadelerini kullandı.

YAĞIŞIN FAZLA OLMASI DÖKÜMLERE NEDEN OLDU

Yaşar, cümlelerini şöyle sürdürdü: “Asırlar boyunca bitki türü ile ekolojinin oluşan adaptasyon ve uyumu bozulmaya başladı. Bitki vejetasyon süresi içinde değişik fizyolojik dönemler vardır. Her fizyolojik dönemin kendine mahsus sıcaklık istekleri ve ona bağlı hormonal aktivitesi olur. Bu farklı fizyolojik dönemlerde alışılmış sıcaklıklar oluşmadığı takdirde o oluşum gerçekleşmiyor. Hele hele çiçeklenme, döllenme ve meyve bağlama dönemlerinde ani ekolojik değişiklikler bitkinin verimini ciddi oranda olumsuz etkiler. Çok büyük çaplı verim kayıpları olur. Geçen yıl meyvelerin çiçeklenme döneminde sıcaklıklar düşünce özellikle Elma ve Armutların çiçekleri soğuk zararı gördü. Bu yıl ise çiçeklenme ve meyve bağlama döneminde yağışların fazla olması, kapalı gün sayısının fazla olması ve sıcaklıklarında istenilen düzeyde olmayışından dolayı bazı bölgelerde meyve dökümleri çok fazla oldu.”

“YAĞIŞ YÜZDE 300 CİVARLARINDA ARTIŞ GÖSTERDİ”

Bu yıl Van Gölü havzasına düşen yağışı yorumlayan Yaşar, şunları söyledi: “Yaşanan kuraklık nedeniyle umutsuz ve karamsarlıkla başlanan sezonda, Nisan ve Mayıs aylarında yağmurların geçen yıla göre yüzde 300 civarlarında artış göstererek çiftçinin yüzünü güldürmüştür. Üstelikte bizim bölgemizde sakin ve aralıklı yağarak sel oluşturmadan düşen yağmur, toprağın emmesine müsaade edecek şekilde olmuştur. Meyvelerin çiçeklenme döneminde bir olumsuzluk yaşasak bile genel anlamda yağışların tabiatı nasıl canlandırdığına şahit olduk. Doğa mutlu olduğunu her haliyle yansıtıyor. Yeşilin tüm tonlarını görebiliyorsunuz doğada. Suya doymuş toprak ekinlerimizi ve yem bitkilerimizi de çok iyi besledi. Bu sene meralarımızda muhteşem otlak vardı. Fakat ne yazık ki meralarda otlatacak yeterli hayvan göremiyoruz. Yoncalar güzel başladı fakat zararlı mücadelesi yeterli ve zamanında yapılamadığı için tırtıl zararı çok yüksek oranda görüldü. Bu sebeple de ciddi kayıplar oldu”

BU SENE ÇİFTÇİLERİN YÜZÜ GÜLÜYOR

Yağışların hem tarıma hem de çiftçilere iyi geldiğini belirten Yaşar, “Arpa ve buğdaylarımız arada cılız da olsa yağan kar sayesinde kışı atlatarak bahara az zararla çıktı. Fakat özellikle Nisan ve Mayıs aylarında yağan yağışlar ekinlerin gelişimlerini olumlu etkiledi. Özellikle yeterli gübreleme yapılmış ekinlerin renk ve canlılıkları ile sap kalınlıkları, kardeşlenmeleri, boylanmaları fevkalade oldu. Ancak yeterli gübreleme yapılmamış yerlerde yer yer azot eksikliğine bağlı olarak sararmaların olduğunu görmüştük, Yağışların fazla olmasına bağlı olarak topraktan azot yıkanması olduğundan azot eksikliği olmuştu. Bu yağışlara paralel olarak sıcaklıklar ani değil de yavaş yavaş artmaya başlarsa ekinler çok daha iyi olur diye temennilerde bulunuyorduk. Ve öyle oldu. Vejetatif  aksamın yanında generatif aksam olan başak bağlaması ve dane dolgunluğu da çiftçinin yüzünü güldürecek düzeyde olacaktır.” Diye ekledi.

Editör: Necmettin Dursun