Hayatın icaplarındandır; bazen iki kardeş, iki kavim, iki devlet arasında sorun çıkar/çıkıyor. Medeni kimse iseler, akil adamları varsa, iletişime kapı aralarlar, sorunlarını konuşurlar, tartışırlar sonunda ortak değerleri üzerinde bir mutabakata varıp barışçıl bir tarzda hayatını sürdürürler.
Mesela Fransa ile Almanya aslında birbirini sevmeyen iki ülke, ama ortak menfaatleri üzerinde tokalaşıp Avrupa Birliğine ağabeylik yapıyorlar.
Rusya ile İran çok mu biri diğerini seviyor elbette ki hayır ama gel gör ki Suriye sorununda aynı tarafta yer aldılar.
ABD’yi düşünelim kurnaz bir devlet, bir ülkede kimin nüfuz sahibi görse ona dostane yanaşıyor.
Bu sefer gelin Devletin Kürtlere bakış açısı ve Kürt’lerin Kürt’lere bakış açısını ele alalım. 50 yıl bu ülkede Kürt yok edebiyatı yapıldı, kart kurt bilmem ne dendi, Ne oldu? tekrar etmeme gerek yok, malımızı canımızı kaybettik dünya bilim ve teknolojiyle uğraşıp, zenginliklerini değerlendirip, huzuru yakalarken, biz hala gelişmekte olan üçündü dünya ülkeleri kategorisindeyiz.
Neyse ki halkın değerleriyle barışık bir Hükümet iktidara geldi ve geldiği gibi sorunu fark etti, kendi vatandaşıyla olan kavga ve gürültünün bir an evvel ortadan kalkması gerektiğine kanaat getirdi. Milli birlik ve kardeşlik sürecini başlattı.
Çözüm süreci %50 tamamlandı gibi, diğer %50 si için gayret edilirken dünyanın azı dişleri, kan emiciler kudurmaya başlamış orada burada sıkıntı oluşturuyorlar.
Abdullah Öcalan’ın barış sürecine katkısı tarihi bir değer taşırken birileri şurada burada’ bu diyar beden sorulur’ diye bir plan peşinde. Sevgili kardeşim barış böyle lokal nüfuzlarla gelmez. Bu ülke bir bütün ve bir otoriteye bağlı olmak durumundadır, ben istedim oldu diye bir şey yok, olan Kürt halkına oldu, Anadolu insanına oldu, bu sürecin başarıya ulaşması lazım. Büyüklerin işini zorlaştırmayın Kürtlerde saygın bir usul var, “büyükler barışa karar verdi mi küçüklere laf düşmez.”
Herhalde eski günlerin başımıza gelmesini isteyenimiz yoktur. Varsa Kürtlerin bir numaralı düşmanıdır. Süreçte emeği konumu ne olursa olsun. Bu kadar çalışma ve eziyetten sonra eski günleri özlemek akıl kârı değildir. Ne devlete ne millete faydası yoktur, sadece dünyanın karıştırıcı fesatlarını ve silah tüccarlarını sevindirir.
Bizim bölgemizde farklı renklere sahip insanlar var. Şu anda iki isimle kendini ifade ediyorlar, Hüda-Par ve HDP, DTK’nın Kürdistan renklerini ne kadar barındırdığı daha malum değil. Hizbullah nasıl ki 14 yıldır Hüda-par siyasi hareketi içinde eridiyse PKK’nin de HDP’in içine taşınıp siyasi olarak kendini ifade etmesi lazım.
Bu bölgede dağda bağda silahlı kimseler oldukça insanlarımızın hür ve özgür yaşayabilmesi kendini ifade edebilmesi çok zor, Kürt’lerin bir an evvel birbirine saygı eli uzatmaları lazım. Herkes herkesi sevmek zorunda değil ama birbirine saygılı olmak zorundadır. Victor Hugo’nun manidar bir ifadesi var “Senin görüşüne katılmayabilirim, ama senin düşüncen yaşasın diye ölebilirim” işte toplumdaki renklere ve seslere bu düzeyde yaşam hakkını vermeliyiz. Tabi bu demek değil ki ahlak dışı namustan yoksun hal ve davranışlara eyvallah diyeceğiz.
İnsanlık tarihinin yaşadığı yönetim aşamaları var, dünyanın şu anda yaşadığı yönetim usulleri var, halka anlatacaksanız, halk onay verdikçe de o yönetimle yaşamaya çalışılacak, bizim kanımız başkasının kanından daha kırmızı değil herhalde. Hem bakalım yanı başımızda Defakto da olsa devletleşmeye doğru olgunlaşan bir Kürt devleti var, şöyle bir düşünelim, ne zaman ki Talabani ile Barzani el sıkıştılar o zaman yüzlerine gülmeye başladı.
Burada da öyle Hüda-Par ve HDP bir birini tanımakla yükümlüdür. Ben PKK Hüda-Par diyemem çünkü biri silahlı diğeri silahsız. Ayrıca taraf tutmak kolay ama önemli olan taraflarla el ele tutmaktır. Ben insanımız arasında niye taraf tutayım, benim derdin aralarında günün birinde barışın geldiğini görmektir, ben bunun için kavli ve fili dua ediyorum.
Zaman birbirimize yan bakma zamanı değildir. Bir asırdan sonra Kürtler bir fırsat yakaladılar, bir biriyle uğraşıp enerjisini boşa tüketmemeleri lazımdır. Zaman barış ve huzur içinde yaşama zamanı, zaman eğitim öğretim zamanı, zaman dil ve kültürümüzü geliştirme zamanı, zaman selam ve dua zamanı. Sakın sakın ideolojik yaklaşımları başımıza bela etme, toplum içinde perde yapma zamanı değildir.
Derdim çoktur ama sanırım bu kadarıyla da bir şeyler dile getirdim. Allah insanlarımıza onurlu ve huzurlu bir yaşam nasip etsin.
Bir gün bir Tuğgeneral, bir asker yaklaşımıyla defalarca, “Allah bana şehitliği nasip etsin” deyince ben dedim ki, Allah sana sağlıklı ve huzurlu bir ömür versin, çünkü Kürtlerin derdinden anlayan, babasından utanan bir Paşaydı, başka bir ifadeyle adam gibi adamdı.
Sakın kimse bu bölgede din de dahil bir şeylerin uğruna ölmeyi istemesin, dinler de, düzenler de insanlar daha mutlu ve huzurlu yaşasınlar diye gelmişler.
Allah bir insanı yaratmışsa sevgiye layıktır. Bazı istenmeyen hasletleri olsa bile. Ne diyor Mevlana “Kafire kem gözle bakma, iman üzeri ölmeyeceği ne malum” işte insana bakış açısı bu olmalı.
Zalim ve edepsizler hariç herkese selam olsun. Huylarından vazgeçseler kapım onlara dahi açıktır.