31 Mart sonrası Van'da yaşanan mazbata krizi ve sokak olayları tüm Türkiye'nin seçim sonrası en çok konuştuğu konulardan biri oldu. Dem Partili Abdullah Zeydan'a önce mazbata verilmemesi ardından YSK'nın mazbata verilme kararı olması sürecinde ciddi hareketlilik yaşanırken konuyla ilgili yüzlerce değerlendirme ve yorum yapıldı. Yaygın medyada da sıkça işlenen konu ile ilgili son kaleme alınan yazılardan biri T24'te çıktı. t24 yazarı Şengün Kılıç, ilginç bir yazı kalame alarak Türkiye'nin siyasi tarihini de konu eden bir yazıda Van'daki olaylara dikkat çekti.

İşte o yazı;

Bir yerde seçim mi kaybettin, eskiden olsa illiğini elinden alır, rütbesini ilçeliğe indirirdin! Neyse ki Türkiye büyük bir gelişme kaydetti de sadece seçilenin mazbatasını vermeyerek iş hallediliyor. Peki fatura kime kesilecek? Onun da kolayı var: Sarol Formülü!

Yerel seçim sonuçlarının yarattığı fırtınanın etkisi hâlâ devam ediyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun yeniden sayım, seçimin tekrarlanması, daha önce onaylanan adayların sonradan ay pardon yanlışlık olmuş denerek mazbatalarının iptali gibi kararları, fırtınanın bir süre daha devam edeceğini gösteriyor. Yüzde 55 gibi yüksek bir oyla Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan mazbatasının verilmemesi nedeniyle Van’da yaklaşık iki gün süren protestolar sonrasında özellikle AK Parti’den yapılan taban tabana zıt açıklamalar bana 1954 seçimlerinden sonra Demokrat Parti (DP) içindeki tartışmaları hatırlattı.

Malum, DP’nin, CHP karşısında ezici üstünlükle iktidarını koruduğu 2 Mayıs 1954 seçimlerinden yaklaşık üç ay sonra, 20 Temmuz’da ilk icraatlarından biri, eski DP’li, sonra azılı muhalifleri olan Osman Bölükbaşı’nın yüzde 44 oy alarak milletvekili seçildiği Kırşehir’i, Nevşehir'e bağlı ilçe haline getirerek cezalandırmak olmuştu. Hele 6-7 Eylül (1955) pogromu ise bardağı taşırmıştı. İktidarlarının ilk beş yılında partilerinde umduklarını bulamayan, artan yolsuzluk ve gittikçe despotlaşan yönetimden rahatsızlık duyan DP’lileri isyan bayrağını çekecek hale getirmişti.

22 Kasım 1955’teki grup toplantısında ise kulislerdeki homurtular açık isyana dönüşür. Toplantıda Erzurum Milletvekili Hamit Şevket İnce kürsüde son derece sert bir konuşma yapar. “Grubun var olduğunu gösterelim,” der İnce, “Dillerimizi çözelim, artık mebusluğu muzu yapalım.” Konuşma büyük alkış alır. DP hükûmetinde hem devlet bakanlığı yapan hem de Başbakan Adnan Menderes’in yakın dostu olan Dr. Mükerrem Sarol, muhalif DP’lilere en şiddetle karşı çıkan kişi olur bu dönemde. Sarol’a göre, muhalif vekiller sadece hükûmete değil asıl Menderes’e karşı bir tertibin içindedirler. Sarol muhalifleri ihanetle suçlar açık açık. Ancak DP’de sular bir türlü durulmaz. İş neredeyse Menderes hükümeti için bir güven oylaması talebine kadar gider.

Sarol, tehditkâr yaklaşımının kar etmediğini görünce Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu, Sıtkı Yırcalı ve Atıf Benderlioğlu’nu çekirdek kadro olarak 28 Kasım sabahı İstanbul Park Otel’de yapılacak kapalı bir toplantıya davet eder. Görünen, mutsuz DP’lilerin güvenoyu talebinden kaçışının olmadığıdır. O halde bu krizden en az hasarla nasıl kurtulanacaktır? Sarol’un teklifi, DP milletvekillerine karşı hükûmet adına değil, şahsi olarak, Adnan Menderes adına güvenoyu istenmesidir. Böylece suçlar, seçilecek birkaç kurbanın üzerine atılacak ve Menderes tereyağından kıl çeker gibi hiç yara ve üzerinde hiç leke kalmadan bu krizden kurtulacaktır. Siyasi literatüre “Sarol Formülü” olarak geçen formül, Menderes’i kurtardığı gibi sonraki dönemlerde de siyasi liderlerin sıklıkla kullandığı bir yöntem olur. Gerçi Menderes’in en şahin savunucularından Sarol da talihin kötü bir cilvesiyle tezgâhladığı operasyondan çok kısa bir süre sonra kendi formülünün kurbanı olarak devlet bakanlığından ayrılmak zorunda kalır ama bu başka bir konu!

Park Otel toplantısından sonra yapılan ilk grup toplantısında kürsüye gelen Menderes, “Siz ne isterseniz olur. Kudretinizde hudut yoktur. Biz ancak sizin işaret ettiğiniz yolda adım atarız. Siz kimleri istiyorsanız söyleyin, istedikleriniz istifalarını versinler” der. Sarol’un formülü tutar. O ana kadar Menderes’in istifasını isteyen DP’liler, bir anda Menderes’i melek, çevresindekilerin şeytan olduğu hissine kapılırlar ve -dokuz milletvekili hariç- Menderes’e güvenoyu verirler. Menderes, iktidarının ilk beş yılının faturasını üç bakanını geride bırakarak yoluna devam eder. Ancak ilginç olan, bir dönem sıkı DP’li olup sonra yollarını ayıran gazeteci Ahmed Emin Yalman anılarında, Mükerrem Sarol’un 27 Mayıs askeri darbesinden sonra yaptığı bir sohbette, Sarol’un, “29 Kasım'da şahsi güven istemek fikrini telkin etmek suretiyle Adnan Bey'in grup tarafından düşürülmesini önlemekle iyi bir harekette bulunduğumu düşünüyordum ama bugün emin değilim,” der, “O sırada tenkit eden kişilerin istediği olsaydı kendisi için de memleket için de hepimiz için de galiba daha hayırlı olacaktı.”

Bahçeli’den ikinci ‘Öcalan' çıkışı sonrası DEM Parti'den flaş yanıt Bahçeli’den ikinci ‘Öcalan' çıkışı sonrası DEM Parti'den flaş yanıt

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın 1 Nisan’da yaptığı seçim değerlendirme toplantısından sızdırılan, sızdırıldıktan sonra üzerinde düzeltmeler yapılan toplantı notlarına bakılırsa, fatura bir kısım bakanlara kesilecek. Denenmiş, her seferinde tutmuş Sarol formülü yine kullanılacak gibi görünüyor.  Formülün tek sorunu, uzun süren iktidarlarda, geride bırakılanların sayısının arttıkça, geride atılacak kimsenin kalmaması. Ama şefler asla hata yapmaz, etrafı kandırır onları.

Editör: Garipzade Öztürk