Tarihler 8 Nisan 2011 yılını gösterdiğinde Şehrivan Gazetesi ailesi olarak en acı günümüzü yaşıyorduk.
Beklemediğimiz bir anda, ummadığımız bir zamanda üstadımızı, bugünlere gelmemizdeki en büyük yol göstericimizi kaybetmiştik. Onun kaybettiğimize biz bile inanamazken, bir anda gelen yüzlerce telefonda sorular “Doğru mu? Aziz abiyi kayıp mı ettik?” sorularına “Evet” bile demeye dilimiz varmıyordu.
Bu yola onunla çıkmıştık, çok büyük badireler atlatıp büyük sıkıntılar yaşayarak gelmiştik bugünlere. O yüzden üstadımız Aziz Aykaç’ın son yakalandığı hastalık sürecinde de hepimiz gönül rahatlığı ile “Bunu da atlatır” diyebiliyorduk.
Bu kez umduğumuz gibi olmadı. Önümüze büyük bir yol açan, kısa sürede Van basın camiasına damga vuran üstadımızı tarihler 8 Nisan’ı gösterdiğinde kaybetmiştik.
Üzüldük, yıkıldık…
Fakat unutmamazı gereken bir şey vardı. Aziz Aykaç ardında adını belki daha uzun yıllar yaşatacak bir emanet bırakmıştı bizlere. Ardından Ömer Aytaç Aykaç, Yunus Emre Aykaç, Eda Aslan, Önder Altınal, Serkan İzgi gibi genç bir ekibin dışında bir evlat gibi o günlere kadar taşıdığı ‘Şehrivan’ı bırakmıştı.
İşte bu yüzden dik durmalıydık. Acımıza rağmen hepimiz bunun fazlasıyla farkındaydık. O yüzden onun gidişinin ardından yapacaklarımız Aziz Aykaç’a saygımızın ve bağlılımızın göstergesi olacaktı.
Daha geleneklerimize göre yapılan 3 günlük taziyemiz sonlanmış bile değildi. Biz acımızı bile yaşamadan kulağımıza acı ve bir o kadar çirkin fısıltılar geliyordu:
“En fazla bir ayları var, onlar Aziz Aykaç olmadan bu işi götüremezler” deniyordu. İşaret ettikleri şey Şehrivan’dı.
Onlar istediklerini düşünsünlerdi, biz her şeyin farkındaydık. Kim ne dersen desin Aykaç’ın ardında bıraktığı o emanet bizim için en az O’na saygı duymak kadar önemliydi. Kulak asmadık.
Sonraki, süreçte de aynı söylentileri, dedikoduları, yakıştırmaları hep duyduk, hep şahit olduk. Anlaşılan o ki kimse bizim bu camiada pek uzun ömürlü olacağımızı beklemiyordu.
Ama bu fısıltıları yapanların kaçırdığı çok önemli bir şey vardı.
Biz Aziz Aykaç’ın kurduğu o ekip içinde yer almıştık ve yuvamız gibi gördüğümüz Şehrivan’da Aziz Aykaç’ın talebeleri olarak yetişmiştik. Onun gibi olamasak da onun tecrübelerinden çok şey kapmıştık.
Üstelik onu kaybettiğimiz gün bir aile olarak bir kez daha bir araya gelmiş ve O’nun başlattığı bu mücadeleden vazgeçmeyeceğimiz sözünü vermiştik birbirimize.
O sözde durduk.
Aykaç’ın daha vefat etmesinin üzerinden birkaç ay geçmesine rağmen büyük bir deprem felaketi ile sarsıldık. Daha birkaç ay önce “Şehrivan biter” diyenler şimdi başka bir çöküşü izlemişlerdi, Van’daki tüm gazeteler bir anda durmuştu. Çadırlarda devam eden hayatlara basın camiası da katılmıştık. Artık kimsenin kimseye üstünlüğü yoktu.
Güç bela da olsa gazeteler tek bir gazete üzerinden aylarca yayın yapmaya devam etti.
Hepsinin toparlanması oldukça uzun sürdü. Ama Şehrivan’ın mücadelesi yine çok farklıydı. Depremin olduğu vakitte bin bir emek ve çaba ile Aziz Aykaç’ın da hedefleri arasında yer alan bir proje gerçekleştirdik. Şehrivan’a kendi baskı tesislerini kazandırıp, özgürlük yolunda bir adım daha attık.
Depremden önce kurulan Basın İlan Kurumu’nun depremin yaralarının izinin silinmesinin ardından Van’daki gazetelere yardımcı olma fikriyle öne sürdüğü güç birliği yapma fikrine herkesten önce biz ‘Evet’ dedik.
Amaç kalite getirmekse biz onun öğrencileriydik ve en önde yer almalıydık.
Bu amaçla ünü uluslararası camiada belki de Şehrivan’ın bile önüne geçen Van Times’ı kalite getirme umuduyla Şehrivan’a dahil edip, çok ses yerine tek ses ile daha fazla etki yaratalım dedik.
Bu süreçte Aykaç’ın tüm dediklerini kulağımıza küpe edip çalıştık, ama bir şeyi hesaba katmadık. Basın camiasında yer alıp da sözde gazete sahiplerinin varlığını hesaba katmadık. Her biri köklü gazetelerin sahibi olan bazı isimlerin sözünün bir gram değerinin olmadığını geç anladık. Gazeteciliğe sadece para kazanma gözüyle bakan ‘haber tüccarları’nın, “Birleşelim yoksa batarız, biteriz, mahfoluruz” şeklindeki konuşmalarını da gördük, yakayı kurtardıktan sonra “Her koyun kendi bacağından asılır” şeklinde kepazece tavırlar takındığını da gördük.
Tüm bunlara rağmen ‘Amenna’ diyerek işimize baktık. Biz işimizi yapmaya çalışırken, onların bir büyüğümüzün de değimiyle “Tulumba tatlısı gazeteciler” olarak yollarına devam etme ve aklınca “akıllı” davrandık tavırlarını izlemeye devam ettik.
Yıllarca köşelerinden tek satırı bile anlaşılmayan yazılar yazan, ilin dinamiklerini vasıfsızlık, tembellik ile suçlayan, siyasileri rant peşinde koşmakla suçlayan gazete patronların aslında herkesten daha “oportünist” olduğunu apaçık izledik. Ama bu kaçışın sonu yoktu. Gazetecilik bu kadar kalitesiz bir şekilde ilerlememeliydi. Nihayetinde Basın İlan Kurumu ikinci kez Van’ın kapısını çaldığında ‘gazeteciler’ bir kez daha eyvah dedi. Artık kaçış yoktu! Daha dün medyayı ticarete dönüştürenleri derin bir korku kaplamıştı, artık ya gazetecilik yapılacaktı ya da bu işe son verilecekti.
Van’ın yerel gazeteleri bu süreçte birleşme kararı aldı. Her gazete kendisine yakın olabileceği veya kendisini daha baskın bir şeklide ifade edebileceği isimlerle birleşmek için kolları sıvadı. Biz ise sükûnet içinde durduk, sadece izledik.
Amacımız gazetecilik ise bizim Aziz Aykaç’ın çizdiği yolda en iyi şekilde ilerlememiz için doğru olanı seçmemiz gerekiyordu. Bu anlamda Şehrivan’ı Şehrivan yapan Aykaç’ı da incitmeyecek bir yol çizmemiz gerekiyordu. Onu da yine Şehrivan’a güç katarak yapabileceğimiz kararına vardık. Görüşmelerimizi yapıp, kentte uzun yıllardır gazetecilik yapan Şehrivan ve İki nisan Gazeteleri ile sıkı bir pazarlık görüşmesine girdik. Nihayetinde geçtiğimiz hafta görüşmeleri tamamlayıp, Cuma günü itibariyle birleşme anlamında imzalar atıldı.
Şehrivan olarak birileri ile maddi fırsatlar üzerinde birleşip, fikirleri, doğruları yabana atmak yerine “Bildiğimizi yazmaya devam edeceğiz” deyip Şark Yıldızı’nı da bünyemize kattık. Önce Van Times, sonra da Şark Yıldızı Gazeteleri ile daha da büyüdük. Bize katılanların da gücü ile biz yine Şehrivan’ız, yine Van halkına en doğruları anlatma yolundayız.
Önceki gün bir toplantı ile gazeteler resmen artık 6’ya inmişti. Gazetelerini kaybedenlerin duygusallığı da vardı, bu işten anlının akıyla çıkanların mutluluğu da. Kolay değildi elbet, nihayetinde her gazete büyük emeklerle bugüne kadar gelmişti. Bunu en iyi de biz biliyorduk.
Fakat Van’daki tüm gazete sahiplerinin katıldığı o toplantıda pastalar kesildikten artık yeni patronlar belirlendikten sonra şöyle bir durdum ve düşündüm… Daha düne kadar bizim 1 ay bile dayanamayacağımızı, bizim zayıf halka olduğumuzu düşünenlerin şimdi aklında neler vardı acaba?
Kibir değil haklı olmanın verdiği gururdu. Bize yapılanı reva görüp birilerinin üzüntüsü üzerine pay çıkarıp mutluluk kurmadık ama Aziz Aykaç’ın çok sağlam temeller üzerine kurduğu bir gazetenin haklı mücadelesini göstermiş olduk.
Dedim ya Aziz Aykaç bir gazete değil bir evlat bırakmıştı ardından. Birileri bu çocuğun büyüyüp de koca bir yiğit, cesur bir delikanlı olacağını kestirememişti galiba.
Hala o fikir varsa birilerinin aklında, boşuna düşünmeyin derim. Tanıştırayım: Ben ŞEHRİVAN!