Sosyal bellek kavramının ilkin, zihnimizde bir kültür kavramı ile beraber yankılandığı düşünülür. Aslında toplumdan söz ettiğimizde, teamüle veya mevzuatlara dayanan hukuk kuralları, gelenekler, görenekler, yaşam biçimleri, söylem biçimleri, kullanılan çeşitli araç veya teknik aletler ya da mimari yapılar gibi bir kısım kültürel unsurlar aklımıza bir gelir. Farklılık ve anlamını insani bir zeminde mücessem hale getiren kültür ve toplum ayrılmaz bir bütünün iki sağlam bileşenleridir. Bireylerin bir inşası ve uzantısı olan toplumun, bilinçli ya da tesadüf eseri deneyimleyerek yaşadığı birtakım olaylar, onların tarihsel hafızasını oluşturur. İşte bellek tam da bu noktadan devreye girerek tecrübe edilmiş olgu, durum ya da olayları daha sonrasında ve gerektiği yerde tekrar hatırlamak ve geri çağırmak üzere şuurlu bir biçimde kaydeder, depolar, arşivler. Failler, faal bir şekilde kendi bireysel belleklerini inşa ederken bile kolektif bellek bireysel belleği etkiler. Bu manada sosyal hatıralar, hem geçmiş kolektif temsilleri hem de failler nezdinde var edilen sosyal geçmişin hatıralarını kapsamalıdır; çünkü ikisi de birbirinden ayrılamaz. Sosyal/kültürel bellek, toplumun kapsamı içinde mevcudiyetini sürdüren birtakım gruplar, kurumsal pratikler ya da faillerin bazı tecrübelerinin anlaşılabilir bir duruma göre dizayn edilmiş ve ahlaki bir boyuta sahip olan suni bir anımsama şeklinde de düşünülebilir. Ancak, müdahale, sosyal anıların inşası boyunca gerçekleşebilir. Sosyal belleğin inşasında çeşitli çıkarlar ve kısıtlamalar devreye girebilir ve belirli noktalarda manipülasyon her zaman bir ihtimal dahilindedir.
Bir grup veya topluluğun süreç boyunca mevcudiyetini muhafaza etmesi ve toplumsal organizasyonel/örgütsel dinamiklerinin sıhhatli bir biçimde işlev görebilmesi kültürel (veya sosyal) belleğin kuşaklar arasında gerçekleşen aktarım ve iletimi ile mümkünleşir. Sosyal, organizasyonel, kolektif, tarihsel vb. gibi adlandırmalarla birçok zaman karmaşık bir biçimde birbirlerinin yerine kullanılan “kültürel bellek” kavramı, kişisel belleği de aşan daha üst bir alanı belirtir.
Kültür kavramı birtakım önemli işlevleri gerçekleştiren ve bölüşülen kilit değerler ve inanışlar şeklinde anlaşılabilir. Kültür, kolektifin ya da organizasyonun üyelerine bir aidiyet/kimlik hissi kazandırır ve bireyin kendisinden daha büyük bir bütüne bağlanmasına yardımcı olur. Sosyal mekanizmanın dengesini sağlamlaştırır ve davranışları yönlendiren, biçimlendiren bir rasyonelleştirme işlevi görür. Yine sosyo-kültürel bellek, kültürel aidiyetin veya kimliğin biçimlenmesine, gerekçelendirilmesine destek sağlar ve kolektif aidiyet duygusunu güçlendirir. Kültürel bellek, geçmişte var olan anlamların, anlatıların aktarılmasını, tarihsel referansı ve bilinci ifade eder. Sosyoloji ve siyaset gibi sosyal belleği kültürel bir perspektiften ele alıp analiz eden disiplinler, toplumun ortak geçmişinin bireyin zihninin dışında, örneğin, ritüeller, gelenekler, mitler, anma törenleri, müzeler ve anıtlar gibi kültürel ürünlerde temsil edildiğini ifade etmişlerdir. Bir sanat tarihçisi olan Aby Warburg, sanatsal ürünleri tarihin kayıtsal depoları şeklinde analiz etmek için “sosyal bellek” kavramını kullanır. Walter Benjamin de maddi dünyayı birikmiş tarih olarak analiz eder. Sosyal bellek ile ilgili tartışma ve problemler zamansallık, zihin, anlatı ve tarihsellik gibi konuları kapsadığından sosyal bellek çalışmaları felsefeye ve özel olarak da epistemolojiye yakın bir çizgide durmuştur.