Sokrates’in Savunması 1

Abone Ol

Yıllar önce Sokrates'in Savunması adlı kitabı okumuş ve çok beğenmiştim. Hacim olarak küçük olan bu kitap herkes tarafından okunmalı. Bu kitap ile ilgili yazı dizisi hazırladım. Bu yazılar bu kitabın küçük bir özetidir.

Sokrates milattan önce 469 yılında yani yaklaşık 2500 yıl önce dünyaya gelmiş, kendisi ve halkının ahlakça olgunlaşması için yaşamını adamış ünlü filozoftur. Bütün insanlık tarihinde saygın filozof olarak kabul edilmektedir. Matematik, geometri, astronomi ve politika bilgisi ile felsefe konularında eğitimler vermiştir.

Sokrates'in savunması adlı kitap, ölümünden sonra daha doğrusu idam kararı ile zehirlenmesinden sonra öğrencisi ünlü filozof Platon tarafından yazılmıştır. Sokrates milattan önce 399 yılında açılan dava ile Yunanistan’a yeni tanrılar getirmeye çalışmak ile suçlanmıştır. Bu suçlamalar yüzünden ölüme mahkum edilir…

***

Mahkemede onu suçlayanlara şöyle cevap vermişti: “Atinalılar! Beni suçlayanların sizi ne kadar etkilediler bilemiyorum; fakat sözleri o kadar kandırıcı idi ki onları dinlerken az daha kim olduğumu unutuyordum. Böyle olmakla beraber, inanın ki tek bir doğru söz söylememişlerdir. Ancak, uydurdukları birçok yalanlar arasında, beni usta bir hatip diye tanıtarak sözlerime kanmamanız için sizi uyanık bulunmaya davet etmelerine çok şaştım. Ağzımı açar açmaz hiç de güzel söyleyen bir adam olmadığım meydana çıkacak, yalancılıkları elbette anlaşılacak olduğu halde, bunu söylemek için insan doğrusu çok utanmaz olmalı.”

“Benim para ile ders vermekte olduğuma dair dolaşan sözün de hiç bir temeli yoktur, bu da ötekiler kadar asılsızdır. Doğrusu, bir kimsenin insanlara gerçekten bir şey öğretmesi mümkün olsaydı, buna karşılık para alması bence o kimse için bir şeref olurdu.”

 

“Bilgisi ile ün almış birine gittim, kendisine iyice baktım. Vardığım sonuç şu oldu: Bu adam çok kimselere, hele ki kendisine bilgin gözüküyor ama gerçekten hiçbir bilgisi yok. Yanından ayrılırken kendi kendime dedim ki: Doğrusu belki ikimizin de iyi, güzel bir şey bildiğimiz yok; ama gene ben ondan bilginim; çünkü o hiçbir şey bilmediği halde bildiğini sanıyor; ben ise bilmiyorum ama bildiğimi de sanmıyorum. Demek ben ondan biraz bilgiliyim.”

Gerçek bilgin, kendisini bilgin görmez. Çünkü öğrendiği bilgiler karşısında dehşete düşerken, bildiklerinin bilgi kırıntısı olduğunu düşünür. Çünkü bilim bir deniz ise bilgisinin denize batırılan parmağın ıslandığı kadar bilgiye sahip olduğunu düşünür. Sokrates ne güzel söylemiş: “Ben ise bilmiyorum ama bildiğimi de sanmıyorum.” Aristo da, "Kişiler başaklara benzerler; içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler." der. Evet bilge bir kimsenin ilmi  arttıkça boynu eğilir, tevazuu artar. Ancak cahil öğrendiği bir cümle ile alim olduğunu iddia eder.

“...ustalara gittim; çünkü kendimin bir şey bilmediğimin farkında olduğum gibi, onların da hem çok, hem iyi şeyler bildiklerine emindim. Bu sefer aldanmamışım; onlar benim bilmediğim birçok şeyleri gerçekten biliyorlardı ve bunda hiç şüphesiz benden daha bilgin idiler. Ama Atinalılar, gördüm ki iyi ustalarda da şairlerdeki kusur var; kendi işlerinin eri oldukları için en yüksek şeylerden de anladıklarını sanıyorlar, böyle sandıkları için de asıl bilgileri gölgede kalıyordu… “

Evet, asırlardır bu durum değişmemiş. “...kendi işlerinin eri oldukları için en yüksek şeylerden de anladıklarını sanıyorlar, böyle sandıkları için de asıl bilgileri gölgede kalıyordu…” Bir insan belirli bir konuda uzman olur. Diğer konularda ise bilgi sahibi olabilir. Kaynağını hatırlamadığım bir okuma veya dinleme yapmıştım. Orada şöyle söyleniyordu: Allah hiç kimseye iki alanda üstün yetenek bahşetmemiştir. Herkes bir alanda iyi uzman olur, diğer alanlarda ise vasat uzman olabilir. Dolayısıyla bizim ve çocuklarımızın yeteneklerini keşfedip; o alanda uzmanlaşmaya çalışmak hem bizlerin hem de ülkemizin adına büyük bir kazanç olacaktır.    

Devam edecek…