Rusya-Ukrayna Savaşı ve Türkiye Ekonomisi

Abone Ol

24 Şubat 2022 tarihi Dünya tarihi açısından önemli bir gün olarak hafızalara kaydedildi. Aynı kültür, dil, din, inanç tarihsel geçmiş ve tarihsel bağa sahip iki ülke arasındaki ilişkiler 24 Şubat’ta savaşla sonuçlandı. Bu belki bundan sonraki Dünya tarihinde yeni bir sayfanın da açılması anlamı taşıyacaktır.

Tarihsel olarak bu kadar yakın iki ülke arasındaki savaş, iki kader birliği yapmış ülkeyi düşmanlaştırdı. Aslında 1932 Holodomor kıtlığı (Ukrayna kırımı), 2014 Kırım ilhakı, 2017 Donetsk ve Luhansk bölgelerinin Ukrayna konrolünden çıkması, bugün Ukrayna başkenti olan Kiev’in aynı zamanda uzun dönem Rusya’nın da başkenti olması gibi tarihten bugüne yaşanan krizlerle bu ilişkiler derin yaralar almıştı. Özellikle Ukrayna’nın 24 Ağustos 1991 yılında SSCB’den ayrılarak bağımsız olduktan sonra batıya daha yakın durmaya çalışması, Rusya için tehdit olarak görülmeye başlandı.

Rusya her fırsatta Ukrayna’nın bu duruşunu engellemeye çalıştıysa da bunu 24 Şubat’a kadar dolaylı müdahalelerle başaramadı ve 24 Şubat itibariyle doğrudan Ukrayna’ya müdahale etti. Aslında müdahale sadece Ukrayna’ya değil, yanı başında Atlantik’in ve Avrupa’nın tehdit olmasını engelleme çabasıydı. Bunu başarmak içinde elindeki tüm kozları kullanacak gibi gözüküyor. Bu durumun en fazla acısını çekecek iki ülke halkı dışında kuşkusuz Türkiye görünüyor.

Zira Türkiye’nin bu iki ülke ile yaklaşık 42 milyar dolarlık bir ticaret hacmi bulunmaktadır. Yine ülkeyi ziyaret eden turistlerin yaklaşık %30 Rusya ve Ukraynalı vatandaşlardan oluşmaktadır. Diğer pek çok Avrupa ülkesi gibi özellikle doğalgaz, petrol ve nükleer enerji santrallerinde Rusya ile olan bağımlılık, tarımsal ürünler ve müteahhitlik hizmetlerinde hem Ukrayna hem Rusya ile yakın bağ, bu iki ülkenin savaşının önemli yükünü Türkiye ekonomisine yüklemektedir. Enerji, turizm, tarımsal ürün ticareti, inşaat ve savunma gibi beş sektörde bu iki ülke ile yakın bağ ne Rusya’dan nede Ukrayna’dan vazgeçmemizi sağlıyor.

Ukrayna-Rusya savaşına engel olamayan dünyada Türkiye’nin bu durumu kabullenip olası tehditleri fırsatlara çevirme zamanı. Bu fırsatlar arasında yıllardır gerçekleşmeyen AB’ye tam üyelik, ulusal savunma sistemlerine talep artışı, Suriye gibi ülke tehdidini artıran bölgelerde daha güçlü olma durumu bunlardan birkaçı olarak sıralanabilir. Ayrıca “Dostunu severken ölçülü sev zira günün birinde düşmanın olabilir, düşmanına karşıda aşırı gitme günün birinde dostun olabilir” düsturuyla hareket, bugünkü konjoktüre çok uygun düşmektedir.