Resullerin beşeriyeti

Abone Ol

Rahman'ın adıyla...

De ki; "Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Sizden tek farkım; bana, İlah’ınızın ancak tek ilah olduğu vahyedilmiş olmasıdır.  Onun için her kim Rabb'ine kavuşmayı umuyorsa, salihatı yapsın. Rabb'ine kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın."

(Kehf: 110)

Etimolojik olarak Resul elçi, haber alan ve aldığı haber ile ilgili herhangi bir tasarruf yapmadan ileten kişidir.

Beşer ise insanın dış görünüşü, etten kemikten oluşu, vücudu kaplayan deri ve ten anlamında kullanılmıştır.

Şüphesiz ki; resullerin beşeriyeti ile ilgili her cenahtan her mahfilden kişi ve gruplar fikir beyan edecek yazılar veya farklı çalışmalar ortaya koymuşlardır. Her zaman beyan ettiğimiz üzere şu gök kubbe altında söylenmeyen bir gerçek kalmamıştım. Ve‘lakin bizde naçizane kendi düşüncemizi kaleme almayı Murad ettik.

Elbette bir düşünceyi dile dökmenin mutlaka direkt ya da dolaylı itici bir gücü vardır. Burada da en etkili faktör toplumun genelinin resuller ile ilgili tasavvurunun vahiyden, yani hakikatten kopuk olmasıdır.

Tüm resuller, tebliğ faaliyetlerinde neredeyse Allah'ın birliğine/tevhide davetten hemen sonra kendilerinin ölümlü birer beşer oldukları konusuna vurgu yaparlar.

 Şöyle bir soru sormak kaçınılmazdır ki, resuller buna neden ihtiyaç duymuşlardır? İhtimal şuki; muhattap kitlede böyle soru/sorun olmasaydı bu konu bu kadar gündem olmazdı.

Necm süresi 3. ayetin dikkat çektiği üzere "Resul hevasından konuşmaz" bu da şuna işarettir ki; toplumun bu gün olduğu gibi dün de Allah'ın sıfatları ile ilgili algıları ne kadar hakikatten uzaksa, resullerin mahiyetleri ile ilgili düşünceleri ve beklentileri de bir o kadar iğdiş edilmiştir.

Bunun ilk adımı Allah'ın insanlara kendileri içinden göndermiş olduğu insan ve beşer elçileri fetişleştirmek olmuştur. Zirâ bir varlığı insanüstü bir yere yerleştirmeniz için önce kutsamanız şarttır. Bu algı bazen bilinçli ve hesaplı yapılmış çünkü toplumun rol model edinebileceği bir resul, bedenen aramızda olmasa dahi misyon olarak zulüm üreten sistemler için her daim tehlikeli bir potansiyele sahiptir.

Bazen de sevgi adı altında insanları kör eden zehirli bir iksir misali onların mesajını hayatın dışına çıkarılmasına neden olmuştur.

Hakikatin elçilerinden talep edilenlerin liste başında yer alan madde. Onların fizikötesi bir varlık yani melek olmaları yönündeydi. Vahyin cevabı ise "De ki; Eğer yeryüzünün sakinleri melekler olsaydı, elbette onlara gökten resul olarak bir melek gönderirdik:"

(İsra: 95)

Rabbimizin beşer/insan resulü İsa Mesih’i, baba faktörü olmadan dünyaya geldiği ve vefatına şahitlik etmedikleri için. Onu ölümlü bir beşer vasfının ötesine taşıyarak hâşâ yarı ilah addedip bir yerlerde "hazır ve nazır" beklediğini, bir gün mehdi olarak döneceğine inananlara, kerim olan Kur’an, ortalama zeka seviyesine sahip herkesin anlayabileceği şu harika örnekle cevap veriyor: "İyi bilin ki, Meryem oğlu mesih Yalnızca bir resuldür. Ondan önce de resuller gelip geçti. O'nun annesi çok dürüsttür. İkisi de diğer insanlar gibi yer ve içerlerdi. Onlar için ayetleri nasıl açıkladığımızı ve sonra nasıl döndürüldüklerini gör."

"Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye şahitsin. "

(Maide: 75-117)

Hz. İsa'nın kendi dilinden ilmel-yakin olarak her insan gibi vefat ettiğine delil ayetlere ve beşerin ölümlülük yasasına rağmen. Bir Resule ve onun Tevhid mücadelesine zarar veren kurtarıcı "mehdi" inancı, Aliya'nın deyimiyle " Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır " acı gerçeğinden başka bir şeye tekabül etmemektedir.

Resullerin tevhid davalarında onlara karşı çıkan ilk muhattapların onlardan talep ettikleri ve sünnetullaha aykırı her ne varsa yazık ki; bizler de onlara kendi zanna dayalı zihin dünyamızda aynen uygulattırdık.

Bunlardan bir diğeri de Resullerin gaybı bilgi sistemine muttali olma beklentisiydi.

Vahiy buna da en güzel cevabı vermişti oysaki!

"De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmem. Ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum, " De ki: Kör ile gören bir olur mu? Niçin düşünmüyorsunuz?"

(Enam: 50)

Şöyle bir düşünürsek, biz özellikle son peygambere ne kadar da çok gayba muttali olma iftirası atmışız. Bir liste yaparsak baya bir yekün tutacağından her birimizin kendi vicdani hesabına bir soru işareti olarak not düşelim.

Resullerin birer beşer olarak yapabileceğinin sınırlarını aşan talepler bunlarla bitmiyor maalesef. Hazinelere sahip olmaları, altından evlerinin olması, göğe merdiven dayamaları veya onların nefsine uygun kendi inisiyatifi ile yeni yazılı bir vahiy…

El-Cevap: " Yahut altından bir evin olmalı, ya da göğe yükselmelisin. Çıksan dahi bize oradan okuyacağımız bir kitap indirmedikçe senin yükselişine asla inanmayız. De ki:"Benim Rabbim noksanlıklardan münezzehtir. Ben bir beşer ve resulden başka bir şey miyim ki?"

(İsra: 93)

Şu uçuk kaçık taleplerin muadili olarak ne çok veri var heybemizde değil mi?

Size de bir yerlerden tanıdık geliyordur eminim!

Ben mümin ve Müslümanım diyerek yeri geldiğinde resulleri beşeri yönleri ile sorgulayacak tahkiki imana sahip bir ümmetten, müşrik aklın ve israiliyatın indirgemeci ya da kutsayıcı Resul tasavvurunu birebir kopyalayan bir topluluğa nasıl dönüştük inanılır gibi değil!

Resuller, beşeriyetlerinin üzerini insani libasları ile süsleyip bir de seçilip kendilerini vahye teslim ederek taçlandırdıkları kimlikleri ile öylece ışık saçarken, bizlerin de onları öncü birer şahsiyet olarak görüp, bu durumu vakıaya uygun bir okuma biçimi ile bir beşerin ham halinden kemal noktasına tesviye yürüyüşünü adım adım, merhale merhale takip etmemiz hakikate şayan olacakken.

Israr ve inatla onları bir insanın çok istese dahi örnekleyemeyeceği varlıklara dönüştürerek hem Allah'a hem resullerine hem de vahiylere iftira ettik. Ne yazık ki!

Yahudi, hristiyan veya müşriklerin indirgemeci veya kutsayıcı resul algılarını Euzubesmele çekerek dinlerken, eşdeğer bir tasavvurun bizde de olduğunu ya görmedik, ya göremedik ya da kasıtlı bir şekilde görülmemesi için üstü kalın örtülerle örtüldü!

Evet, her beşer/insan olan resul biyoloji yasasına uygun olarak doğar, büyür, yer içer, üzülür, sevinir, öfkelenir, korkar, uyur, hastalanır, umut eder, heyecanlanır, çocuk ve eşe ihtiyaç duyar vs. Bunlardan bağımsız olarak odaklanmamız gereken asıl nokta. Onların seçilmelerinde ki etkin faktörlerin ne olduğu sorusu olmalıdır.

Resullerin seçilmelerinde etkin olan nitelikler vahiyden öğrendiğimiz kadarıyla şunlardır.

•Onlar var oldukları toplumda fıtratlarındaki takvayı azami ölçüde koruyan

•Kendilerine güven duyulan

•İnsana değer veren

•Fıtrata aykırı pisliklerden uzak duran

•Toplumun kötü gidişatı ile ilgili endişe duyan ve bunun için çözüm arayan buna mukabil vahiy alana kadar radikal bir adım atmamakla birlikte çözüm arayan, değer üreten, akıl ve vicdanlarının imamlığında iyi ve doğru bildikleri hakikatleri yaşama ve yaşatma derdi olan insanlar olmalarıdır.

Tabii ki vahiyle muhattap olduktan sonra fıtri takvanın üzerine kelamullahın bilgi ve bilinç eksenli takva zırhını kuşanarak yeryüzünün yürüyen vahiyleri olmayı başarmış olmaları onları bizden üstün kılmaktadır. Ne var ki onlar bize örnek olsunlar diye gönderilmişlerse onlar gibi olmak mümkün olduğu içindir. Mümkünü nâmumküne çevirmek de imkan dahilinde kılmak da öne aldığımız tercihlere göre şekillenir.

Kuran bize uçuk/kaçık varlıklardan değil erdemliler topluluğundan bir demet sunar. Ya o poleni alır bal üretiriz ya da kokladıktan sonra kökünden koparır atarız. Her iki yol da,   Seçim de bizim!

"Ey Âdemoğulları! Size içinizden ayetlerimi anlatan resuller geldiğinde, her kim takvalı davranır ve kendisini düzeltirse, onlara kaygı yoktur ve onlar üzülmeyecekler de."

(Araf: 35)

Muttakilerden olma niyazı ile...

Vesselam.