İstiklal Marşı, milletimizin anayasasıdır. Türk ve İslam tarihinin mücessem bir şahididir diyen Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeki Taştan, editörlüğünü Prof. Dr. Birol Emil ile üstlendiği, Kesit Yayınları arasında çıkan “100 Ülke 100 Marş” kitabı ile ele alıyor. Türkiye’nin farklı üniversitelerinden 70 profesör ve 19 doçent işbirliği ile milletimizin bağımsızlık sembolü İstiklal Marşı’nı inceleyen yayın Mehmet Akif Ersoy’un dizelerini farklı millet marşları ile karşılaştırıyor. Sonuçta İstiklal Marşı’nı farklı açılardan tahlil eden, birbirinden zengin metinler ortaya çıkıyor. “İstiklal Marşı aradan geçen bir asra rağmen her okunduğunda yeniden bizi heyecanlandıran; her kelime, kavram ve içeriğiyle yeniden yorumlanmaya müsait; çağrışımları oldukça zengin bir metindi. Böyle olunca da diğer ülkelerin marşlarından çok daha zengin bir metin olarak değerini bir kez daha tescilledi” ifadesinde bulunan Taştan, İstiklal Marşı’nda dile gelen “bağımsızlık, hürriyet, bayrak, vatan, millet, din” aşkının topyekûn Türk ve İslam tarihinin canlı bir şahidi olduğunu söylüyor. Hiçbir ülkenin marşında bu uyumu ve zenginliği bulamadıklarını anlatan Taştan, “İstiklal Marşı, her yeniden okuduğunuzda âdeta o günleri yeniden yaşıyormuşçasına sizi içine çeken canlı bir metindi. Ben İstiklal Marşı’nın bu anlamda Tacettin Dergâhı’nda kısa bir sürede yazılmadığına inanıyorum. İstiklal Marşı, binlerce yıllık Türk tarihinin Mehmet Akif Ersoy’da tecessüm bulmuş hâlidir. Yazım aşaması asırlardır sürmüştür. Türk milletinin âdeta tarihsel kimliğidir” diyor.

Marşımız bağımsızlık mücadelesi sürerken kabul edildi

Afganistan’dan Belçika’ya, Portekiz’den Kanada’ya pek çok ülkenin milli marşlarını ele aldınız. Bu marşlar incelendiğinde “İstiklal Marşı” ile arasında ne gibi benzerlik ve farklar gözlemlediniz?

En önemli farklardan biri İstiklal Marşı’nın yazılış gerekçesiyle alakalıdır. Bilindiği üzere bağımsız devletlerin bir özgürlük nişanesi olarak hem bayrağı hem de millî bir marşı vardır. Ancak birçok devlet millî marşlarını devletlerini kurduktan sonra kabul etmiştir. Oysa İstiklal Marşı, dört bir tarafı işgal altında olan bir ülkenin bağımsızlık mücadelesini yürüttüğü bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Türk millî marşında “bayrak, millet, vatan, din, hürriyet, istiklal” kavramları yoğun ve zengin bir şekilde öne çıkar. Hatta “istiklal” kavramı hiçbir ülkenin millî marşına başlık olarak kullanılmamıştır. Bu da Türk millî marşının diğer marşlardan ayıran en önemli özelliktir. Hamdullah Suphi de Meclis’te İstiklal Marşı’nın kabulü esnasında yaptığı konuşmada “istiklal” kavramına bu anlamda vurgu yapmıştır. Bizim marşımız bağımsızlık arzumuzun bir ateşi olarak “istiklal” kavramını kullanmış ve Millî Mücadele’nin elden ele dolaşan itici gücü ve bağımsızlık sembolü olmuştur. İstiklal Marşı, bu anlamda kabuk değiştiren yeni bir Türk devletinin anayasası hükmüne geçmiştir. Ancak yine de somut bir mukayese yapmak istersek her biri ayrı bir bağımsızlık mücadelesi vermiş ve devletlerini kurduktan sonra millî marşlarını kabul etmiş bazı Afrika ülkelerine bakabiliriz. Fas’ın millî marşı bağımsızlık kazanıldıktan 14 yıl sonra kaleme alınır. Oysa İstiklal Marşı bağımsızlık mücadelesi sürerken kabul edilir. Bazı ülkelerin marşları, ülkede yaşanan kaos, yönetimsel karışıklıklar ve diğer nedenlerle bazı değişikliklere uğramıştır. İstiklal Marşı’nda da bazı talepler olmasına rağmen o ilk ve saf, berrak hâliyle günümüze kadar gelmiştir.

Öncelik vatanı kurtarmak ve bağımsızlığı elde etmek

Botsvana, Burundi, Güney Afrika ve Mısır gibi ülkelerin millî marşlarında ülkeler merkeze alınmış, onlara hitap edilerek önemlerine ve güzelliklerine değinilmiştir. Karışıklıkların hiçbir zaman bitmediği Afrika coğrafyasında Botsvana, Güney Afrika, Kenya, Tunus gibi ülkelerin millî marşlarında belki de bu nedenle barış ve huzur; Kenya ve Güney Afrika’da birlik, beraberlik ve adalet talepleri dile getirilmiştir. Afrika millî marşlarının bir kısmında da perspektif geleceğe yöneliktir. Bir an önce ülkelerin kalkınması ve ilerlemeleri talep edilir. Burundi, Eritre ve Sudan millî marşlarında da uluslararası arenada tanınma arzusuna vurgu yapılır. Bu taleplerin İstiklal Marşı’nda olmadığını belirtmeliyiz. Çünkü İstiklal Marşı öncelikle vatanı kurtarmak ve bağımsızlığı elde etmeyi önceler. Bayrak sevgisinin ana tema olarak alındığı ender ülkelerden biri Cubuti Cumhuriyeti’dir. Diğer ülkelerin marşlarında bayrağa bu derece önem verilmemiştir ancak buradaki bayrak sevgisinin de İstiklal Marşı’nda olduğu gibi bütüncül ve kapsayıcı bir anlam içermediğini belirtmek gerekir. Tüm bu marşlar içinde İstiklal Marşı’ndaki muhtevayı kapsayan herhangi bir marşla karşılaşılmamıştır. Burundi, Libya ve Cezayir gibi bazı marşlar yakın olsa da İstiklal Marşı’nda muhtevanın ve “hak, adalet, hürriyet, şehadet, vatan, millet, bayrak, ordu, iman, mücadele” gibi pek çok kavrama yüklenen anlamın daha zengin olduğunu belirtmek gerekir. Bu aynı zamanda İstiklal Marşı’nın içerdiği ve zengin çağrışım gücüyle de ilgilidir.

Yarışmanın ödülünü kimse önemsemedi

Maarif Vekâleti tarafından açılan İstiklal Marşı Yarışmasına tam 724 eser katılıyor. Dönemin şartlarına göre oldukça yüksek bir rakam. Okuryazarlık ve savaş ortamı göz önünde bulundurulduğunda siz bu rakamı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu çok değerli bir soru. Üzerinde durulması lazım. Esasında Millî Mücadelenin nasıl kazanıldığına da işaret ediyor. Başvurular arasında bilinen kişiler de var. Fakat sorun bu değil. Şair olsun veya olmasın yüzlerce kişinin Millî Marşı kaleme almak için tek bir yürek ve heyecanla bu işe girişmeleridir önemli olan. Bu rağbet, Anadolu’nun dört bir tarafında büyük bir bağımsızlık mücadelesi veren Türk milletinin İstiklal Marşı’na verdiği değeri ve önemi de göstermektedir. Dönemin Maarif Nazırı Hamdullah Suphi’nin Meclis’te yaptığı bir konuşmada; “Anadolu mücadelesi uzun müddetlerden beri devam ediyor, bunu ifade etmek, bunun ruhunu söyletmek üzere yazılmış olan bu şiirler ne kadar evvel bir karara iktiran ederse şüphesiz ki daha fazla müstefit oluruz” (TBMM, Zabıt Ceridesi, 1954) diyerek bir an önce millî marşımızın tespit edilmesini istemesi ve bunun Millî Mücadele için önemine vurgu yapması oldukça dikkat çekicidir. Bu rağbet, herkesin bağımsızlık için tek yürek olduğunun da göstergesidir. Ve emin olun yarışma için başvuruların altında yatan tek sebep din, vatan ve millet aşkıdır. Mehmet Akif’in reddettiği para ödülü de değildir. Bu heyecanı Meclis zabıtlarından okuyabiliriz. Hamdullah Suphi mecliste bir konuşma yapar, Mehmet Akif Ersoy’un para ödülünü kabul etmediğini ve onu ikna ettiğini söyler ama çok ilginç bir şey daha ekler, yarışmaya katılan hiç kimsenin para ödülünden bahsetmediğini vurgular: “Arkadaşlar, bize şiirlerini yollayan şairler, seneler arasında bütün memleketin kederlerini, ıstıraplarını, bütün mefahirini söyleyen şiirler yazmışlardır. Para mukabilinde şiir mevzubahis değildir.” (TBMM, Zabıt Ceridesi, 1954) Yani yarışmaya yedi yüzden fazla şiir katılıyor ve bu şiirlerin sahiplerinin hiçbiri para ödülünden söz etmiyor. İşte, bu rağbet esasında Millî Mücadele’yi zafere götüren ruhtur.

Bağımsızlığa duyulan inancının ortak bir yemini

İstiklal Marşı’nın Cumhuriyet’in kuruluşu ve sonrasına etkisi hakkında neler söyleyebiliriz?

Türkiye Cumhuriyeti “bağımsızlık” fikri üzerine bina edilir. İstiklal Marşı’nın anahtarı da “İstiklal” kavramında yatar. Her ikisi de bir bütünün parçası ve tamamlayıcısıdır. Mehmet Akif, atalarından aldığı ruhla kabuk değiştiren bir devletin bağımsızlık ateşini ateşlemişti. Bu heyecanı Meclis’ten de okuyabilirsiniz. 1 ve 12 Mart 1921’de Meclis’te; millî marşlarıyla ilgili yapılan oturumlarda; Kastamonu, Ankara, Bursa, Bitlis ve Isparta milletvekillerinin, İstiklal Marşı’nın Türk milli marşı olarak kabul edilmesine dair teklifleri, Karesi Mebusu Hasan Basri’nin takririyle birleştirilerek oylanmış ve “ekseriyet-i azime ile” kabul edilmişti. Ancak İstiklal Marşı’nın o gün yarattığı heyecan bununla da bitmedi. Kırşehir Mebusu Müfit Efendi, İstiklal Marşı’nın Hamdullah Suphi tarafından tekrar okunmasını; Konya Mebusu Refik B., “ayakta okunmasını” teklif etmiş; BMM Başkanı Doktor Adnan Bey de; artık resmî marşımız olduğu için ayakta okunması gerektiğini ilan etmiş ve Hamdullah Suphi’nin yeniden okuduğu marşı; “aza-yı kiram kaimen sürekli alkışları arasında” dinlemişlerdir. Böylece İstiklal Marşı, “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım” inancıyla tarihin hiçbir döneminde esareti kabul etmeyen, en küçük bir toprak parçası kalsa bile mücadeleden asla vazgeçmeyen Türk milletinin bağımsızlığa duyduğu inancının ortak bir yemini hükmüne geçiyordu. O gün Meclis’te cılız da olsa bazı itirazlar yapılmış, Cumhuriyet sonrasında farklı mahfillerde ve farklı itirazlarla zaman zaman bu muhalefet artmış ve marşın değiştirilmesi yönünde bazı teşebbüsler olmuşsa bunda muvaffak olunamamıştır.

İstiklal Marşı oldukça realist bir metin

O günkü irade isteseydi İstiklal Marşı’nı değiştiremez miydi?

Çok yerinde bir soru. Cumhuriyet rejimi 1930’lara gelindiğinde bütün kurum ve kuruluşlarıyla otoritesini tesis etmişti. İstiklal Marşı’nı değiştirmek hiç de zor bir iş değildi. İstiklal Marşı’nın kabulü esnasında itiraz edenlerden biri Tunalı Hilmi’dir. Kendisi esasında bir inkılapçıdır. Abdülhamit’e muhalif birisidir. Meclis’te akıllara ziyan bir çıkışla İstiklal Marşı’nın millî ruhu yansıtmadığını iddia ediyor. Muhtemelen metindeki; din, millet, şahadet, Allah, hak, hukuk, adalet gibi kavramlardan rahatsız olduğu için böyle bir çıkış yapıyor. Cumhuriyet’in ilanından sonra başlayan itirazlarda da gerekçeler hep bu yönde. Ama değiştirilmiyor, değiştirilemiyor. Nedeni bence İstiklal Marşı’nın oldukça realist bir metin oluşundan kaynaklanıyor. Mustafa Kemal, yazılması askerler tarafından talep edilen İstiklal Marşı’nın Meclis’te ve Millî Mücadele’de yarattığı heyecanı hiçbir zaman unutmamıştır. İstiklal Marşı’nı değiştirmenin Millî Mücadele gibi büyük bir gerçeği inkâr etmek anlamına geldiği biliniyordu artık. İstiklal Marşı’nı değiştirmek Millî Mücadele tarihini değiştirmekti. Bu da hiçbir zaman mümkün olmazdı.

GSS borçlarının silinmesine ilişkin yeni gelişme GSS borçlarının silinmesine ilişkin yeni gelişme

Bağımsızlığın sembolü ve milletimizin ruhu

İstiklal Marşı’nın 12 Mart 1921’de kabul edilişinin üzerinden bir asır geçti. Bugün Cumhuriyet’in 100. yılında hâlen bu marşın coşkuyla söylenişini, zamansızlığını neye bağlıyorsunuz?

Aradan geçen yüzyıllık süreç, hem İstiklal Marşı’nın daha iyi anlaşılmasını hem de o dönemin daha iyi tahlil edilmesini sağladı. İstiklal Marşı’na karşı yürütülen talihsiz itirazların ne kadar beyhude ve anlamsız olduğu ortaya çıktı. İstiklal Marşı geçen bir asırda düşüncesi ve görüşü ne kadar zıt olursa olsun herkesin gönlünde taht kurdu. Nitekim TBMM’de grubu bulunan tüm partilerin ortak imzasıyla 2021’in İstiklal Marşı Yılı olarak ilan edilmesi, onun millî bir mutabakat metnine dönüştüğünün de tesciliydi. Kısaca İstiklal Marşı aradan geçen 100 yılda daha da büyümüş, banisi Mehmet Akif Ersoy ile birlikte Milli Mücadeleye ve bağımsızlık ruhuna çok büyük katkılar sağladığı daha iyi anlaşılmıştır. İstiklal Marşı, bağımsızlığın sembolü ve milletimizin ruhudur.

Editör: Şaban Beyazsaç