Lafla peynir gemisi yürümüyor.
Hem bir atasözü ile sabit hem de kıssadan bir hisse ile…
Hızlıca paylaşayım.
Sonra meseleye geçelim.
***
Rivayete göre bir zamanlar İstanbul’da Edirneli Aksi Yusuf adında bir tüccar varmış. Peynir ticareti yapan bu tüccar Trakya’dan aldığı peynirleri fiyat durumuna göre İstanbul ya da İzmir’de satıyormuş. Malını gemilerle taşıtan tüccar navlun parasını peşin vermek istemediğinden her seferinde Gemi kaptanlarını oyalayıp; “Hele peynirler sağ salim varsın, istediğin parayı fazla fazla veririm.” diye vaatlerde bulunurmuş. Madrabaz ve cimri olan bu tüccarın vaatlerine birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi, peynirleri yükleyip İzmir’e doğru yola çıkmak üzere iken diklenmiş: “Efendi tayfalarıma para ödeyeceğim. Geminin kalkması için masraflarım var. Navlunu peşin ödemezsen Sarayburnu’nu bile dönmem.” diye diretmiş. Aksi Yusuf her zamanki gibi; “Hele peynirler salimen varsın.” demeye başlar başlamaz gemi kaptanı; “Efendi, lafla peynir gemisi yürümez, buna kömür lazım, yağ lazım” demiş. Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu cümleyi sayıklayıp durmuş; “Lafla peynir gemisi yürümez ha!”
***
Bizim peynir ile ilişkimiz üzerine yazacakken bu meseleye geçmeden edemedim.
Malum peynir bizim en büyük gastronomik ve coğrafi işaretli değerlerimizin başında geliyor.
Bu toprakların en meşhuru nedir deseniz akla ilk gelen 3 şeyden birisi.
Van Kahvaltısı’nın da temel ürünlerinin başında geliyor.
Zaten eskiden Van Kahvaltısı böyleydi.
Otlu Peynir, Bal-Kaymak, Kavut, Murtuğa, Süt.
Orijinal Van Kahvaltısı budur.
Sonradan gelenler ekleme.
Zenginleştiriyor ama Van Kahvaltısı’ndan uzaklaştırıyor o da ayrı.
Neyse gelelim peynire.
Peynirimiz meşhur.
Her ilçenin, her köyün kendine has peyniri var.
Fakat son dönemlerde bu iş de çığrından çıkmıştı.
Hem fiyatıyla hem de özensizliği ile.
Meşhur oldu ya, Allah ne verdiyse piyasaya sürülüyor, kalitesizlik almış başını gidiyordu.
Üstelik bu kadar meşhur peynirin doğru düzgün bir piyasası da yok.
Böyle olunca…
Otlu peynirin adı var kendisi yoktu açıkçası.
Diğer illerde böyle değil.
Peynir markalaşmış, paketlenmiş, sınıflandırılmış.
Bizde ise pis kokulu acayip bir yerde, özensiz mekanlarda satılıp duruyordu.
Bir Peynirciler Çarşısı oluştu ama.
Yetmiyor.
Zira peynirin namı da marka değeri de bunun çok ötesinde.
Çünkü o çarşıda hala bir standart yok.
Hala kokulu ve rahatsız edici tarafları var.
Ve de bu çarşı peynirin marka değerinin oluşması, pazara açılması konusunda çok bir eksiklik doldurmuyor.
Bir dönemler bir markanın birkaç ot atıp otlu peynir diye pazarladığı Otlu peynir hiçbir marka altında satılmıyor.
Tanıdıkları vesilesiyle ya da Van’a gelmeden almak imkansız.
Böyle olunca geçtiğimiz günlerde de yayınlanan bir araştırmadan da anlaşılacağı üzere Otlu Peynir pazarda doğru düzgün yer bulamıyor.
Anlayacağınız bu zamana kadar lafta peynir gemisi hiç yürümemiş.
Herkes bir otlu peynir türküsü tutturmuş ama kimse üzerine bir şey katmamış.
Biz yiyoruz, çok seviyoruz amenna.
Ama bu bir değer ve lezzet ise tüm Türkiye’nin yemesi gerekiyor.
Pazara açılması gerekiyor.
Şimdi tam da zamanı.
Derken…
Bir Kadın Kooperatifi ve bir özel teşebbüs ile otlu peynir bir üretim sürecine girdi.
Bunlar küçük ama o kadar önemli adımlar ki.
Belki de geleceğin büyük markalarının ayak sesleri.
Bu üretimler peyniri merdiven altı üretim olmaktan çıkaracak.
Bir kaynağı bir hikayesi olacak.
Alan bir marka alacak.
Satan Van olacak.
O yüzden kıymetli ve önemli.
Küçük destekler ve adımlarla kurulan bu teşebbüsleri desteklemek lazım.
Vali Ozan Balcı’nın peynir müzesi fikrine sahip çıkmak lazım.
Bunlar önemli ve kentin gastronomi turizmi için hayati fırsatlar.
Van Kahvaltısı’nın baş aktörü peynir markalaşırsa kazanımları büyük olacak.
Örneği var: Kars, Erzurum vs.
Üstelik bu değil.
Peynir markalaşsın devamı Van Balığı ile, Kavut ile, Murtuğa ile, Et ile Süt ile gelir de gelir.
Ama bir girişim lazım.
Lafı az, icraati bol olan.
Peynir iyi bir başlangıç.
Otlu, tuzlu ve lezzetli.
Afiyet olsun,
Hayırlı olsun.