Eğitim, karakteri ve barındırdığı gerçeklik felsefesi ile sadece o anda eğitim gören öğrencileri ve o eğitimin muhatabı olan kişileri değil toplumun tamamını ilgilendirir. Burada en önemli üç bileşen olan öğretmen, öğrenci ve veli somut olarak öne çıkacaktır ama asıl kaynak toplumda ki tek tek her bireydir. Eğitimin tüm toplum için kaliteli olması medeniyet dünyasının olmazsa olmaz en önemli kabulüdür.
Attığım başlık biraz ironi olabilir, kabul görünmesini sizlerin takdirine bırakıyorum. Başlığımı desteklemek için en son diyeceğimi en başta söyleyip öyle konuya girmek istiyorum. Hani bir beldeye, ilçeye veya ile bir belediye başkanı seçilir ya; ilk yaptığı iş etrafta ne kadar parke döşenmiş yer varsa o parkeleri söküp farklı yollarla yaptığı çalışmanın sonuncunda gene aynı parkeleri döşer ya, aynı eski sonuç aynı eski sorunlar. Plansız programsız günü kurtarma ve iş yapmış gözükme adı altında yapılan binlerce saçma sapan işler. En güzel pozları verip yalancıktan medyaya servis etme dertleri ya da farkında değilmiş gibi çekilen sahte fotolar ve her nedense bu farkında olmadan çekilen fotolar en iyi makinelerle çekilmesi! … İşte bizim eğitim sistemimizde de aynen böyle oluyor. Hele dua edelim ki belediye başkanımız imar işlerinden anlayan biri olsun yoksa vay halimize… Hukukçudan, emniyet görevlisinden, işletmeciden… Milli eğitimin başı olanı gördük. Varın işin gerçekliğini, sonucunun değerlendirilmesini en adil şekilde size bırakıyorum.
Her idareci sahte değildir her idareci beceriksiz değildir, isimlerini yıllar geçmiş olmasına rağmen hala unutmadıklarımızda hatta biz daha dünya ya gelmeden yaptıklarıyla bizi kendine saygıyla hayran bırakanlar var. İşte bize düşen bu yapılanları görmezden gelmemektir bunları kendimize referans gösterip üstüne daha iyisini inşa etmektir. Dünya gerçekliği dışında kişisel isteklerle, siyasi çıkarlarla, intikam duygusuyla sistemde köklü değişimlere gidilmez ve ahbap dost ilişkisi ile yöneticiler atanılmaz. Var olan yoktan olmamıştır mutlaka bir oluşumun devamıdır. Allah bu işi insanoğluna bırakmıştır. Alın eğitim budur, sistem budur ve bunu böyle yapacaksınız dememiştir. Olanı kökten yok saymak yerine daha nasıl geliştirebiliriz kimler bu işi daha iyi yapar kimler bu işin ehli bunlara odaklanmak gerekir. Sorunlar elbette vardır ve her daim olacaktır da çünkü bilgi her çağda kendini güncellemek zorundadır. Bilgi ve ihtiyaçların durağan olmadığı bu evrende sorunlarda her daim farklı köklerle yeşerecektir bunu kabul görmek lazımdır. İhtiyaçlar her zaman barınma ve beslenme ile sınırlı kalmamıştır gün geldi sevme ve sevilme basağına geçtik ve o gün geldi kendimizi gerçekleştirme basamağına geçtik. Artık kendini gerçekleştirme basamağında; eğitim sistemi içinde yaşanan sorunları tespit etmek, eğitimin beklenen hedeflere ulaşıp ulaşmadığını sorgulamak, eğitimde paydaşların sistemden memnun olup olmadığını araştırmak kaliteli eğitime giden yolda dikkate alınması zorunlu koşullardır artık. Hep aynı figüranların sahneye çıkartıldığı ve aynı kişilerin eğitime hiçbir katkısı olmamasına rağmen sürekli ödüllendirildiği bir düzende sorunlar sadece büyür ve asla çözüm konusunda gerekli sonuçlar alınamaz.
Burada yazacaklarım daha çok eğitimimizin gerçek sorunları ve çözümleri hakkında olacaktır. Konuyu çok dallandırıp budaklandırmadan en yalın hali ile anlatmaya çalışacağım. Ülkemizde eğitim gören her çocuğun birinci amacı eğitim hayatının sonunda gördüğü eğitimi sahaya en iyi şekilde yansıtabileceği mesleğini yapmaktır. Maalesef okuduğu okuldan mezun olan her genç bitirdiği bölümün işini yapamıyor hatta çok az bir kısmı kendi bölümümün işini yapabiliyor. Ülkemizde genç nüfus fazladır, hatta son zamanlarda plansız programsız gelen mülteciler yüzünden bu genç nüfus sayısı giderek artmaktadır. Her gence yeni bir iş sahası oluşturmak imkânsız bir hale gelmiş durumdadır. İlerleyen yıllarda gerçek nüfus yapımızın da çok daha büyük zararlar göreceğinin de ön görüşünde bulunabiliriz. Kendi ana nüfusumuzla ilgili sorunlara değinecek olursak karşımıza ilk çıkan sorun fırsat ve imkân eşitsizliğidir. Bunların yanında mevsimlik çocuklar ve işçi çocuklar da sürekli karşımıza çıkan gerçek sorunlarımızdır. İzmir merkezdeki bir okul ile Van’ın bir köyün de ki okul arasındaki farktır en önemli gerçeğimiz. Adeta staj görevi için uğranılan yer olan doğu bölgelerimizdir asıl gerçeklerimiz. Mevsimlik işçi olarak bölge bölge dolaşan çocuklardır gerçeklerimiz. Ailesine destek olmak için, ya da eve bakacak kimsesi olmadığı için daha küçük yaşta çalışmak zorun kalan okul çağındaki çocuklarımızdır asıl gerçeklerimiz. Bu sorunlarımızla önce yüzleşip ona göre çözümler geliştirmeliyiz.
Sorunları daha çok sıralayabilirim ama burada önemli olan önerebileceğimiz çözümlerdir. Değinmek istediğim önemli konulardan bir de teknolojik gerçeklerdir. Artık teknoloji çağında olduğumuzun farkında olarak hareket etmeliyiz. Ne yaparsak yapalım bu gerçeği göz ardı edemeyiz. Teknoloji birçok işimizi kolaylaştırabilmektedir, birçok önemli bilgiye teknoloji sayesinde çok rahat bir şekilde ulaşabiliyoruz. Hayatımızın her noktasına kendine yer edinen teknolojiyi en iyi ve en faydalı şekilde kullanmak ancak yapabileceğimiz doğru planlamalarla mümkün olabilecektir. Örnekleri bizleri tedirgin eden binlerce olumsuz etkileri olan bu sınırsız ve kontrolsüz dünyanın gerçeklerinden çocuklarımızı olabildiğince doğru şekilde korumalıyız. Oynadığı oyundan intihara yeltenen hatta intihar eden çocuklar olduğu gibi bahis oyunlarından kumara alışanlarda oluyor. Eğitimde dijital teknolojiye uyum sağlanırken, öğrencileri bilgi toplumunun parçası yapmaktan uzak internet bağımlısı yapan alışkanlıklardan uzak tutmak gerekiyor.
Üzerinde durmak istediğim bir diğer önemli konu ise beyin göçleridir. Son zamanlarda ülke gündemimizde de kendine yer bulan bu problemin doğru tanımlanması gerektiğini düşüyorum. Beyin göçü gerçekten bir problem mi? Yoksa normal karşılanılacak bir olgu mu? Ben bu iki soruya verilecek tüm cevaplara katılıyorum çünkü ikisinin de doğruluk payı çok yüksektir. Avrupa ya yapılan göçlerin çoğu yapılan araştırmalara göre fikirlerini daha iyi bir şekilde sunmanın yanında daha rahat bir hayat sürmektir. Çoğunluğunun genelde ülkemize geri döndüğü bir yolculukla son bulmaktadır. Avrupa’nın dışında Asya ülkelerine, Afrika ülkelerine yapılan göçlerinde bizim için önemli olduğunu unutmamalıyız. Bu tur yerlere yapılan göçler araştırma ve bulguları en iyi şekilde ülkemize taşıma amacı güttüğünü unutmamalıyız. Gençlerimiz ülkemizden nefret etmiyor sadece eğitim sistemindeki eksiklerinden ve belli ideolojik görüşlerin ötesine çıkamamasından ötürü göçlere yelteniyorlar. Gençlerimizin zeki olduğunu, bir şeyleri yapmak için çaba gösterdiklerini ve her daim istekli olduklarını asla unutmamalıyız. Pandemi süreçlerinde birçok noktada gençlerimizin teknolojide ki başarılarından faydalandık. Burada bahsettiğim gençlik içip içip arabaların üstüne çıkıp etrafı talan eden gençlik değil, bilimsel çalışmalarla ülke ülke, il il gezen gençliktir. Burada ülke olarak bize düşen magazin kafasıyla medyada çarşaf çarşaf gözüken ne yaptıkları belli olmayan gençlere odaklanmak yerine günümüze kadar kendilerini faaliyet gösterdikleri bilimsel alanlarda kanıtlamış olan genç bilim insanlarımıza odaklanmaktır. Yabancı ülkelere göndermek suretiyle onların bilimsel çaba gösterme gücünden mahrum kalmış oluyoruz. Bu durumda ülkemiz adına bir neslin kaybı anlamına gelmektedir.
Eğitim sistemimiz her gencimize karşılık verecek şekilde dizayn edilememiştir. Genç nüfusumuzun fazla olması beraberinde farklı insan kazancını da getirmektedir. Her gencin üniversiteye gideceği ve gitmek zorunda olduğu kafasından vazgeçmeliyiz. Nicelik olarak sayısını artırdığımız üniversitelerden mezun olan gençlerin yarısından fazlası üniversite sonrası işsiz kalmaktadır ve buda her yıl binlerce işsiz gencin piyasaya sürülmesi demektir. Zorunlu eğitim olduğu bu düzende her kişi okumayı kendisi için bir kurtuluş olarak görmesine sebep olmaktadır. Üniversite mezunu her genç kendi işi dışında başka işlerde kendini hem manevi hem de zihinsel olarak uygun görememektedir. İşin aslı üniversite mezunu olmayan birçok gencin yaptıklarında gizlidir, başarılarında gizlidir. Birçok iş alanında üniversite mezunu olmayan gence ihtiyaç duyulmaktadır ve gerçekten çok iyi işler çıkarmaktadırlar. Bir iş yerinde bir tane yetişmiş insana ihtiyaç varken onlarca kalifiyeli elemana ihtiyaç duyulmaktadır. Birçok şirket ara eleman bulamamaktan dem vurmaktadır. Planlamalarımız ve yapacaklarımız bu gerçeklerimizin çevresinde oluşturulursa birçok sorunumuzda kendine doğru çözümler bulacaktır.
ERCÜMENT ZÜNGÜR