ORGANİK SİYASET!

Abone Ol

Düne kadar güne taze sağılmış koyun sütü ile başlayan, taze tandır ekmeği-otlu peynir ile kahvaltısını yapan bir nesildik. Öğlen taze yumurta ile menemen yiyen akşam doğal yoğurda ekmek doğrayıp ‘tilte’ yiyip 7’den sonra yemeyen ve şimdi aranan doğallığı ‘zirvede’ yaşayan bir nesil vardı… Şimdi market market gezip koyun yoğurdu arıyoruz. Doğal süt, yumurta bulunca ‘altın’ bulmuş gibi seviniyoruz.

 

Üstelik o günleri yad ederken bile elimizdeki ‘bizden’ akıllı telefonlarda kahve mekanlarında ‘check-in’ yapıyoruz. “Televizyon yoktu ama sohbet vardı”, “Ekiden böyle miydi be!” şeklindee sitem edip bunu bile konuşmaya tenezzülünde bulunmayıp facebook’ta, twitter’da paylaşıyoruz. Aynı masada oturduğumuz arkadaşımızla yine ‘messenger’ üzerinden gülüşüp, takipleşiyoruz! Yani ağlanacak halimizi paylaşıp sosyal medyada bol beğeni alıp zevkten ‘foursquare’ (dört köşe) oluyoruz! O derce doğalız şu sıralar…

 

***

 

SİYASETÇİNİN DOĞALI MAKBULDÜR

Haliyle organik şeyler görünce seviniyoruz! Sadece meyve sebze hususunda değil organik eğitim, organik ilişkiler, organik siyasetçiler görünce de durum aynı. O kadar ‘sıradanlaşan’ bir hızda ilerliyoruz ki ‘doğal’ ve olması gereken her şey artık ‘ulaşılmaz’ olacak kadar ‘doğaüstü’ bizler için.

 

Organik siyaset demişken…

 

Bu seçim döneminde 7 Haziran’daki gibi bir ‘meydan’ savaşı yok siyasiler arasında. Allah’tan seçim alelacele yapılıyor da ‘erken’den bitecek. O yüzden halka rağmen siyaset yapanların mitinglerde kim daha çok halk toplarsa yarışını izlemiyoruz. Daha ‘mütevazi’ bir seçim kampanyası var her yerde. Örneğin partiler otobüslerle adam taşıma yarışında değil, ‘kim bu meydana en çok insanı toplar’ diyerekten farklı illerden insanlar miting alanlarına taşınmıyor, oy artırmak için toplanan onbinlerce insanın arasında bombalar patlatılıp ölümler üzerinden siyaset yapılmıyor. Hem 7 Haziran’da yapılan onca zahmetten sonra YSK kimi seçimde aldığı puanın üzerine puan ekleyip “Aferin al sana fazladan 5 puan!” dedi ki!

 

***

 

MİTİNG DEĞİL KÜRSÜ SİYASETİ!

Bakın ABD gibi ülkelerde tıpkı 1 Kasım seçimleri öncesi yürütülen kampanya gibi programlar ile gidiliyor seçime. Miting değil ‘kürsü’ yarışıyor oralarda. Siyasiler propagandalarını kurulan ‘kürsü’lerde yapıyor. Halkın içinde çalışarak halkın desteğini almaya çalışıyor…  Mesela günlerdir izliyorum sosyal medyayı; Davutoğlu Van gezisinde minik bir çocuk ile spor salonu açılışında ‘karate’ yapıyor. Bir diğer ziyaretinde Pazar esnafının önlüğünü giyip ‘sebze’ satıyor. HDP lideri Demirtaş da öyle; Öğrenci evini ziyaret edip onlarla ‘melemen’ yapıp gazete sofrasında yemek yiyor. Bir diğer ziyaretinde inşaat işçileri ile birlikte soğan kırıyor… Olması gerektiği gibi aslında… Tamamiyle ‘organik’!

 

***

 

AĞA, ŞEYH, DEVLET!

Kürtler ağayı da şeyhi de devleti de sevmiştir geçmişten bu yana. Ağa ve şeyhlere bağlı kalmış, devletin de yanında olmuştur çoğu zaman. Lakin ağa ve şeyhlerin ‘ol’ dediğini ‘olduran’ bizler için devletin de bir ‘paşa’sı olması esastır nihayetinde. Yani biz bireylerin tamamının ‘kumanda’ edilmesi için şeyh ya da ağalar, onların da ‘idare’ edimesi için devletin gönderdiği ‘paşa’lar olmazsa olmazımızdır. Bu alışkanlık tecrübe ve örneklerle sabit tarıh boyunca, kendiliğimden söylemiyorum inan ki. İzah edeyim:

 

“Kürdistan’da sözlü olarak anlatılan ve yenileri yaratılan destanlar Avrupa ilkokullarında okutulan tarih dersleriyle aynı işlevi görür. Aşiret reislerinin veya şeyhlerin eylemleri süslenerek ve idealize edilerek var olan durum meşrulaştırılır. Yönetenlere sevgi ve hayranlık taraftar veya müritlerinin zihinlerine yerleştirilir.”

 

Bu ifadeler Kürtler üzerine Martin van Bruinessen tarafından yazılmış ‘Ağa, Şeyh, Devlet’ kitabının sonuç bölümünden… Kitap tarihsel boyutu bir yana Kürtlerin tarihten gelen önemli bir özelliği olan ‘ağa’ ya da ‘bey’ ya da ‘ağabey’ otoritesine bağlılığı üzerine hal-i pürmealimizi fevkalade bir şekilde irdeleyen bir eser.

 

***

 

YERLİ SİYASETÇİ FOBİMİZ

Malum… Kürtler için ağalık, şeyhlik önemli. Neden çünkü ağa ve şeyhlerin otoritesi Weber’in geleneksel ve karizmatik diye tanımladığı otorite biçiminin birleşimidir. Yani demokrasinin tecelli etmesi mi dersiniz, yoksa adaletin yerini mi bulması mı hepsinde halkın öyle ye da böyle bir ‘ağa’sı olması esastır. Halk da buna fazlasıyla müsait haliyle. Yani bu halkın tarihten bu yana süregelen başında bir ‘paşa’ olması şeklindeki yönetimi daha ‘makul’ görmesi eskimeyen bir gelenek. Ama ağabeylerimizin dışardan olması olayı biraz daha ‘esaslı’ kılıyor. Yani tarih boyunca Osmanlı’nın da kendi içerisinde bir türlü ‘idare’ ve ‘yönetim’ sağlayamayan Kürt birliklerine hep ‘dışarıdan’ paşa göndermesi de bunun ıspatı. Biz içimizden birilerinin bizi yönetmesi konusuna pek de alışkın değiliz. Bunun geçmişteki örneği ortada. (Bakınız: Hüseyin Çelik) Yıllardır bakan da bakan diye bekliyoruz da bir bakanımız varken ‘idare’ edebildik mi? Edemedik. Beklentimiz farklı çünkü…

 

Gelelim günümüze…

 

HDP’nin 1’inci sırasındaki isim kim? Figen Yüksekdağ. Ak Parti’nin 1’inci sırasındaki isim kim? Beşir Atalay. Daha fazla söz etmeye gerek var mı?

 

Bence yok. Bu kitabı da, biz Kürtlerin de geçmişten gelen bir özelliğini paylaştım. Bilin istedim. Art niyetim yok vallahi. Hem belki de Kürt halkının bildiği bir şey var ki yönetimi kendi içinden birilerine değil de dışarıdan gelen isimlere vermeyi yeğliyor. Olamaz mı?

 

***

 

SEÇİM ÖNCESİ VAN!

Hem biz Kürtler’den, hem siyasetten, hem de ‘organik’ gidişattan bahsetmişken Van özelinde de birkaç değerlendirme yapmasak olmaz. Bilindiği üzere hem AK Parti hem de HDP Van’ı fazlasıyla önemsiyor. Yapılan tüm değerlendirmelerde Türkiye’deki en kritik illerden biri olarak bahsedilen Van’ın iki parti açısından da önemi büyük. AK Parti Van’ı yeniden kazanma, HDP tamamıyla sahip olma hesapları yapıyor.

 

İki partinin de liste başında kendi partilerinin önemli bir ‘neferi’ var! HDP 7 Haziran’da da olduğu gibi Figen Yüksekdağ ile devam ediyor. AK Parti’nin adayı ise adeta nokta atışı. Hem çözüm sürecinin mimarı, hem deprem sürecinde Van’ı iyi tanıyan bir ismi hem de yıllardır aranan ‘Van’a bakan’ beklentisine uyan bir isim. HDP, Kürtlere ‘dışarıdan’ isim gönderme ‘akıllığını’ erken gösteren partilerden. Ki bunu yaptığı ve listesinin yarısını dışardan oluşturduğu isimle Van’da 7 milletvekili çıkarma başarısını gösterdi.

 

***

 

2014 SONRASI AK PARTİ İÇİN NELER DEDİLER NELER…

Dedim ya Kürtler seviyor kendi içinden olmayan, dışarıdan gelen isimleri, yöneticileri, siyasetçileri…

 

Ak Parti ise bu hamleyi belki de birkaç seçimdir yapması gerekirken gecikmeli de olsa 1 Kasım’da yaptı.

 

2014 yerel seçimlerinden sonra oluşan algı şöyleydi:

 

-AK Parti bölgeyi HDP’ye bıraktı.

-Devlet elini Van’dan çekti.

-Van’daki adaylar ‘öylesine’ seçiliyor, bilerek ‘kaybedecek’ isimlere yer veriliyor.

-Halkın iradesine saygı gösterilmiyor, halkın istediği isimler seçilmiyor.

-Tecrübeli isimler yerine deneyimsiz isimler halkın karşısına çıkarılıyor.

 

Uzun zamandır oluşan bu algıyı bozması gereken AK Parti, bu hamleyi ve tüm bu tezleri çürüten hamleyi ne gariptir 7 milletvikilini kaptırdığı 7 Haziran’dan sonra yaptı. Van’ı gözden çıkarmadığını, elini Van’dan çekmediğini kanıtlamak istercesine hem çözüm sürecinin mimarı olan Beşir Atalay’ı gönderdi hem de son yılların en tecrübeli belki de en çok karşılık bulabilecek listesi ile halkın karşısına çıktı. Bence AK Parti güçlenen ve yaptığı birkaç değişiklik ile daha çok güçlenip 8-0’a gidebilecek HDP’ya karşı yapılabilecek en iyi analiz ve liste ile geldi Van’a. En önemli hamle de istisnasız Atalay!

 

***

 

GELEN GİDENİ ARATMADI MI?

Dedim ya belki Kürtlerin de bir birliği vardır. Dışarıdan gelen isimleri daha çok benimsemesinin, kendisinden birilerini bir türlü mutlak yönetime layık görmemesinin bir nedeni olmalı?

 

Bence Beşir Atalay’ın seçim çalışması bunu destekler nitelikte. Yıllardır Van’a bakanlık vermeyen, Van’a 1 numara göndermeyen AK Parti, bu hamlesiyle bir taşla iki kuş vurdu. Hem bir bakan gönderip hem de Van’dan bir bakan çıkacağını daha seçimden önce halka işaret etmiş oldu.

 

Yanlış mı yaptı? Elbette ki hayır…

 

Bakınız en güçlü olduğu dönemden, bugüne kadar AK Parti camiasında mücadele eden isimlerin hangisi Atalay gibi ‘organik’ siyaset yaptı Van’da? Kentte 13 yıl boyunca siyaset yapan AK Parti’deki isimlerin önemli bir kısmı (hepsi diyerek bazı isimlere haksızlık etmeyelim) şunu yaptı:

 

-Kendi siyasi emeline Van’ı kurban etti.

-Van’a değil kendisine fayda sunacak siyasetçileri yanına alıp seçimlerde bu isimleri öne çıkardı.

-Van’a ne yaparımdan çok kendine ne yaparım politikası güttü.

-Hiçbir seçimden pay çıkarmadı, hangi seçimden kendisine ne pay çıkarabileceğinin hesabını daha çok yaptı.

 

***

 

VAN’DA BİR ‘ORGANİK’ SİYASETÇİ

Haliyle Van bugüne kadar ne adaylarından, ne teşkilatlarından, ne siyasetçilerinden tamamıyla ‘memnun’ kalmadı hiç…  Fakat Atalay, şimdi aslına uygun, olması gerektiği gibi gerçek bir devlet adamı ve siyasetçi profili çiziyor. Van’a geldiği günden bu yana değim yerindeyse ‘organik’ siyaset yapıyor. Ne yaptı Beşir Atalay:

 

-Gelir gelmez Van’da görev yapmış tüm siyasetçileri deyim yerindeyse ‘kanlı bıçaklı’ olmasına rağmen farklı kulvarlarda buluşturan ve aynı çatı altında birleştirdi.

-Hükümetten neyi nasıl isteyeceğini ve alacağını bildiği için Kapıköy’ü yeniden kısa sürede açtı.

-Tüm milletvekillerini çalıştıran ve kentteki tüm dinamiklerine ‘ağabey’ olabilecek bir konumda olmayı başardı.

-Van’ın siyasi SWOT analizini çok iyi çıkardı. Siyasetin 5N1K’sını ilçe ilçe, mahalle mahalle analiz etti. Gittiği her ilçede elinde istatistiklerle dolaşması bundan olsa gerek…

-Van’ın ihtiyaç analizini etrafındakilerin hazırladığı kadarıyla değil gerçek manada kavrayacak bir çalışma yaptığına dair söylemler oluşturdu. Hazırlanan beyanname ile ‘Van tarihini değiştireceğiz’ şeklinde cesur bir ifadeyi kullandığına göre bildiği bir şeyler var…

Ve daha nicesi…

 

Anlayacağınız, laf olsun torba dolsun diye değil gerçek manada ‘siyaset’ yapma amacıyla konuşan Atalay, birçoğunun aksine siyaseti aslında ‘olması’ gerektiği gibi, ‘organik’ haliyle yapıyor görünüş itibariyle. Herhâlde siyasetten gelme, tam bir devlet adamı olmak da bunu gerektiriyor.

 

1 Kasım’da ne olur bilinmez ama en azından Atalay şimdilik gerekeni yaptı. Olması gerektiği gibi bir seçim çalışması yürüttü. Başarılı oldu mu peki?

 

Haftaya tartışalım bu konuyu. Detaylarıyla…