Van Valisi Mehmet Emin Bilmez’in de geçen haftalarda yaptığı 2020 yılı değerlendirmesinde belirttiği gibi 2020 yılı Van için tam anlamıyla musibetler yılı oldu.
Van tarihi boyunca görülmemiş birçok olay aynı yıl içinde gerçekleşti.
Türkiye’nin en büyük deniz kazasının 1700’ü aşkın rakımlı Van Gölü’nde olması mı dersiniz, Bahçesaray’daki çığ felaketi mi…
2020 yılında deprem de vardı, pandemi de…
Ekonomik sıkıntılar da vardı, manevi sıkıntılar da…
Anlayacağınız çok zor, çok çetin bir yıl oldu.
Ama bitti mi?
Bitmedi.
Yıl 2021 ama 2020’den devreden sorunlarımız ile yolumuza devam ediyoruz.
Pandemi bitmiş değil, ekonomik sıkıntılar diz boyu…
Deprem kentin gerçeği…
Mülteci geçişi hız kesmeden sürüyor.
Ve bunlar da yetmezmiş gibi şu an bir de devasa bir kuraklık tehlikesi ile karşı karşıyayız.
Bizler pandeminin bitmesine odaklanıp bu pandemi sonrası her şey güllük gülistanlık olacağı havası ile yaşarken kaçırdığımız bir şey var.
Daha büyük musibetler yaşamaya devam edebilir, daha büyük sıkıntılar çekebiliriz.
Üstelik biz kuraklığı, susuzluğu Marmara ile kısıtlı sanıp İstanbul’un su kıtlığını konuşurken kötü haberi duyduk.
Kuraklığın alası Marmara’da değil Doğu Anadolu’da!
Doğu gibi yağışı, suyu bol bir bölge için ‘Aşırı Kuraklık’ alarmı verildiyse nasıl bir durum içinde olduğumuzu siz düşünün artık.
Ve bu durum 2 yıldan çok az bir sürede gerçekleşiyor.
Bu ne demek?
Şimdiye kadar tarıma, üretime doğru düzgün kullanamadığımız, israf ettiğimiz, boş yere akıttığımız suların artık eskisi gibi akmayacağı demek.
Haybeden sallamıyorum!
Dün de NASA açıklama yaptı.
Türkiye’nin tamamının bir kuraklık fotoğrafını yayınlayan NASA, ülkenin haritasını kıpkırmızı olarak ortaya koydu.
Bu yeraltı sularının şimdiye kadarki en az olduğu seviye demek.
Bu suyumuz bitiyor demek!
Hadi yağışı az olan iller, bölgeler olsa anlarım!
Ama bizler gibi su şehri, şehr-i ab olarak tanımlanan kentlerin yaşadığı bu durum hayra alemet değil.
Ve bizim kaybımız iki boyutlu ilerliyor ki bu bizim için facia demek.
Son zamanlarda yeraltı sularını çalışan, bu işin bilimsel yönüne bakan insanlar da açık açık ortaya koyuyor.
Bu kent hem Van Denizi’nin sularından oluyor hem yeraltı sularından.
Biz demek, Van demek Van Denizi demek iken Van denizinin olmadığı, suyun olmadığı bir şehirde nasıl bir durumda olabileceğimizi hayal edebiliyor musunuz?
Denizimiz çekiliyor…
Suyumuz azalıyor…
Bence bu musibetlerin birinden değil tamamından ders almanın, bu musibetler üzerinde konuşup artık silkelenmenin vakti geldi.
Devir artık bolca kullanmanın, israf etmenin, yaşadığımız dünyaya karşı umarsız davranmanın derdi değil.
Bizim ve yaşadığımız çevreden herhangi bir kimsenin yaptığının cezasını çok büyük kitleler çekebiliyor.
Pandemi bunun en büyük örneği değil mi?
Daha önceleri “Aman Çinli ne yerse yesin!” gibi bir vurdumduymazlık ile hareket edebilir, hiç umursamayabilirdik.
Şimdi öyle miyiz?
Asla!
Birileri yabani hayvan yiyip virüsü yaydı diye tüm dünya resmen kırıldı!
Haliyle Çin’de birisinin ne yediği ve şimdiye kadar çok da düşünmediğimiz Afrika’da birilerinin ne yemediği bizim ortak sorunumuz.
Yıllarca hiç düşünmedik.
Yıllarca hiç empati yapmadık.
Sadece baktık, ah vah edip geçtik.
Şimdi görüyoruz ki açlık hepimizin sorunu.
Yokluk hepimizin sorunu.
Birilerinin yokluğu, birilerinin çokluğu hepimizin sorunu.
Haliyle artık yeter.
Toparlanalım.
Silkelenelim.
Kendimize gelelim.
İsrafı, keyfiliği, savurganlığı bir kenara bırakalım.
Pandemi çok çektirdi, yeni sorunlar çektirmesin.
Çığ öldürdü, yeni faleketler öldürmesin!
Kaçakçılık burayı devasa bir mülteci mezarlığına çevrildi yeni ölümler olmasın!
Artık yeter…
Bence birey olarak, insan olarak şapkaları önümüze koyalım.
Düşünmenin, tasavvur etmenin vakti…
Bu musibetler bize bir şey hatırlatmaya, öğretmeye çalışıyor.
Farkında mıyız?
Bilmem…